Sessiz İşgal | Yusuf İpekli Yazdı

Sessiz İşgal | Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 11.09.2022 16:56
A+
A-

Bilirsiniz, ikinci el deyimi genellikle araba alım satımı için kullanılırdı. Şu günlerde giysi, ev eşyası, bilgisayar, inşaat malzemesi vb için de kullanılır oldu. Ancak içinde yaşadığımız ekonomik, kültürel, sosyal, ahlaki, etik, sosyoljik yozlaşma, olumsuzluk ve bağnazlıkların sorumlusu da ikinci el yapılanmalar ve operasyonlardır.

Duydum, içinde yaşadığımız iklim ile ikinci elin ne alakası var, kasıt nedir, nasıl bir korelasyon sonucu bunu söylüyorsun dediniz ?

Bir kere yaşı altmışa dayanmış bizim kuşak kırk iki yıl önce ikinci el kanlı bir darbeyle uyandık.

Takvim yapraklarının 12 eylül 1980’i gösterdiği gün.

Köydeyim. Küçük bir kasabada öğrenci iken lise ikinci sınıfta okuma hakkı elinden alınmış fidan gibi bir delikanlıyım.

O zamanlar köylerde elektrik yoktu. Gazete gelmezdi köylere. Altı pilli radyolara ise hükümetin izin verdiği haberler yansırdı. Bulduğum üç beş kitabı, dergiyi, eski gazeteyi üç beş sefer okumuş, satır satır ezberlemiştim. Memleket kan revandı. İnsanlar ilk akşamdan ışıkları söndürüyor, perdeleri çekiyor, cam kenarına oturmamaya gayret ediyordu. Silahlar sabahlara kadar susmuyor, evinden işine, dükkanına, okuluna gitmek için çıkanların eve dönüp dönemeyeceği merak ediliyordu.

İnsanlar işinden ediliyor, yurtseverler sürgüne gönderiliyor, haksız hukuksuz yere gençler göz altına alınıp, tutuklanıyor, günlerce süren insanlık dışı vahşi yöntemlerle işkenceye maruz kalıyordu.

Bir süre sonra işler daha da karmaşık hale geldi, toplu katliamlar başladı. Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta günlerce süren kıyımlar yapıldı. Kadın, çocuk, yaşlı, mağdur, engelli demeden onlarca can hunharca öldürüldü.

Gazeteciler, toplum önderleri, üniversite hocaları, aydınlar hedef alındı.

İkinci bir el Türkiye’yi kan gölüne dönüştürmeyi başarmıştı. Okullarda öğretmen odaları, mahallelerde kahvehaneler ayrıştırıldı. Her yer ikiye bölündü. Köylerde sabahlara kadar nöbetler tutulmaya başlandı. Emekçi halk birbirine düşman haline getirildi. Artık kardeş kardeşi katlediyordu.

Emperyalizmin kanlı eli ülkede kaos ortamı yaratmayı başarmıştı.

12 eylül sabahının ilk ışıklarıyla ağıldan kuzuları çıkarmış yaymaya gidiyordum ki, bir aile büyüğümüz, “evine git oğul, ehtilal oldu, evine git, evine, gurtulduk, gurtulduk” deyince afallayıp kaldım. Radyoda Hasan Mutlucan karşıladı beni.

17 yaşıma henüz girmiştim. Politik yapılanmam oturmamıştı. Şaşkındım. Gerçekten kurtulmuş muyduk, yoksa ikinci el kanlı 12 eylül darbesi bugün yaşadıklarımızın kilometre taşlarını mı düşüyordu, o günlerde çok dramatik sonuçlar ortaya koyan, büyük acıların yaşandığı büyük kaosun baş sorumlusu muydu?

Çok geçmeden göz altılar, tutuklanmalar, işkenceler daha da yoğunlaştı. Akıl, izan, mantık dışı idamlar başladı. İşten atmalar yoğunlaştı.

O arada müttefikimiz (!) olan ABD’nin (y)etkileri demeç üstüne demeç vermeye başladılar: “Bizim çocuklar başardı!”.

Anladın ki, bir el darbeyi planladı, öteki el hayata geçirdi.

İkinci el, ah ikinci el. Faşizmin eli kanlı tetikçileri. Gözü dönmüş katiller. Emperyalist güçlerin uşakları.

12 eylülün maşası kenan evren (yazım yanlışı değildir) il il dolaşmaya başladı. Elinde Kuran, dilinde din, iman.

Ben ise liseyi bir yıl gecikmeli bitirmiş, öğretmen okuluna başlamıştım.

Tek kanal televizyonda boy boy fotoğraflar. Terörist diye saçı sakalına karışmış, CIA, MOSSAD ajanı olduğu her halinden belli bir takım kılıksızlar, silah, mermi, kitap, uyuşturucu yan yana…

Anladım ki, siyasal islamın 12 eylül öncesi toprakla buluşturulan tohumları iyiden iyiye besleniyor, ikinci el kompedanlar ortalığı kasıp kavuruyordu.

İsteniyordu ki, kitap zararlıdır, okunmasın. Kimsenin düşünmesine gerek yok, onların yerine biz düşünüyoruz. Konuşanın dili kesiliyor, konuşmayan, baş eğen, evet efendim diyen el üstünde tutuluyordu. Gençler sindiriliyor, gazetelerde ikinci, üçüncü sayfa haberleri başsayfaya konu oluyor, bulvar gazeteleri bedava dağıtılarak, gençliğin beyni yıkanıyordu. Anne, babalar korkutuluyor, gençler futbol, seks, kolay yoldan para kazanma yollarını konuşsun isteniyordu. Brezilya dizileri insanları esir alırken, milli eğitim milli olmaktan hızla uzaklaştırılıyor, derslerin, müfredatın içi hızla boşaltılıyordu. Felsefe, mantık, sosyoloji dersleri artık değersizdi, gereksizdi.

Aynı zamanda meclisin kapısı kilitlenmiş, yasalar yok olmuş, partiler kapatılmış, sendikalar / dernekler baş suçlu görülmüş, ülke tarumar edilmişti. Millet fakru zaruret içindeydi.

İkinci el amacına ulaşmış, basın kontrol altına alınmış, üniversiteler susturulmuş, aydınlar hapse tıkılmıştı. Halk bencilleşmiş, halk sadece kendini düşünür, kendini yaşar hale gelmişti. Mafya kökleşti, hemen herkes kendi çıkar gruplarını oluşturdu.

Aile büyükleri evlatlarını, “Sana ne.”, “Enayi misin?”, “Senden başka akıllı yok mu?”, “Karışma!”, “Kız başınla ne işin var?” gibi sözlerle yönlendirmeye, olmadı sindirmeye çalıştılar.

“Bak yavrum, azıcık aşın, tasasız başın; takmazsan türbanı, baştan çıkarır elin oğlunu, sürmeli gözün, kemer kaşın…”

Artık her yerde siyasi islam görünür hale gelmişti.

Dinci anlayışı önceleyen din dersleri zorunlu oldu. İmam hatipler pozitif ayrımcılığa tabi tutularak militan yuvası haline getirildi. Orduya, camilere, okullara siyaset girdi. kenan evrenin şahsında adım adım hedefe kilitlenen ikinci el, “Atatürk Atatürk” diye diye Atatürkçü Düşünce Sistemini gardorplara hapsetti. Başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet devrimleri yok sayıldı. Sarık, peçe, cübbe yeniden itibar (!) kazandı. Tarikatlar, cemaatler, vakıflar devleti kuşatma altına alınca dincilere iktidarın yolu açıldı. Sümüklü üç beş kara cahil salyasını saça saça vaazlar vermeye başladılar.

ABD ve işbirlikçileri kendi elleriyle İŞİD, EL KAİDE, HİZBULLAH gibi dinci örgütleri palazlandırdı, besledi,büyüttü. İhvancı anlayış hakim oldu. Arkasından bir 11 eylül günü ikiz kuleler patlatılarak Ortadoğunun haritası yeniden çizilmeye başlandı.

Bütün bunlar yaşanırken halkın inançlarıyla kavgalı olan, yurttaşın ilgi ve ihtiyaçlarına burun kıvıran, cumhuriyet kazanımlarının kıymetini anlayamayan, ayağı yerden kesilmiş sol cenah salon solculuğuna devam ediyordu. Bitip tükenmeyen ve sonuç alınmayan tartışmalar 12 eylülün de yarattığı baskıcı hava ile buluşunca siyasi islam meyve vermeye başladı. Atatürk’ün ordusu izin vermez diyerek askerden medet uman aslan sosyal demokratlar ise 12 eylül kanlı darbesinin orduyu kağıttan kaplan yaptığını görmek bile istemediler.

Meclise kıravatı beline bağlayan mebuslar doluştu.

12 eylülü yaratan ikinci el sayesinde siyasi islam artık iktidardı. Ülkede biri çağdaş, laik, demokrat, vatansever, doğa dostu, insan haklarına saygılı, kadın ve çocuğa değer veren Atatürkçüler; diğeri gözünü para hırsı bürümüş, dini sonuna kadar kullanan, ülkeyi Suriye bataklığı başta olmak üzere büyük bir belirsizliğe sürükleyen siyasi islamcılar olmak üzere iki kutup oluştu.

İkinci kutbun mensupları önce belediyeleri ele geçirdiler. Belediyelerin olanaklarıyla sosyal yardım adı altında kölelik düzeni oluşturdular. Bu kölelik hızla bağımlılık yaptı. Sol daha marjinalleşti. Din siyasete tamamen hakim oldu. Liyakat ortadan kalktı, cemaatler, tarikatlar, vakıflar devlette olabildiğince kadrolaştılar.

15 temmuzcular bu sayede palazlandı. Siyasal islam ve onun temsilcileri bu sayede büyüdü. Halk bu nedenlerle yoksullaştı. Böylece soygun, talan, yağma, vurgun, yalan meşruiyet kazandı.

İşte ikinci el darbenin toplumu getirdiği nokta. İşte size ikinci el SESSİZ İŞGAL…

42 yıl önce yaşadığımız, içinde bulunduğumuz iklimi yaratan, 15 temmuz dahil, siyasal islami adım adım ören 12 eylülden de, 12 eylülü planlayan ve uygulayan birinci ellerden de, ikinci ellerden de nefret ediyorum.

Tek kurtuluşun 100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız cumhuriyet ve devrimlerine, Atatürk’ün ilke ve yeniliklerine bağlılıkla mümkün olacağını belirtmek istiyorum.

Artık uyanmalıyız, çünkü biliyoruz ki, “cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”, Atatürk hem Türk ulusunun hem de mazlum milletlerin ezeli ve ebedi gür sesidir.

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.