İlahiyatçı profesörlerin bildirgesi elbette öylesine ortaya çıkmadı. Öncesinde yaşanan ve bu bildirgenin hazırlanmasının önünü açan sebepler vardı.
Bunları tek tek sıralamayacağım. Ancak ülkemizde son yıllarda özellikle şeriat konusunda gerek meydanlarda bazı marjinal gruplarca atılan “Şeriat isteriz!” sloganlarına kayıtsız kalınması, gerekse kamuoyuna yansıyan açıklamalar gerçekten de endişe vericidir. Çünkü bu söylem ve eylemler içinde yaşadığımız çağın erişi düzeyi ile örtüşmediği gibi Anayasamızın 2. maddesinde belirtilen Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliği ile de ters düşmektedir.
Hal böyle iken hukuk sisteminin sokaklarda, hatta adliye koridorlarına kadar taşınmış “Şeriat isteriz!” sloganlarına kayıtsız kalması, yine şeriat konusunda devletin çeşitli kademelerinde görev yapan yetkililerin açıklamaları ile din adamı kimliği ile hukuk sistemine aykırı maksadını aşan açıklamalarda bulunanlar konusunda işlem yapılmaması aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti özelliğinin gereğinin yapılmadığı anlamı taşıyor. Üzerinde durulması gereken konu budur. Gerçekten de hukuk devletinden uzaklaşılıyor.
Ne yazık ki bilimsellikten uzak anlayışların ülke içiresinde STK kimliği altında tarikat ve cemaat olarak örgütlenmeleri ve eğitim sistemine sızarak ümmet bilinci oluşturma çalışmaları sürdürülüyor. Bu durum da Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus ve üniter yapısını tehdit ediyor.Bu bağlamda kamuoyunda çokça tartışılan ve tartışmaları devam eden ÇEDEŞ ve eğitim sistemini değiştirmeyi amaçlayan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kabul edilemez.
Ne demişti kurtarıcı ve kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.”
Geldiğimiz nokta karşı devrim güçlerinin ülkemizi şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketine dönüştürme yolunda hızlandıkları bir noktadır. İşte bu yüzden sapla samanı karıştırmamak gerekmektedir. Şeriatın İslam olarak algılanmasını isteyenlerin amacı belli. Onlar amaçları doğrultusunda söylem ve eylem olarak gereğini yapıyorlar.
Anımsayalım Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2020 yılında yaptığı bir açıklamada aynen şöyle demişti: “Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.”Dolayısıyla Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile neyin amaçlandığı belli. Eğitim öğretimde, kültürde arzu edilen ilerlemenin sağlanması. Bu ilerleme sonrasında oluşturulacak biat kültürü ile amacın gerçekleştirilmesi çok çok daha kolay olacaktır.
Gelelim Atatürk ve Cumhuriyetten yana olanlara. Onlar laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin korunması ve geleceğe büyük Atatürk’ün ‘devrimcilik’ ilkesi doğrultusunda taşınması konusunda neler yapıyor?Yapılanlar yeterli mi?
Cumhuriyetimizin kazanımları çağdaşlaşma yolunda ülkemizi geleceğe taşıması bakımından vazgeçilmezimizdir ve bu hususlarda verilen her taviz bağımsızlığımızın kazanılması yolunda toprağa düşmüş her vatan evladına -atalarımıza- ihanettir. Geleceği oluşturacak çocuklarımıza, torunlarımıza ihanettir.
ÇEDEŞ ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli konusunda demokratik kitle örgütleri tarafından açılan davalar elbette çok değerli ancak Atatürk ve cumhuriyetten yana bütün güçlerin birleşmesi, bütünleşmesi ve yeniden Atatürk Cumhuriyeti’nin kurması yolunda el ele vermesi gerekmektedir. Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun özü birleşmedir ve tarihimizin bütün dünyaya örnek olmuş o altın sayfaları rehberimiz olmalıdır.
HATİCE TOPÇU’NUN TÜM YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ