3 Şubat Cumartesi günü AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan, partisinin Hatay’da düzenlediği AKP ilçe belediye başkan adayları tanıtım toplantısında, “Merkezi yönetim ile yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şimdi Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı” dedi.
Bu sözler, bilerek ve isteyerek Hatay’a yardım edilmediğinin açık ifadesidir. Zaten bizlerin bildiği bu gerçeği, şimdi AKP genel başkanı itiraf etmiştir. Yerel seçimler öncesinde seçmenlere gözdağı olarak söylenen bu sözlerin gereği yapılmalıdır.
Hatay’ın CHP’li bir belediye tarafından yönetilmesi nedeniyle yardım yapılmadığının itirafı olan bu sözler üzerinde düşünmek gerekir. Depremden dört gün sonra Hatay’a ulaşılması, arama kurtarma çalışmalarının yeterli olmaması, geçen bir yıla karşın halen insanların çadırlarda ve konteynır kentlerde yaşatılması, birçok yerde elektrik ve su bulunmaması, halen birçok kamu hizmetinden yoksun olan Hataylılara yapılan büyük bir haksızlıktır. CHP’li belediye tarafından yönetilen Hatay’a verilen sözler tutulmadığı gibi, AKP’li belediyeler tarafından yönetilen diğer kentlerde de deprem sonrası verilen sözler tutulmamıştır.
Hatay mahzun söylemi üzerine Halkın Kurtuluş Partisi, Tayyip Erdoğan ve Murat Kurum hakkında “görevi kötüye kullanma”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “nefret ve ayrımcılık” ve “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suçlarını işlediklerini belirterek Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusundan bir sonuç çıkmayabilir ancak tarihe not düşülmüştür ve zamanı gelince gereği yapılacaktır.
Bu söylemden çıkan sonuç şudur; CHP’li belediyelerin yönettiği Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerde de deprem olsa, arama-kurtarma çalışmaları çok yavaş yapılacaktır, Hatay’da ne yaşandıysa, aynıları yaşanacaktır. Bu söylem açıkça toplumu ayrıştırmaktır, bölmektir. Bu söylem siyaset değildir. Hatta bu söylem, tıp biliminin konusuna bile girebilir.
Yüz binin üstünde binanın çöktüğü depremde, resmi verilere göre 55 bin kişinin ölmesi de inandırıcı değildir. Çünkü AKP iktidarının açıklamalarına inanmak mümkün değildir. Hatay’da hayatın normale döndüğü konusunda siyasi iktidarın ve yandaş medyanın yaptığı algı operasyonları gerçeği yansıtmamaktadır. Depremin üzerinde bir yıl geçti ama yaralar sarılamadı, barınma sorunu ile temel ihtiyaç maddelerine ulaşmaktaki sorunlar giderilemedi, eğitim ve sağlık sorunları çözülemedi, kaybolan çocuklar bulunamadı, birçok yerde molozlar kaldırılamadı, halen karanlıkta olan ve susuz olan semtler bulunmaktadır. Hatay garip, Hatay mahzun demek işin en kolayı ama Hatay’ın neden ve nasıl bu duruma getirildiğinin sorgulanması ve hesap sorulması gerekmektedir. Ovaları yapılaşmaya açarsanız, standartların dışında bina yaparsanız, bilim dışına çıkarsanız bu afetler kaçınılmaz olur.
Hatay halkının bu sözlere, bu tehdide aldırmayacağı görülecektir. “Hatay benim şahsi sorunumdur” diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ten ilham alan Hataylılar, siyasi şantajlara boyun eğmeyeceklerdir. 31 Mart 2024, gerekli uyarıların yapılacağı tarihsel bir gün olacaktır.
Büyük vatan şairi Namık Kemal; “Millete ümit ettiğim aydınlığı görmeden ölürsem; mezar taşıma yazılsın; vatan mahzun, ben mahzun” demişti. Hatay mahzun değil, ülkemiz mahzun değil, bizler de mahzun değiliz. Çünkü karanlığın sona ereceğinden ve ülkemizin aydınlığa kavuşacağı güzel günlerin görüleceğinden hiç kuşkumuz yok. Yeter ki Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkalım, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığında örgütlü mücadele yapalım. Aydınlık gelecek bizimdir, güzel günler Mustafa Kemal’in çocuklarınındır.
Azim ve Karar