Çocuklarımızın beyinleri ve bedenlerinin esir alındığı bir sistemin içindeyiz. Ne yazık ki böyle bir sistemde çocuklarımızın ne beyinlerinin ne de bedenlerinin sağlıklı geliştirilmesini sağlayamıyoruz.
Böyle bir tabloda gelecekten söz etmek ve geleceğe yönelik planlar yapmak elbette anlamsız. Çünkü önce çocuklarımızı içine çekildikleri bu esaretten kurtarmalıyız.
Sermayenin egemen olduğu bir dünyada elbette ki bu kolay değil. Çünkü bilgi üretmeyen ve bilgiyi tüketen bir ülkenin çocukları sunulan hazır kalıpların peşine takılıyor.Bu kalıplar oyunlarla, çizgi filmlerle, hatta hatta eğitim programlarıyla giriyor hayatlarına…
Ellerine susturucu niyetine tutuşturulan akıllı telefon, tablet, bilgisayarlar ve benzeri araçlarile sermayenin ürettiği bilgilerin kıskacına alınıyorlar ve ne yazık ki yapay bir dünyada gerçekten kopuk yaşamayı sürdürüyorlar.
Bu noktada soru şu: Çocuklarımızın bağımlılıklarının devamına izin vermemiz halinde gelecek nasıl olacak?
Elbette ki çocuklarımızın ellerine tutuşturulan aletlerin yönlendirdiği biçimde!…
Yani teknolojiyi üretenlerin isteği gibi; İlgileri dağınık, düşünemeyen ve robot gibi davranan çocuklar… Özetle gelecekleri teslim alınmış çocuklar!
İşte bu yüzden çocuklarımız testlere alıştırıldı. Onlara sunulan seçeneklerden birini seçmelerini sağlamaktaki amaç düşüncenin çerçevesini çizmekti ve öyle bir noktadayız ki çocuklarımız yazmaktan nefret ediyor, okumaktan da…
Bırakın kitap okumayı, ders kitaplarında yer alan konuları okumak dahi onlar için dünyanın en büyük işkencesi. Okumadan soruları çözmeye çalışıyorlar, ya da yine ellerindeki teknolojik araçlardan soruların yanıtlarını bulmaya çabalıyorlar. Bu bağlamda ebeveynleri ikna etmek çok kolay artık. Çünkü küresel pandemi hibrit eğitim sistemini soktu hayatımıza. Dolayısıyla teknolojik araçların çocukların ellerinden düşmemesini kanıksattı ebeveynlere… Çocuk, ders çalışıyorum dediği noktada her şey bitiyor.
Gelelim çocuklarımız için bir başka tehlikeli konuya. Ne yazık ki çocuklarımız son derece sağlıksız besleniyor.
Bu noktada şu soruyu sormak hakkımız: Günümüzde çocuklarımıza sunduğumuz gıdaların ne kadarı doğal ve sağlıklı?
Sorunun yanıtını bir başka soruyla verebiliriz. Üretmeyen bir ülkede gıdaların sağlıklı ve doğallığı konusundan nasıl emin olabiliriz?
İkinci soru da şu; doğal ve sağlıklı olmayan, diğer bir ifade ile koruyucu, tatlandırıcı ve benzeri zararlı kimyasallar içeren gıdaların üretimine ve satışına neden müsaade ediliyor?
Aslında tuhaf şeyler yaşıyoruz. Paket gıdalarda içerikler ve son kullanma tarihlerininbulunması yasal zorunluluk. Bu yasal zorunluluğun yerine getirilmesi ile firmalar kendilerine dönecek tehlikeleri savmış oluyorlar.
Peki ya biz?
Bu bilgilerle nasıl yetinebiliyor ve bu yiyecekleri çocuklarımızın yemesine nasıl izin verebiliyoruz.
Sonuç mu?
Ülkemiz çocukları obezitenin kucağında!
İki satır yazı yazmayı,bir paragraf okumayı eziyet sayan çocuklar saatlerce telefon, tablet ve bilgisayar karşısında saçma sapan oyunlara takılıp kalabiliyor ve cips tatlandırıcı içecekler ve benzeri gıdalarla zehirleniyorlar…
Özetle doğru seçeneğe odaklanmış beyinler katma değer üretemezler. Zararlı gıdalarla beslenen çocuklar gelişemez ve gelecek oluşturamaz…
Yapay zekâ tehlikesine işaret eden çokça bilim insanı var. Yapay zekânın insanın yerine alacağı kaygılarını taşıyan görüşler son derece yaygın. Oysa yapay zekaya gerek yok,çünkü içinde bulunduğumuz teknoloji, perdelenmiş gerçeğin farkında olmayan ebeveynlerin tutumlarıyla birleşince ve oluşturulmuş beslenme alışkanlığı tablosunda zaten kodlanmış nesiller yetiştiriliyor.
Özetle sermaye emek dengesinde emeğin payı her geçen gün azalırken, sermayenin payı artıyor ve bu tabloda emekçinin çocuğu sermayenin ürününe dönüştürülüyor…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: