Bu yazıda da, “Bir fotoğraf, bin umut!” sloganından yola çıkarak, nezih olduğu için yaşamayı tercih ettiğim mahallede, mülk sahibinden daha sağlıklı nefes aldığımdan, mahallelinin akıl almaz ön yargılarına gülerek, süreci nesnel yapı içinde değerlendirmeye devam edelim.
Niçin?
2028’e varmadan örneğin 2026 yılında kurulacağını sandığım sandığın sağlıklı sonuçlarla açılması için…
Elbette konumuz muhalefet, konuğumuz iktidar…
Şu günlerde iktidarın ortaya koyduğu izahı güç soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar, idari para cezaları meydanda iken muhalefetin ne yapması gerektiği önemli.
Başarmak için hangi adımlar, kimlerle, nasıl atılmalı?
Öncelikle konumuzun muhatabı,
1. Cumhurun katı uygulamalarına,
2. Medyanın iktidara olan inanılmaz desteğine,
3. Devlet imkanlarının sonuna kadar kullanılmasına,
4. Kendisinin parti içi sorunları gibi devasa engellere rağmen ayakta duruyor olmasını alkışlamak lazım.
Kolay değil. Para kimdeyse güç onda.
Paran varsa tedavi olursun, paran varsa iyi beslenirsin, paran varsa evlerin, arabaların olur, paran varsa çocuğunu yurt dışında okutursun, paran varsa satın alırsın, paran varsa sustursun, para olursa hem vallahi hem billahi tabiri caizse taparlar mı, taparlar.
Yıllar önce gazi mecliste insan hakları komisyonu üyesi olarak çalışan sosyal demokrat bir milletvekilinin ev toplantısında dinlemiştim.
Sayın milletvekili büyük bir heyecanla anlattı, anlattıkça coştu, coştukça ceketi kravatı kaldırdı attı.
“Şu haklar için mücadele ettim, bu haklar için gece gündüz uyumadım, haksızlığa uğrayan falanca için kavga ettim, sansür yüzünden açlık grevi yaptım…”
Nutkun en önemli yerinde sakalını sıvazlayan dayı dayanamayıp sordu, “Eee, eyi oğul eyi de benim cibime ne girdi…”
Son yerel seçimlerin galibi CHP, şu günlerde bir yandan iktidarın hemen her alanda üstelik karanlıkta başlattığı satrancı aratmayan hamlelerine hamle yapmaya çalışırlarken öte yandan epey bir süre partinin iç sorunlarına gömüldü.
Sorunların en önemlisi elbette cumhurbaşkanlığı seçimleri. Bu seçimler için CHP’deki adaylık meselesi.
Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu mu olmalı, Mansur Yavaş mı?
Kamuoyu yoklaması yapan firmaların sürekli, hatta kasıtlı olarak anketlerinde Yavaş ve İmamoğlu gibi iki değerli aktörü yarıştırarak ortaya karışık tatsız, tuzsuz mercimek çorbası sürmesine tanık olduk, olacağız.
Bu firmalar, yandaş basın, boş beleş profesör olmuş akademisyenler, troller, parmak indir / parmak kaldır siyasetçileri sanal yarışın bir parçası olmaya devam edecek.
Bu oyuna gelmemek lazım.
Çünkü halk oyunun farkında. Halk güven duymak istiyor. Halk iç kavgalardan bıkkın. Halk kişisel ikbal peşinde koşan siyasetçi istemiyor. Halk diyor ki, “Kişisel menfaat söz konusu olacaksa mevcut yapı yeterli. Hiç olmazsa mevcudu tanıyıp biliyoruz. Yüzü aşina. Konuştu mu, kimsenin gıkı çıkmıyor. Üçlü, beşli, altılı masayı gördük. Allah muhafaza böyle giderse bunlar birbirini yemekten yavan ekmek yemeye bile vakit bulamazlar…”.
Bakınız, tespitlerim şahsi görüşüm değil. Benim işim gücüm vatandaşla dertleşmek. Tespitlerim tamamen dertleşirken elde ettiğim bulguların sonucu.
Şimdi, “Bir fotoğraf, bin umut!” dedik ya, bu sloganın da altı dolu.
Hani şu ocağın son günü İstanbul’da otobüsün üstünde buluşan, birleşen eller var ya, halka umut olan eller. İktidarın uyguladığı baskılar, davalar, cezalar sonucu bir anlamda kendiliğinden ortaya çıkan muhalefetin iki güçlü cumhurbaşkanı adayının verdiği el ele fotoğraf…
“El ele” deyince meslek mensupları bilir. Öğretmenler 1. sınıf çocuklarına ilkin “e”, sonra “l” sesini öğretirdi. Çocukların ilk sözcükleri ise “el ele” olurdu. Korktular, “Türkiye yüzyılı maarif modeli” ile birlikte “el ele” sözcüklerinin öğretimini birliği beraberliği çağrıştırdığından olsa gerek ötelediler.
İşte bu ellerin birlikte havaya kalkması bile kitlelerin morallerinin tavan yapmasına yetti de arttı biliyor musunuz?
Şimdi tavan yapan bu morali örgütleme zamanı.
Zor mu, değil!
Bunun için CHP’nin üyeleriyle yapacağını dillendirdiği, ancak benim isteyen her seçmenin katılımıyla yapılmasını önerdiğim / önemsediğim ön seçim şaibesiz olmalı. Sandık görevlileri nesnelliği kanıtlanmış bireylerden oluşmalı. Parti üst yönetimi kesinlikle yansız davranmalı. İl, ilçe, belde, mahalle başkanlıkları öncü güç olmalı. Belediyeler katiyen ön seçime müdahale etmemeli. Mümkün olduğunca yeni üye kampanyası başlatılmalı. Yığma üye yazımına müsade edilmemeli. Adaylardan alınan taahhüt protokole bağlanmalı.
Ön seçim için geçmişte başarıyla uygulanan, “128 milyon nerede?”, “Her şey çok güzel olacak…”, “Limon gibi sıkılmak istemiyorsan…” gibi akılda kalıcı, etkileyici, inandırıcı cümleler üretilip dağ taş bu afişlerle donatılmalı.
En önemlisi,
1. Açlığın, yoksulluğun nasıl önleneceği,
2. Yolsuzlluğun nasıl ortadan katılacağı,
3. Eğitimin nasıl yeniden milli hale getirileceği,
4. Üretimin nasıl yeniden canlandırılacağı,
5. Bütün bunlar için adaletin, özgürlüğün, hukukun, demokratik ortamın nasıl tesis edileceği en anlaşılır biçimde kamuoyu önünde halka paylaşılmalıdır.
Amma illa ki, “Bir fotoğraf, bin umut…” mesajı her koşulda diri tutulmalıdır.
Çünkü, mesaj diri tutulursa ele geçen fırsat iktidara dönüşür, diri tutulmazsa bugün olduğu gibi yarın da rantı önüne gelen bölüşür de bölüşür…