Son günlerde iktidarın aldığı ardı ardına gelen radikal kararlar, İstanbul Barosu’na yönelik hamleler, Ekrem İmamoğlu’na dönük baskılar ve yargı sürecindeki dikkat çekici gelişmeler, bir “olağanüstü hal” provası mı? sorusunu gündeme getiriyor.
Türkiye siyaseti, kaos ve düzen arasında ince bir çizgide ilerliyor. Ve bu süreçte iktidar, attığı her adımı büyük bir gerçekçilikle ve işini şansa bırakmayan bir hesapla yürütüyor. Bu yaşananların rastlantı olmadığını görmek için fazla düşünmeye gerek yok. İktidar, hem süreci yönetme hem de kamuoyunu yönlendirme konusunda son derece deneyimli.!
Öte yandan, ekonomik cephede de dikkat çeken bir hareketlilik var. Merkez Bankası’nın son dönemde piyasaya yüksek miktarda dolar sattığı biliniyor. Bu satışlar, kur üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik mi, yoksa yaklaşan bir kriz senaryosunu yönetmeye dönük mü? Eğer ekonomiyle ilgili ciddi bir risk görülüyorsa, olağanüstü hal koşullarına zemin hazırlayacak finansal bir dalgalanma mı bekleniyor?
Burada kritik soru şu: Bu sadece bir prova mı, yoksa daha büyük bir senaryonun ilk aşaması mı? Önümüzdeki günlerde atılacak adımlar, aslında bize bu sorunun cevabını verecek. Türkiye, bir kez daha tarihsel bir kırılmanın eşiğinde olabilir.