Üstü başı yırtık, pislik içinde, öyle ki yarı çıplak biri yanınıza yaklaşıyor. Belini kırıp eğiliyor, başını yana devirip gözlerini gözlerinize dikiyor. Elini uzatıyor,“Allah rızası için…” diyor, bir şeyler geveliyor. Allah’ı ve rızasını anlıyor, gerisini çözemiyorsunuz. Zaten gerisinin de önemi yok. Sadece bu iki kelimeden ne istediğini ne yapmanız gerektiğini şıp diye anlıyorsunuz.
Dilencilik mesleğini icra edenler paranız karşılığında size birtakım hizmetler sunar.Komik olanı ne sunduklarını bilmemeleridir.Ne olduğunu düşünüp siz bulur hatta çeşit çeşit hizmetten bir ya da birkaçını seçersiniz. O gün çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz biri şehir dışına çıkmışsa, vereceğiniz sadaka karşılığında sevdiğiniz insanın sağ salim gideceği yere ulaşması hizmetini seçersiniz. Pek tabii bunu dilenci bilmez. Siz kafanızda bu işi halledersiniz.
Ya da mesela dilencinin Hızır olduğuna dair saçma sapan hatta şizofrence bir düşünceye kapılırsınız. Çünkü hâlâ büyümemişsinizdir.Küçükken dinlediğiniz masalların gerçek olduğuna inanmaya devam edersiniz. Karşınızdaki dilenci birden mübarek birine dönüşür, eliniz titreyerek aceleyle cebinizde ne var ne yok, onur yoksunu pis adamın avucuna boşaltırsınız. İçiniz rahatlar, mistik hayallere dalar, kendinizi ilim irfan sahibi, kimsenin göremediği gerçeği gören yüce biri gibi hissedersiniz. İşte size ikinci hizmet.
Dine, duaya; Hızır’a, Lokman’a, kılık değiştirmiş ermişe inanmıyor, bunlar masaldır diyorsanız hemen dilencinin başka bir hizmeti devreye girer. Onun yırtık ayakkabılarına, hırpani görüntüsüne bakar acı içinde yutkunursunuz. O gün kahvaltıda yediğiniz jambonlu sandviç ile avokado salatası aklınıza gelir. Arabanız, yumuşak yatağınız, tıka basa dolu buzdolabınız aklınıza gelir. Suçluluk içinde kıvranırsınız, yüzünüz kızarır. Vicdanınızı rahatlatmak için o eli boş bırakmaz, para tutuşturursunuz. Oysa dilenci sizin yaşadığınız hayattan ötürü bu durumda değildir. Bu onun seçimidir, dilencilik ise mesleğidir.
Bunlar gerçek hayattaki dilenciler. Onlara verdiğiniz para karşılığında ne alıp ne umduğunuzu kısaca yazmaya çalıştım. İnsan denen ucube öyle tuhaftır ki dilenci gördüğünde kafasından geçenleri uzatıp on sayfa daha yazabilirim. Sizi sıkmak istemiyorum.
Şimdi sosyal medyanın nezih dilencilerine geçeceğim. Bu insanların üstü başı yırtık, gerçek hayattaki dilenciler gibi meslek icabı bir deri bir kemik değiller. Tam aksine pek şık ve çoğu kez pek yağlı, pek besili ve pek göbekliler. Sadece “Allah rızası…” için deyip ardından anlaşılmaz şeyler mırıldanmıyor, bilakis hiç susmuyor sürekli yazıyor ve konuşuyorlar. Eğitimliler fakat insanî yönleri zayıf, karakter yönünden fakirler. Gururları onurları yok. Onlar için para demek her şey demek. Her fırsatı değerlendiriyor, yelkenlerini şişirmek için en ufak esintiyi boşa geçirmiyorlar.
Koca koca iktisat profesörleri, koca koca ilahiyatçılar sosyal medya hesaplarından abonelik talep edip el açıyor, üç kuruş için dokuz takla atıyorlar. Hayır hayır,üç kuruş kazandıklarını söyleyemeyiz, bu abonelik işinde çok para var değil mi? Peki,karşılığında ne veriyorlar?
AKP seçim kazanmak,iktidar koltuğundan inmemek için toplumu ustalıkla kutuplaştırdı. Biz ve onlar, dedi. İşte nezih sosyal medya dilencilerimiz bu kutuplaşmadan nemalanıyor,derhal saf tutuyor, çekişmek için fırsat kollayan sosyal medya takipçilerinin tarafgirliğini kullanıyorlar. AKP karşıtı gibi duruyorlar ama aslında siyaset şu bu umurlarında değil. Kazandıkları paraya ve şöhrete bakıyorlar. İktidar yanlısı büyük hesaplar da aynı şekilde. Fakat şu var ki onları hem aboneleri hem de saray fonluyor.
Senaryosu yazılmış, aktörleri belirlenmiş siyaset oyununda halkımız, siyaset yazıp konuşarak,kravatlı adamların hesaplarına abone olup para vererek siyasete yön vereceğini sanıyor. Hâlbuki önce kutuplaştırıldı, sonra da horoz gibi dövüştürülüyor ve bu dövüş üzerinden kimler ne paralar kazanıyor haberi yok.
Unvanı, işi ne olursa olsun lütfen bu insanların hesaplarına abone olmayın. Onların size sunduğu, sokaktaki dilenci misali sizin kafanızda yarattığınız acayiplikten başka şey değil. Lütfen kitap okuyun.
MİNE BAY’IN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN