Devlet denilen organizasyonun hedeflerini hükümet denilen yapılar gerçekleştirir.
Hükümet ise yurttaşın canını, namusunu, malını korumak için görev yapar. Bu görevi elbette güvenlik güçleri aracılığıyla gerçekleşir.
Öyleyse şeytan kulağına kurşun diyerek soralım…
Ey benim, yedi düvele kafa tutarak kurtuluş savaşından başarıyla çıkmış halkım, canın güvende mi?
Ey benim, ekmeğini taştan çıkaran çiftçim, alın terine haram lokma katmayan işçim, her sabah dükkanını ya nasip diyerek açan esnafım malın güvende mi?
Ey benim, Anadolumun kara bağrında varlık – yokluk mücadelesi veren dedem, ebem; ya bismillah diyerek güne başlayan bacım, kardeşim, oğlum, kızım; gün ola harman ola diyerek umudunu büyüten yiğidim, yarenim, yoldaşım namusun güvende mi?
Soru çok.
Ancak bu ve benzeri soruların cevabını öğrenmek için öteden beri halkın içinde dolanır dururum.
Çünkü en iyi hakem halkın kendisidir.
Çünkü, görünen farklıdır, gerçek farklı…
Bu gerçeklikten yola çıkarak ekonomik ve sosyolojik yapıları yanında siyasi tercihleri çok başka olan insanlara sordum.
“Halin vaktin, gerimin geçimin nicedir? Bebe belik, oğlan uşak ne alemdedir? Ne yer ne içersin? Hani bir korkun var mı? Kimden, neden korkarsın? Ya da canını, malını, namusunu nasıl koruyorsun? Gelecek günlerden beklentin…”
Halk diyor ki, “Malım da, canım da, namusum da güvende değil. Sokaklar gündüzün gözüne bile cesetlerle dolu. Sabaha kadar işlenen cinayetlerin sayısı belli değil. Öldürülenin haddi hesabı yok, ölen öldüğü ile kalıyor. Gerçi gelmiyor ya, geç gelen adalet adalet değil.”
Halk diyor ki, “Geçinemiyoruz ki; malı, canı, namusu düşünelim. Farzdan önce farz var, o da açlık.”
Halk diyor ki, “Hastayım. İlaç yok yastayım.”
Halk diyor ki, “Depresyondayım, oynatmaya az kaldı. Tek çözüm intihar.”
Halk diyor ki, “Çocuk okula gidiyor, okul pis, okulu .ok götürüyor. Hizmetli yok, öğretmen ücretli, dertliyim.”
Halk diyor ki, “Borç gırtlakta, kredi kartları patladı. İflas ettim.”
Halk diyor ki, “Nas dedi nas var nas, demez olaydı ayağının altına yaptı pas pas…”
Halk diyor ki, “Bunları hepsi toptan yalancı. Bunlar bırakın halkı, kendilerine bile yabancı…”
Halk diyor ki, “Oğlan var üniversite mezunu işsiz. Kız var üniversite mezunu evlenemedi. Evlen dedik, düğün dernek para dedi. Anası kendi kendini yedi. Çaresizim işim zor, yüreğimde bir ateş, yüreğim sanki kor…”
Kulis bilgisine göre anayasa diyecek oluyorum, küfrün bini bin para.
Ellerim kırılaydı diyeni mi ararsın, Allah belalarını versin diyeni mi?
Bir daha mı, tövbe diyen de çok; et, peynir, bal, kaynak yerine dudaklarını yiyen de…
Oysa bu memleket çok büyük. Oysa bu güzel ülke çok zengin. İnsan kaynağı müthiş. Yer altı madenle, yer üstü suyla dolu. Tarım alanları geniş. Toprak cömert, toprak verimli.
Ancak, beceriksiz hükümette halka saygı yok. Liyakatli insanlar partizanlık yüzünden boşta. Kayırmacılık büyük bir çılgınlığa dönüştü. Beyinler çareyi yurt dışında arıyor. Gelir düşük hayat çoook pahalı. Nefes bile vergiye tâbi. Din olabildiğince istismar ediliyor. Ahlakı ahlak diye diye iş başına gelenler bozdu. Akıl, bilim, felsefe, mantık, matematik arap kültürüne kurban edildi. Feodal yapı belirleyici. Mülteciler suç makinesi. Doğal gaz fışkırıyor(muş) ama donuyoruz, petrol dediler petrol yok, galiba bunuyoruz. Bu arada laf salatası yapıp, “het hüt” diyerek daldan dala konuyoruz…
Bu arada uluslararası kuruluşlar var. Hani, nesnel ölçütlere göre veri elde eden kurumlar, kuruluşlar…
Bu kuruluşların biri de rüşvet ölçümü yapan oluşum.
Bir iki gün önce okudum. Ülkemiz rüşvetle iş gör(dür)me konusunda dünya ülkeleri arasında üçüncü sırada imiş. Bizimkiler bizi bu sıralamadan çıkarın diye yetkililere iyi bir rüşvet teklif etmişler.
Olmamış.
Bi güldüm, bi güldüm; bi daha güldüm.
Acayip bir ülkede yaşıyoruz.
Neden?
Adam çıkmış diyor ki, ya ben ya da ben.
Ya ben ya da ben, çünkü tek vatansever benim gerisi hain hem de vatan haini.
Ben de diyorum ki beyefendi şeytan kulağına kurşun, kör şeytanın kulağına kurşun.
Allah bize ömür versin ki, senin ömrün uzun olsun…