Bakanlar milletin vekili olsaydı… – Yusuf İpekli Yazdı

Bakanlar milletin vekili olsaydı… – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 01.05.2025 21:33
A+
A-

Devleti millet adına hükümet yönetir.

2017 referandumu sonucu oluşan yapının hayata geçtiği 9 Temmuz 2018’den önce hükümete bakanlar kurulu denilirdi. Bakanlar kurulunun başında başbakan olurdu. Ülkemizin en son başbakanı ak sakallı Binali Yıldırım’dır.

Şimdilerde hiç bir normda yer almamasına karşın yürütmeden sorumlu bu yapıya kabine deniliyor.

Kabine üyeleri; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve 17 bakandan oluşmaktadır. Kabinede devlet bakanı yoktur. Anayasaya göre bakanlar milletvekili olamamaktadırlar. Eğer bir milletvekili, cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırsa milletvekilliği görevinden istifa etmek zorundadır.

Kabine üyeleri cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Meclisin güvenoyuna gerek olmadan yemin ederek göreve başlarlar.  Bakanlıklarda devleti temsil eden müsteşarlık kaldırılmış yerine bakan yardımcılığı ihdas edilmiştir. Bakan yardımcıları da bizzat cumhurbaşkanı tarafından atanır.

Sistemin adı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olup bu sistemin dünyada başka bir örneği, eşi veya benzeri yoktur. Sistemin ana aktörü cumhurbaşkanı olup, kahramanı Devlet Bahçeli’dir.

Bakanlar teknokrat değilde milletin vekili olsaydı ne olurdu?

Görünen dağ kılavuz istemez, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi hayattayken hiç bir şey değişmezdi.

Mesela, ayakkabı kutularından çıkan paralar için yine hain fetö terör örgütünün tertibi denilir, ancak o paralar hazineye irat kaydetme yerine ayakkabı kutuları kimin evinden çıkmışsa içindeki paralar da o ev sahibine yine iade edilirdi.

Mesela bavul içinde vipten geçerek altın kaçakçılığı yapan üç mebbusla ilgili hiç bir işlem yapılmazdı. O vekiller ellerini kollarını sallaya sallaya gazi mecliste bağımsız vekil sıfatıyla oturur, mebbus olmanın ayrıcalıklarını doya doya yaşamaya devam ederlerdi.

Mesela hakkında milyonlarca lira tutarında usulsüz edinilmiş mal varlığı olduğu bilinen eski bir vekil, bu konudaki haberler ortalığa saçılmış iken yine yargılanmaz, başını yere eğmeden gezmeye devam ederdi.

Mesela bakanken bakanlığına eşine ait firmadan üstelik fahiş fiyatla dezenfektan alan eski bakan yine yargılanmaz, bağımsız yargının vereceği karara saygı duymak yine kimsenin aklının ucundan geçmezdi.

Mesela Kıbrıslı bir iş adamının bakanlara milyonlarca dolar aktardığı iddiası yine havada kalır, yargı yoluyla yine sonuca ulaşılmazdı.

Mesela sokak ağzı üsluba hakim olmaya devam eder, hakaretler yine havada uçuşurdu.

Sözün özü şu ki, epey bir süredir arsızlık ve hırsızlık haberleri, gözaltıları, tutukluluk olayları konuşulup duruyor.

Bir kısım medya hırsız var derken bir kısım medya hayır hukuksuzluk var diyor.

Hırsız var diyen medya mensupları çoğunlukta. Devletin bütün imkânları bunlara tahsis edilmiş durumda. Bilgiler, ifadeler sızdırılıyor, geçmişi karanlık gizli tanıklar yalan yanlış beyanlarla insanların hayatlarını karartıyor. Bundan dolayıdır ki, meydana saçılan iddialar bir kaç saat içinde çürüyor.

Elbette ortada suç varsa hesabı sorulmalı.Bu hesap benim hırsızım iyi, seninki tukaka demekle sorulmaz.

Bu yüzden mevcut suçlamalarla tutuklanan, suçlanan kişiler en azından vicdanlarda suçlu olmaktan uzak.

Öte yandan bir insana hırsız demek için aklın ortadan kalkması lazım. Galiba bir kısım insanın masumiyet karinesine rağmen aklı çoktan ortadan kalkmış durumda.

Yazık!

Yine bu konuda iddialardan biri, bir kısım bürokrat ve gazetecilerin haksız servet edindikleri iddiası.

O zaman, bu konuda söz söyleyen, itham eden her bürokratın, gazetecinin itham edilenler gibi mal varlıkları, servetleri incelensin. Bakalım ortaya ne çıkacak? Yarınlarda halkın yüzüne açık alınla kimler bakacak, kimler bakamayacak?

Peki bütün bu olaylar niçin yaşanıyor, kaosun nedeni nedir?

1) Bütün bu olaylar mevcut cumhurbaşkanına seçim kaybettirecek kadar güçlü bir rakip çıktığı için yaşanıyor.

2) Mevcut cumhurbaşkanı hayır, illa ben seçilmeliyim, rakibim olmalı, seçime girmeli ama seçilmeyi aklının ucundan bile geçirmemeli, bunun için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada rakibimi bizzat ben belirlemeliyim, diye düşündüğü için yaşanıyor.

3) Yaşananlar CHP’nin mevcut cumhurbaşkanına normalleşme sürecinde gördüğümüz, yaşadığımız gibi “siz bilirsiniz sayın cumhurbaşkanım” seviyesindeki politikalardan tabanın, seçmenin, halkın isteği ve yoğun talebi doğrultusunda uzaklaşmasının ürünü değil de nedir Allah aşkına?

O zaman başlıkta yer alan ifadeyi değiştirerek şöyle soralım: “Ülke demokrasinin kurum ve kuralları içinde yönetilseydi ne olurdu?

Kanun önünde herkes eşit olur; yönetim hesap verebilir ölçüde şeffaflaşır, eğitimde fırsat ve imkan eşitliği sağlanır, diyanet kuruluş kodlarına döner, yap işlet devlet modeli sona ererdi. Ayakkabı kutularından da, vip altın yolsuzluğundan da, vekilin haksız elde ettiği servetten de, bakanlığına eşinin firmasından dezenfektan alan bakandan da hesap sorulurdu. Kıbrıslı iş adamının iddiaları aydınlatılır, sokak ağzından vazgeçilir, siyasete seviye gelirdi.

İşte o zaman 19 Mart’tan bu yana sürdürülen operasyonların haklı zemini oluşur, kamu vicdanı operasyonları seçim kazanma / kaybetme operasyonu olarak görmezdi.

Çünkü el gövdenin kaşındığı yeri bilir; devlet, kaynaklarını dövizi yatay seviyede tutmak için kullanmaz, geçim derdine düşen dar gelirliye nefes aldırır, ülke yangın yeri olmaktan kurtulurdu.

Hak, hukuk olurdu, eli yüzü belli demokrasi yaşanır, itibar ulusal ve uluslararası seviyede tavan yapardı, tavan…

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.