Bir anne düşünün ki bir evlat doğursun. Bin bir meziyetle büyütsün ve gün gelsin o evlat ki, Mustafa olarak geldiği şu dünyada sonra Mustafa Kemal ve en sonda ATATÜRK olup bir memlekete umut olsun, devrimleriyle ışık olsun… Ata olsun…
Ne büyük gururdur değil mi Mustafa Kemal Atatürk’ e anne olmak. Hani annelik başlı başına kutsal bir durum ama, göğüsün de adeta bir şeref madalyasıdır bir millete umut doğurmak…
Tabi kolayda değil…
Çok küçük yaşlarda ayrılmıştı evladından. Daha beşik çocuğuyken vatan millet sevgisini telkin eden ninnilerle onu büyütmüş, ilim irfanı aşılamış ve bugün cumhuriyetin ta kendisi olan Mustafa Kemal’in, Atatürk olmasının, bir millet için büyük fedakarlık yapmasının vesilesi olmak kolay değildi.
Cephe cephe mücadele veren, hep uzakta olan, kendinden geçip bir milletin istikbali uğruna zindanlarda da yatan, hırs azim ve kararlılıkla milli mücadeleyi başlatan, bitap durumda milletinden kopmuş saraylılara ve yedi düvele karşın, halkı ile ilmek ilmek cumhuriyete erişen o şerefli yolda bir ömür tüketen Mustafa Kemal’in annesi olmak elbet kolay değildi…
Dirayet…
Büyük taarruz öncesi annesine bağ evinde veda eden Mustafa Kemal, ona bir çay davetine gideceğini akşama beklememesi gerektiğini söyler. Oğlunun cepheye gideceğini anlayan Zübeyde hanım , ‘’ Sen cepheye gidersin Benim yüreğim bunu bilir. Senin için dua ediyorum bunu bil. Ve de Mustafam, zaferi ele almadan dönme. Ben, seni beklemeyi bilirim.’’
Sözleri, Zübeyde hanımın emsalsiz dirayetini tarihe geçirmiştir…
Vefa…
Evlatların anneye vefası kültürümüzün güzelliklerinden biridir. Peki bir annenin evladına vefası?
Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Çankaya’da anne oğulun bir görüşmesine şahit oluyor ;
‘’ Paşa annesinin elini öptü. Zübeyde hanım oğluna elini uzatırken coşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle oğlunu bağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra aziz Türk milletine eşsiz bir kurtarıcı armağan veren ana olmak itibariyle gururlanmalı idi. Fakat öyle olmadı. Mutluluğu yüzünden okunan o büyük Türk anası kolları arasında uzaklaşan ciğerparesinin eline uzandı. Atatürk ; ‘’ Ne yapıyorsun anne’’… dedi.
Zübeyde hanım kesin ve ciddiyetle ; ‘’Ben senin ananım, sen benim elimi öpmekle bana karşı vazifeni yapıyorsun fakat sen vatanı ve milleti kurtaran bir devlet başkanısın. Bende bu aziz milletin bir ferdiyim elini öpebilirim.’’
Diyecek kadarda kibirden uzak, milletin bir ferdi olarak, vefalıydı.
Veda…
14 Ocak 1923
Annesinin hastalığının akıbeti üzerine bir şifreli telgraf ulaşır Atatürk’e. Çavuş Ali Atatürk’e ‘’Şifre geldi ama çözülmedi’’ der. Atatürk emir çavuşuna hüzünle bakarak ; ‘’ Annemin öldüğünü biliyorum, bir rüya gördüm yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden fırtına çıktı anamı alıp götürdü.’’ der. Deşifre edilmiş telgraf eline verildiği zaman rüyasının gerçekliğini okur Atatürk. Zübeyde hanım vefat etmiştir…
Dün Zübeyde hanımın ebediyete intikalinin 102.yılıydı.
Zübeyde anne… Oğlunuzdan aldığımız mirası, Cumhuriyeti, onun devrim ve değerlerini 102. Yılına doğru ilerlerken gayret ve azimle koruyoruz. Işığımızı söndürmek, bizleri karanlığa yeniden hapsetmeye çalışanlara karşın, her birimiz sendelesek de düşmeden ve gururla ‘’ Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ diyerek karanlığa ışık saçmaya devam ediyoruz.
Bu aziz millete bir Atatürk armağan ettiğiniz için size sonsuz minnettarız.
Ruhunuz şad olsun.
Evladınızın emaneti sonsuza dek payidar kalacak…
Melih Demirel Kimdir?
“1994 Ankara doğumlu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Maliye bölümü mezunu. Evli, bir kız çocuğu babası. “