Şimdiii, anormal günler yaşadığımız malesef bir realite.
Tarihe geçecek olan bu anormal günler tartışılıyor, tartışılmaya devam edecek. Türk ve dünya siyasi tarihi bu günleri üniversitelerde ders hatta hatta tez konusu yapacak.
Ülkemizde tüm dinamikler, bu anormal günler nedeniyle en başta gençleri olmak üzere ayakta.
Olağan dışı durumun pek çok sebebi var ancak şu üç nedenin ön plana çıktığı ayman açık ortada.
Adalet arayışı ve milli irade
1) Halk, seçilmiş kişilerin görevden alınıp tutuklanmasını iradesine müdahale olarak değerlendirdi. Haksızlığa karşı çıkarak, yapılan uygulamayı siyasi komplo olarak gördüğü için ayağa kalktı. O halde, yarın birgün benim de diplomam iptal edilebilir algısı korkuya dönüştü.
Sonra korku dağları aşıldı mı, aşıldı…
Derin yoksulluk
2) Halk, ekonomik nedenler yüzünden büyük sıkıntı çekiyor. Geçinmek için artık cambaz olmak lazım. Emekli sadakaya, işçi / memur, zekata / fitreye muhtaç duruma düştü. Asgari ücret, komik. Kiralar aldı başını gitti. Arabası olan kontağa basamıyor. Sebze, meyve fiyatları uçtu. Allah’ın yumurtası için halk eksi beş, altı derecede kuyrukta bekliyor. Hastaneler hasta ediyor. Antidepresan kullanımı tavan yaptı. Halk, içinde bulunduğu bu duruma içerledi. Ve dedi ki, yeter!
Çözülme süreci
3) Halk, durup dururken yeni çözüm süreci olarak adlandırılan süreci benimsemedi. Vatan, bayrak uğruna yıllardır yapılan mücadeleyi bir anda yok saymadı. Çözüm süreci diye dayatılan görüşmelerin BOP’un bir parçası olduğunu fark ederek dedi ki, “Bu çözüm değil, çözülme sürecidir!”. Durumun Kuzey Suriye’de bir kürt devlet kurmayla sonuçlanacağını tahmin etmekte zorlanmadı. Büyük İsrail için alt yapı olduğunu da çabucak çözüverdi. Üstelik konunun cumhurbaşkanlığı için anayasayı değiştirmeye alt yapı oluşturacağını öngördü. Bu sebeplerden dolayı durmadı, ayağa kalktı.
İçinden geldiği gibi, silahsız, bıçaksız bir biçimde Anayasal güvence altında olan protesto hakkını kullandı. Kimseye zarar vermedi. Kamu malına saldırmadan, mizahın gücünü kullandı. Sokağa çıkıp bağırdı, halay çekti, slogan attı. Bu hakkını kullandığı için de göz altına alınanlar oldu, tutuklananlar oldu.
Konu kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Lehte, aleyhte yorumalar yapıldı.
Milli maarif nazırının Bal-tası!
Yapılan tutuklamalara karşı onlarca değerlendirme içinde, milli maarif nazırının yapmış olduğu, “ELLERİNDE BALTA VARDI…” açıklamasının hakikatten uzak, iftira ve çirkin bir yalan olduğu anlaşıldı. Çünkü, yalanın eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Haberi takip ederken dedim ki, milli maarif nazırı baltayı da, balta kullanmayı da çok iyi bilir.
Çünkü o,
1) Baltasıyla, MEB’in bir gecede on binlerce yöneticisinin kellesini vurdu.
2) İki ucu keskin nacağını güzelim anadolu liselerinin, güzelim fen liselerinin alanının tam ortasına indirdi.
3) Yine elindeki baltayla liselerinin önemli bir kısmını nitelikli okul adı altında adeta katletti.
4) Baltasını iyice biledikten sonra öğretmenler odasına daldı. Öğretmenleri; öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen olarak ikiye, üçe ayırdı.
5) Baltasıyla hiç eli titremeden okulları kesti, doğradı; öğrencilerin bir bölüğünü tarikat ve cemaatlerin kucağına öteki bölüğünü ise özel okul patronlarının insafına terk etti.
6) Balta bu sefer anayasaya dokundu, laik eğitim sisteminin kafasına inmekle kalmadığı gibi önce örneğin ÇEDES’i, sonra maarif modelini doğurdu. Balta laik eğitimin can damarını ha kesti ha kesecek.
7) Balta ile akademik kariyerin kurum ve kurallarını biçti, bu sessiz eylemin sonunda cengaver misali elinde baltasıyla, hak etmediği halde bir gece yarısı profesör bir başka gece yarısı ise rektör oluverdi.
8) Baltasını bu sefer proje okulu diye ayrıştırdığı okulların öğretmenlerine yöneltti, onların çil yavrusu gibi dağılması için sağa sola savurdu. Öğrenciler isyanda, veliler isyanda, yandaş sendika bile şaşkın.
9) Okulların temizlik personeli de malesef baltanın gazabına uğramaktan kurtulamadı. Balta okulları temizleyemedi.
10) Balta, olmayan öğretmen yetiştirme hususunu kütüğün üstüne yatırdı. Eğitim fakültelerinin imiğine ha indi ha inecek.
11) En önemlisi balta, “Ses bayrağımız Türkçe“ye yöneldi, onu yeniden Arapça’nın, Farsça’nın esiri yapmak istemeyenleri hedef aldı.
Bu balta meselesi mühim vesselam.
Elinde balta malta olmadan sokağa çıkanların sokağa çıkma nedeni belli: “Yukarıda saydığımız belli başlı üçünü sıraladığımız sebeplerden dolayı masumane protesto hakkının kullanımı!“.
Neyse soru şu: “Ya, milli maarif nazırı sizin elinizdeki balta neyin nesi? ”
Yanıt sokaktaki öğrenciden: “Onun kelle alan baltası keskin de, sofrasındaki bal-tası zehir dolu zehir…“
Bildiniz gençler. Kırk yıllık öğretmenin notu size yüz, ona dana gözü…!
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN