Bir Türkiye özlüyorum, nasıl bir Türkiye özlüyorum?
Elbette mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye sizin gibi benim de en büyük hasletim.
Bu hasletin hayata geçmesi için öncelikle çocukların gülebilmesi, iyi bir eğitim alması, yeterli ve dengeli beslenmesi, bireysel farklılıkların dikkate alınarak imkan ve fırsat eşitliğinden eşit düzeyde yararlanması gerekir değil mi?
Peki bu anlamda çocuklar mutlu mu?
Haayıırrr!
Bir ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı, her birey devletin sağlıkla ilgili imkanlarından eşit oranda faydalanır mıydı?
Elbette!
Köyde yaşayan Um-ut, kentteki Dil-ek, gecekondu mahkumu Çet-in, fabrika çalışanı Son-gül bu imkanlardan yeterince yararlanıp derdine derman bulabiliyor mu?
Hayır da sağlık deyince sağlıktaki özelleştirme rezaletini, şehir hastanelerine ödenen katrilyonları, özelikle şu yeni doğan çetesinden duyduğum nefreti mutlaka dile getirmem lazım.
Ayrıca hastanelerdeki ayyuka çıkan ilaç soygunu bir yana kantin yağmasına da parmak basmazsam kendimi inkar etmiş olurum.
Şimdi iki hastane düşünelim.
A hastanesi elbette adım başında özel kantinlerin yer aldığı şehir hastanesi.
Bakkalda, markette 4-5 TL olan 0.5 litre su bu kantinlerde kaç lira olsa iyi dersiniz? 12.5 TL. Bu fiyat, devlete ait diğer hastanelerde yer alan tekelleşmiş kantinlerde de ne yazık ki farklı değil.
Vay vay vay!
B hastanesi ise yine içinde özel kantinlerin yer aldığı bir üniversite hastanesi. Ancak bu hastanede tarım kredi kooperatifinin de dükkanı mevcut.
0.5 litre su kooperatifte 3.5 TL.
Kafanız karıştı sanıyorum. İnan olsun benim kafam karışık değil, karmakarışık.
Neyse!
Ülke mutlu insanların yaşadığı yer olması için hakkın, hukukun, adaletin herkese eşit uygulanması lazım değil mi?
Yani Atatürk’ün altı ilkesinden biri olan “halkçılık” ne diyor? “Herkes kanun önünde eşittir.”
Peki, herkes kanun önünde eşit mi?
Duydum. “Ne gezeerrr!” dediniz. Niye dediniz?
Aynı kanunun aynı maddesi Ahmet Beye çok farklı, Ahmet Ağaya farklı, Ahmet Efendiye “Eh işte!” Ağmed’e “-mış gibi” uygulanıyor da ondan…
Bir ülkede yaşayanların mutlu olabilmesi kadınlarının mutlu olmasına bağlıdır.
Peki bu ülkede kadınlar mutlu mu?
Onlar mutlu olsa, sabahlara kadar onlarca kadın hunharca katledilir miydi? Gündüzün gözüne, sokak ortasında onlarca kadın eşek sudan gelene kadar dövülür müydü? Sırf boşanıyorsun diye kadının annesi, babası, kardeşi, çocukları toplu bir biçimde ve vahşice öldürülür müydü? Herkesin gözü önünde, yine sokak ortasında magandaların tacizine maruz kalıp, tecavüze uğrar mıydı?
Mutlu bir ülkede bütün bunlar yaşanırken ikinci, üçüncü şahıslar, taşları bağlayıp itleri serbest bırakanlar gibi, “O da namusuyla otursaydı, sabretseydi…” der miydi?
Bir ülke yaşayanlar mutlu olsaydı sırf üç kuruş daha kazanmak için yeni doğan bebelerin hayatı bile isteye ticarete kurban edilir miydi?
Yaşanan bir vahşetin oluşturduğu travmatik gündemin üstünü örtmek için yeni, yapay travmatik gündemlerle siyaset mühendisliği yapılır mıydı?
Bu ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı, her gün onlarca psikopat X platformunda popüler birine yönelik ağır cümleler yazar, kendine hakaret ve küfür ettirir, sonra dönüp kendine hakaret ve küfür edenleri dava ederek eşek yüküyle elde ettiği tazminatı göbeğini kaşıya kaşıya yer miydi?
Bir ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı ekonomik büyümeden herkes hakkına düşen payı almaz mıydı? Çiftçi tarlasını boş bırakır mıydı hiç? İzah edin bana köylü sağmal ineğini kesime gönderir miydi? Veya köye gitmesi gereken devlet arpa, buğday, saman almak için Asya’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya gider miydi?
Bir ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı, doğa tahrip edilir miydi? Belli holdinglere dağlar, dereler, ormanlar peşkeş çekilir miydi?
Bir ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı dolandırıcılık modernleşip olağan hale gelir miydi? Derdini anlatmaya çalışan sıradan yurttaşlar ceza evine konur muydu?
Televizyonlar şiddeti özendirir miydi? Cinayetlerin çözümü çok kötü senaryolar devreye alınarak, şovlara mı havale edilirdi?
Güven oluşurdu, bir ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı. Herkesin yiyecek iki kaşık aşı, herkesin üç beş kuruş kazanacak bir işi olurdu.
Yalan olmazdı. Düşünce suç olmaktan çıkar, halk keyfine bakardı.
Ülkede yaşayanlar mutlu olsaydı, sokaklar suç makinesi sapıklarla dolu olmazdı. Uyuşturucu kol gezmezdi. Suç oranı düşer, her evde iki kaşık çorba pişerdi.
Demem o ki, “Egemenlik gerçekten kayıtsız şartsız milletin!” olur, cennet Türkiyemiz çağdaş dünyada kendine iyi bir yer bulurdu.
Sonuçta cahillik mutluluk olmaktan çıkar; bilgi hurafeyi, bencilliği, safsatayı, hukuksuzluğu, yalanı, talanı, sömürüyü, yasakları yıkar geçerdi.
Her çocuk her gün en azından bir bardak süt içerdi değil mi?
Vallahi duydum sorumlu dediniz, sorumlusu mutsuz insanlar mı?
Yanıtını bilmiyorum. Bilsem ben de politikacı olur, “SİYASETEN” der geçerdim.