“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Bazı sözler insanı güdülemek için söylenir ve tarihe geçer. Yukarıya aldığım söz böyle bir söz. Büyük Atatürk’ün insanları mücadeleye sevk etmek için söylediği ve zamanın koşullarında amacını da gerçekleştirmiş bir söz.
Peki bugünün koşullarında?
Öyle ya tarih yaşanılan çağın koşullarına göre değerlendirilmelidir. Ancak o zaman neyin neden yaşandığı anlaşılabilir ve gerçek bir tarih bilinci oluşturulabilir.
Umutsuz durumlar yok mu gerçekten. Toplumlar için söylenmiş bu sözü insanlara uyarlayalım örneğin. İnsanlar için umutsuz durumlar yok mu?
Elbette var. Hem de günümüz koşullarında. Sermayenin her şeyi teslim aldığı ve insana göz açtırtmadığı içinde yaşadığımız acımasız sistemde umutsuz durumlar hiç olmaz mı?
Örneğin dünün devletçilik ilkesini düşünün ve sonra bugünün her şeyi sermayeye teslim ettiği yapıyı düşünün. Böyle bir tabloda en alttakiler için umuttan nasıl söz edilebilir?
Bir ülke düşünün üretmeyen ve her şeyi dışardan alan, köylüsünü, üreticisini koruyamayan. Onları aracıların oyuncağı haline getiren.
Bir ülke düşünün araç garantili yollar, köprüler yapan. Hasta garantili hastaneler yapan. Özetin özeti vahşi kapitalizmin iliklerine kadar işlediği ve bir sülük gibi her şeyini semirdiği bir ülke düşünün…
Ve bir ülke düşünün koskoca unvanları olan uzmanlarının duygularının olmadığı ve işlerini daha çok kazanmak adına yaptığı…
Hepsinden önemlisi böyle bir ülkede halen insan olduğunuzu ve duygularınızın olduğunu düşünün!
Ne yaşarsınız, payınıza ne düşer böyle bir ülkede?
Yanıt çok basit. Payınıza acı çekmek düşer.
Her kesin konuştuğu, hiç kimsenin bir şey yapmadığı ve düzenin varlığını kaos ortamında sürdürdüğü bir süreç düşünün!
Yaşamak mı ölmek mi daha kolay?
Sorunun yanıtı basit ama böyle bakıyorsanız payınıza düşen mücadeledir. Dolayısıyla yaşamanız gerektiğinin mesajıdır tespitleriniz.
Gün geçtikçe mücadele alanlarınız çoğalır ve siz yolunuza devam edersiniz. Umutla ya da umutsuzlukla hiçbir ilişkisi yoktur yaşadıklarınızın. Çünkü böyle bir yapıda umudun aslında insanın kendini kandırmak olduğunu anlarsınız.
Dolayısıyla yolculuğunuzdaki yegâne temel mücadele gücünüzdür ve siz acı çektikçe o güç çoğalır.
Şimdi bugün itibariyle yeni bir dosya açıyorum. “Sağlıkta duygu yok!” dosyası.
Sağlık sistemi içiresinde halen insan kalabilen, hastasına işinin bir parçası değil, duyguları olan bir insan gözüyle bakabilen bütün sağlık çalışanlarını bu mücadelenin dışında tutuyorum. Onlar yazdıklarımı üzerlerine almasınlar lütfen. Benim mücadelem sağlık tüccarlarıyla. Yenidoğan çetesi gibi. Özel muayenehanesinden başlayıp üniversite hastanesine uzanan yolda hastalarının çaresizliklerinden faydalanarak cebine indireceği parayı çoğaltma çabasında olanlar için. Ya da teknolojiyi kullanarak fitoterapi ve benzeri mesajlarla her gün önünüze düşen ve sizi çıldırtan saçma sapan reklamlar gibi… Daha yalın bir anlatımla parayı önceleyerek gerçek görevlerini unutanlar için ve hepsinden önemlisi bu düzeni besleyen sermayenin oluşturduğu içinde yaşadığımız acımasız sistem için…
Yeni bir dosya açıyorum. İnsan için, insanlık için.
Bu yolda beni yerler mi?
Yerler!
Olsun dilimin döndüğünce, ömrümün yettiğince insanı metalaştıran ve kullanan yapılarla mücadele edeceğim ve tarihe not düşmeye devam edeceğim.
Sağlıkta duygu yok. Çünkü bütün sistemler gibi sağlığı da sermaye teslim almış. Sermayenin duygusu olmaz…
Ancak her şeyin özü insansa bu kabul edilebilir mi?
Kabul edilemez dolayısıyla mücadele edilmesi gereken alan da bu.
Devam edeceğim…