Bitmeyen Hasret – Gülhan Seyhun Yazdı

Bitmeyen Hasret – Gülhan Seyhun Yazdı
Yayınlama: 10.11.2024 15:58
A+
A-

Ona yaşarken doyamamışlardı ki!

Edirne’de başlamıştı bu hasret!
Kimdi bu, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal diye?
Adeta sel olup akmıştı Edirneli!
Yer yerinde oynamıştı!
Ve tarihte hiçbir komutana gösterilmeyen
Olağanüstü bir tezahüratla karşılanmıştı.
Çanakkale’den fitillenen bu “özlem”,
Dalga dalga yurda yayılacaktı.

İşgal yıllarıydı.
Esirdi İstanbul!
Sadece sokaklar, caddeler,
Binalar değildi zincirlenen!
Vicdanlar ve başlar da köleydi!
Değil kölelik, başını eğmezdi!
Kafesti ona göre İstanbul,
O da yaralı bir kuş!

Yandı tutuştu, Anadolu’ya,
Anadolu da ona!
Bir an önce, bir an önce
Gitmeliydi, gitmeliydi oraya.

“Mustarip, ağlayan İstanbul’dan” “Kalbim sızlayarak çıktım” demişti.
Ta sekiz sene sonra döneceği şehre.
Vicdanı körelen Saray ve İstanbul hükümeti,
Taktığında peşine Ali Galip’i, onu bunu,
İmzalarken idam fermanını…
Kucakladı tüm sevgisiyle,
Tüm Anadolu!
Samsun’da, Sivas’ta, Erzurum’da, Ankara’da…
Kimdi bu, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal!
Kimdi bu, koca yürek!
Merakla, özlemle, minnetle…

Neydi onu halka çeken, halkı da ona!
Çünkü hasretti onlar da kanat çırpmaya,
Hasretti onun mavisine!
Biliyorlardı ki özgürlük,
O mavide!

Ne zaman darda kalsa, kalbi sıkışsa
Hızır gibi yetişirdi Anadolu,
O da daima ulusun kulu!

Ona yaşarken doyamamışlardı ki!
Kurtuluştan Cumhuriyete,
Kenetlenmişti Anadolu’yla
Lakin adım atmamıştı İstanbul’a.
Ah İstanbul!
Güzel İstanbul!
Saltanat ve Hilafetin başkenti,
Kanayan yaraydı kalbinde!

Defalarca davet aldı!
Gel artık gel diye,
Gitmedi.
Ah İstanbul!
Güzel İstanbul!
Burnunun sızısı, kalp çarpıntısı!
Defalarca davet aldı!
Bir türlü gitmedi de,
Gidenlerle sevgilerini gönderdi.
İstanbul, ona hasret,
O da İstanbul’a hasretti.

12 Eylül 1924 Cuma günü, güneşli ve sakin bir sabahtı. Atalarına hasret İstanbul, ayaktaydı. Onu Boğaz’dan Karadeniz’e götürecek Hamidiye gemisi Mudanya’dan hareket etmiş, saat 10 sıraları gemi Boğaz’a yaklaşmıştı. Sandallar, motorlar, vapurlar adeta dans edercesine, düdüklerin sesi göğü kaplamıştı. Sese koşan İstanbul, sel olup sahile akmış, Moda, Kadıköy, Ahırkapı sahilleri mendil sallayanlarla doldu, taşmıştı. “Yaşa, varol” tezahüratları arasında ilerleyen gemi, zaman zaman hız kesmişti. “En hasretlik sevgilinin” müjdesi, Haydarpaşa limanına yaklaşan Hamidiye’yle, Selimiye’den yükselen top atışlarıyla tüm İstanbul’a duyuruldu.

Hamidiye Gemisi Kız Kulesi’ne yaklaşırken o, güvertenin kıç bölümünden, bando eşliğinde İstanbul halkını tebessümle selamladı. Derken Dolmabahçe önünde bekleyen gemilerden de top atışı başladı, ardından da Taş Kışlası’nda… Düdük sesleri ve bayraklar arasında boğazın her iki sahilini dolduran, evlerin pencerelerinden sarkan halkın “yaşa varol” sedaları göğü kapladı. Fakat Hamidiye’deki sevgili, Çubuklu ve Anadolu Kavağı’ndan gözden kaybolmuştu.

Artık Hamidiye’nin vakti dolmuştu. Atasını Trabzon’a, onu özlemle bekleyen Trabzon halkına götürecekti. Tam da boğaz çıkışında, istirahat için kamaraya inmişken, bu kez de düdük çala çala Gülcemal Vapuru onu yakaladı. O da tekrar güverteye çıktı. Kendisini görmek için yığılan halkın yan yatırdığı Gülcemal’i, “yaşa varol” haykırışları arasında selamladı.

O gün, İstanbul’dan geçmişti.
Her gittiği yer, sevgi seli,
Her gidemediği yer hasretti.
Ona yaşarken doyamamışlardı ki!

“Uğurlayanım yoktu. Sekiz sene sonra, kalbim müsterih olarak, gülen ve güzelleşen İstanbul’a geldim”. Demişti, 1 Temmuz 1927’de.
Kavuştu İstanbul’a, İstanbul da ona!

Sana yaşarken doyamamışlardı ki Atatürk’üm!
Sana doyamamışlardı!
10 Kasım 1938,
Yine İstanbul’daydın!
10 Kasım!
Ölümsüz Hasretin Tarihi!
Yaşarken sana doyamamışlardı ki!
Minnettarım Atatürk’üm!
Minnettarım!
Bize bu onurlu hasreti bıraktığın için!
Minnettarım!

1968’de Burdur’da doğdu. Lisans eğitimini GATA Hemşirelik Yüksek Okulu’nda tamamlayarak hemşire teğmen olarak mezun oldu. 24 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çeşitli hastane ve birliklerde “başhemşirelik, acil sorumlu hemşireliği, karantina kısım amirliği, kreş ve anaokulu müdürlüğü, sağlık kurul amirliği, protokol subaylığı, orduevi müdürlüğü gibi idari görevlerde bulunarak albay rütbesiyle emekli oldu. Erciyes Üniversitesi Mikrobiyoloji ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi alanında iki yüksek lisans, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi alanında doktora derecesini aldı. Açık Öğretim Fakültesi Yaşlı Bakım Bölümünü tamamladı. Halen Altınbaş Üniversitesi’nde öğretim üyesi. İkinci Dünya Savaşı Dönemi, Tıp Tarihimizde Askeri Sağlık Hizmetleri ve Özgürlüğün Dansa, Dansın Özgürlüğe Yolculuğunda Atatürk kitaplarının yazarı. Diksiyon, seslendirme ve dublaj, hikâye ve masal anlatıcılığı eğitimi aldı. Yaşlı bakımının insan olma onurunun bir göstergesi olduğuna ve toplumsal sorunların büyük ölçüde çocuk eğitimiyle çözülebileceğine inanan Gülhan Seyhun, Atatürk sevgisini; "Atatürk'ü sevmek kaderimdi, şimdi en güçlü iradem" şeklinde ifade ediyor. Gülhan Seyhun, askeri paraşütçü, tek yıldız dalgıç, kayakçı, dansa tutkun, evli ve iki kız çocuğu sahibi.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.