Demokrasi için seçim, sağlıklı seçim için ön seçim

Demokrasi için seçim, sağlıklı seçim için ön seçim
Yayınlama: 17.10.2022 13:04
A+
A-

“Sen benim kütüğümü yuvarla, ben de seninkini…”
Seneca

Atatürk’ün Büyük Türk milletine armağan ettiği, 99. yılını coşkuyla kutlayacağımız cumhuriyetimizin bayramı geliyor.

Kutlu olsun!

Giriş cümlesine takılmayın lütfen. 29 Ekim 1923’e dönüp geçmişi irdeleme, geçmişe övgü, geçmişle hesaplaşma niyetinde değilim. Hele hele sorumluluğum olmadığı için  helalleşme gibi altı boş söylemlerle işim yok, olmayacak.

Burada niyetim cumhuriyetin olmazsa olmazı demokrasiye kapı aralamak.

Hiç kuşku yok ki, demokrasinin ön koşulu ulusal ve uluslararası arenada kabul görmekle kalmamış, gazi meclisce imza altına alınarak taraf olunmuş, yasal düzenlemelerle garanti altına alınmış insan haklarıdır. Bağımsız yargı taraf olunan bu sözleşmelerin takipçisidir, garantisidir. Özgür ve bağımsız medya emniyet sibobudur. Halkın tercihinin hayat bulduğu meclis insan haklarının korunması ve geliştirilmesini sağlayan en yüce makamdır.

Halkın tercihinin hayat bulduğu meclisin oluşumu seçimlerle sağlanır. Demokrasi seçimlerle gelişir, serpilir, büyür.

Ah! Seçim, seçimler.

Demokrasinin tescillendiği yapı seçimlerdir demek hiç de yanlış bir tez değildir. Zira Atatürk’te sağlığında bizzat öncülük ederek Cumhuriyet Halk Fırkası’nın karşısına Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası‘nı kurdurarak demokrasi denemeleri yapmış bir büyük önderdir. Çok partili hayata geçiş denemeleri ne yazık ki, cumhuriyet düşmanı saltanatçıların, hilafetçilerin, mandacıların, toprak ağalarının, aile planlamasına bile karşı çıkıp kadını köle görenlerin, gerici, yobaz, statükocu, maceracı, faşist çıkar gruplarının bu partilerde odaklanmaları sonucu başarılı olamamıştır.

Cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması iki ayyaştan (!) biri olan İsmet İnönü‘ye kısmet olmuştur.

Rahmet ola!

Şimdi gelelim seçimler, partiler, milletvekili, belediye başkanı adaylığı ile seçilenlerin tavır ve davranışlarına.

Yani seçimler yönetimde istikrara mı, temsilde adalete mi hizmet etmeli?

Tercihimiz temsilde adalet ise yapılacak iş belli. Bugün olduğu gibi atama yeterli. Durmak yok yola devam!

Seçim sisteminin demokratikleşmesi…

Kolay mı, asla değil. Çünkü statükocular bunu kesinlikle istemezler. Onlar için kayıtsız koşulsuz itaat anlayışı vardır. Çünkü lider parmak indir der parmak iner, parmak kaldır der parmak kalkar. Çünkü lider sus der susar, lider ne derse o olur, lider her şeyi bilir, liderin sözü kanundur.

Ben de sizin gibi düşünüyorum. Manzara bize hiç yabancı değil.

Seçim kanununu demokratikleşmek için yapılacak iş belli. Siyasi partilerin işi ciddiye alarak milletvekili ve/veya belediye başkan adaylarını ön seçimle belirlemesi yeterli olmasa bile gerekli.

Neden?

1) Ön seçim parti örgütlerini ayağa kaldırır, heyecan yaratır.

2) Emek verip yıllarını örgütte geçirenler başarılı olur. Böylece örgütsel aidiyet duygusu zirve yapar, hesap verilebilirlik gibi çok mühim bir ilke siyasete hakim olur.

3) Parti terki minimuma iner. Parti değiştirme sıfıra yaklaşır. İhanet genellikle ortadan kalkar.

4) Lidere değil davaya bağlılık gelişir. Eleştiri, öz eleştiri sağlıklı yürür. Kendini dev aynasında görenlerin sayısı azalır.

5) Mücadeleci olurlar, tuttuklarını koparırlar, halka hizmet yolunda engelleri bir bir aşarlar.

6) Genellikle bir sonraki dönemi düşünmezler, yurttaşla el ele, gönül gönüle olurlar. Seçmenle bağlarını koparmazlar. Bu yüzden sonraki ön seçimde de başarılı olup yeniden seçilirler.

7) Seneca’nın dediği şu sözde  ifadesini bulan “Sen benim kütüğümü yuvarla, ben de seninkini…” anlayışının pratikteki yansıması olan “kazan kazan” saçmalığı son bulur!

Bugüne kadar olduğu gibi ön seçimsiz, atama ile milletvekili ve/veya belediye başkanı yapılanlar ne yaptı, ne yapar?

Bu soruyu AKP, MHP gibi demokrasiden uzak, tek adamlık ve lider sultası altındaki partilerden ziyade CHP, İYİ PARTİ gibi kadro hateketini hakim kılma iddiasındaki partiler açısından yanıtlamak sizce de daha doğru olmaz mı?

O zaman devam edelim.

Rüyalarında görseler bile inanamayacakları gün gibi ortada iken Emine Ülker Tarhan, Öztürk Yılmaz gibi isimler milletvekili yapıldı mı, evet. Peki ne yaptılar? Ayrılıp parti kurdular. Tabanda karşılıkları oldu mu, var mı, yok.

Mehmet Ali Çelebi siyasete paraşütle inip en zor zamanında vekil yapıldı mı, evet. Ne yaptı? Ona o zor günleri yaşatan komutanının koltuklarının altına sığındı.

Ya, Zafer Üskül?

Öteden beri kitaplarını, yazılarını ilgi ile okuduğum, üslubunu pek beğendiğim ancak siyasette çok da başarılı bulmadığım Mustafa Balbay Ergenekon davasından tutuklu iken milletvekili yapılarak hakkı teslim edildi mi, evet. Sonuç: “Savruldu gitti!”

Diyebilirsiniz ki, çekirdekten yetişme Şişli’nin efsane belediye başkanı Mustafa Sarıgül var, bir dönem CHP’nin genel sekreteri, 30 yaşında yine CHP’nin en coşkulu döneminde Gemçlik Parkında yapılan kurultayın divan başkanlığı yapan Ertuğrul Günay var, en önemlisi bir önceki dönem cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce var. Olsun, koşullar ne kadar uygun olursa olsun “YOL KAZASI” da “ZAFER SARHOŞLUĞU” da her zaman mümkün.

Şimdi cumhuriyetimizin 100. yılında bir kader seçimi yapacağız. Kader seçimi olacak çünkü ya tek adam sultası devam edecek ya da yeniden demokratik parlamenter sisteme geçeceğiz.

100 yıllık koca çınar, üstelik Atatürk gibi müstesna bir önderin makamında oturan CHP‘nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olacak gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu eğer bir ivme oluşturup, bir heyecan yaratarak, bir başarı öyküsü yazmak istiyorsa; baş örtüsü, helalleşme gibi çok da gereksiz tartışmalara neden olarak kanımca hata üstüne hata yaptığının bilinci içinde daha şimdiden CHP için 2023 seçimlerinde ÖN SEÇİMİ deklere ederek örgütü ayağa kaldırmalıdır.

Henüz çok genç olmasına rağmen önemli bir başarı grafiği çizen İYİ PARTİ de adaylarını şimdiden ön seçim ile belirleyeceğini açıklaması en azından bende büyük bir rahatlık oluşturacaktır. Bu tez, millet ittifakını oluşturan diğer partiler için de aynen en gerçekçi ve en doğru yol olsa gerek!

Elbette bürokrat olarak projeleriyle halkın yakınında olanlara çok küçük bir kontenjanı yadırgamayacağımı, parti üyeliği ve siyaset yapma konusunda önlerinin açık olduğunu bildiğim için akademisyenlere bu yolun açılmasına ise çok uzak durduğumu ayrıca belirtmek isterim. Bunun dışında STK temsilcisi, gazeteci, sendikacı gibi unsurların da siyasetteki yeri ön seçimle belirlenmelidir.

O zaman sloganım şu: “Demokrasi için seçim, sağlıklı seçim için şartsız, koşulsuz, fakatsız, hiç bir mazeretin arkasına sığınmadan tüm üyelerin katılımı ile ön seçim!

Emin olun Yüce Atatürk yaşasaydı O da bu sloganın gereğini yapardı.

Değil mi?

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.