Geldik nesnesi olduk dünyanın ve ortalama değerlerin içinde yer alma sürecin bir parçası olduk.
Onlar kimin değerleriydi, onları kim üretti?
Bu soruları hiç düşünmedik ve onların bir parçası olduk.
Sistemi hiç sorgulamadık. Çünkü öylesine parçası olmuştuk ki buna hiç ihtiyaç duymadık. Oysa her birimiz farklıydık ve farklı olan özelliklerimizle yaşadığımız evrene değer katmaktı görevimiz. Bunları görmemiz engellenmişti ve biz bize sunulanın bir parçasıydıkartık, köleleştirilmiştik. Yaşadıklarımızın olağan olduğunu tekrarladık. Öyle kodladılar beynimizi ve farkında değildik yaptıklarımızın. Hatta tekrarlamakla kalmadık gelecek kuşaklara aktardık bize öğretilenleri ve bu algı ile geleceği de sistemin bir parçası haline getirdik.
Nasıl da aldandık!
Ve yarıştık, yarıştık, yarıştık!
Kimdi rakibimiz bilmeden, niçin yarıştığımızı sormadan, sorgulamadan yarıştık çünkü bize yarışmak kodlandı ve onun kölesi olduk.
Aldandık!
Oysa bu yarışın kimseye bir faydası yoktu. Bu yarışın geleceğin daha güzel olması yönünde hiçbir katkısı yoktu. Bu yarış enerjimizi tüketen ve bizi bizden uzaklaştıran, sistemin bir parçası olmamızısağlayan bik yarıştı.İşte biz o istenilenin parça olduk.
Ne uğruna?
Başarma uğruna!
Oysa o başarı bizi temsil etmiyordu. Kendimize yolculuğumuzun bir sonucu değildi elde ettiklerimiz. Bize ait olanın geliştirilmesi ise hiç değildi. İstenilen ise geleceği geliştirmek değil, egemenlerin işine gelendi.
Sahi bunun için miydi bunca çaba. Bir ömür çalışıp çabalamamız bunun için miydi?
Oysa ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu istenilenin geleceğe taşınmasına itiraz etmişti ve istenilenin dışında yeni bir gelecek oluşturmak için yola çıkmıştı. Çünkü o bir devrimciydi. Onun anlayışınınözü tam bağımsızlıktı. Antiemperyalist bir anlayıştı onun yaklaşımı ve o kişinin kendine yolculuğunun önünü açan bir pencereden bakıyordu geleceğe. Bakışı ileriye daha ileriyeydi.
Kaçımız başardık, kendimiz olmayı ve kaçımız kendimiz olduk?
Nasıl da esiri olduk egemen güçlerin dayattıklarının!
Peki, nasıl geldik bu hale?
Zekâmız mı kıttı?
Hayır!
Ama nesnesi olmuştuk dayatılanların.
Nesnesi olmuştuk acımasız, kazanandan yana olan, kuşatılmış dünyanın.
Şimdi bütün bunları bir araya getiripdiyorum ki uyanın, uyanalım!
Binlerce yıllık tarihin bize sunduğu geleceğe bakılım. Çünkü gelecek istemeniz halinde daha güzel olabilir. Teslim olmanız halinde ise yok olup gidebilir.
Var mı mendil kapmaca oyununda mendili aldıktan sonra arkasından koşandan kaçmayan!
Var mı yarışmacı kültürü reddedip kendisi olmak için ona düşman gösterilene sarılan!
İşte odur dünyayı değiştirecek olan!
İşte odur devrimci olan!
Sahi baktınız mı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına. Baktınız mı onun modeline!
Devrimciliğine, örgütlülük adına verdiği mücadelelere ve TBMM kuruluşu sonrasında ikna kabiliyeti ile yön verdiği geleceğe…
Öyleyse bu sessizlik niye?
Hadi açalım pencereleri ve onun devrimcilik ruhuyla ve onun örgütlenme modeliyle yeniden yelken açalım milli mücadeleye…
Var mısınız?
Anlamadıysanız daha çok bekleyeceğiz demektir ve bu süreçte karşı devrim güçleri yol almaya devam edecekler demektir. Çünkü onların hocaları yeni Sevr’i önümüze koymak için her şeyi kullandılar ve kullanmaya da devam edecekler. Bize ait olan her şeyi ve dünyada kapsayışı kucaklayıcı olan bütün değerleri: eşitlik, özgürlük, adalet ne varsa. Din, dil ırk ve bütün farklılıkları…
Bilmem anlatabildim mi?
Diyorum ki örgütlülük!
Örgüt mü?
Atatürkçü Düşünce Derneği!
Çünkü Atatürk demek örgütlülük demek!
“Atatürkçü Düşünce Derneğine üye olun mücadelemize ortak olun!”
Devamı bataklıktan çıkmak değil, bataklığı kurutmak!
Başarı mı?
“Ya bağımsızlık ya ölüm!”
Yok ötesi!…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: