Bir film izlemeyeli epey zaman oldu. Kitap mı? Uykudan önce beş, on sayfa. Şiir ise akıldan gelip, geçiyor anlık. Müziğe gelince hep bir hoş seda isteği içerimde. Anlayacağın ne tat var ne de tuz.
Memleket gibiyim, tatsız ve tuzsuz…
Nasıl olmayayım ki?
Nasıl olmayasın ki?
Birileri bir cenderede son nefesimizi verene dek bastırıyor, sıkıyor sanki.
Ülkem için üzülüyorum. Ülkemin insanları için üzülüyorum. Ülkemin siyaset eli ile getirildiği bugünler, törpülenen, hançerlenen ve yitip giden idealleri için üzülüyorum.
Canım acıyor…
Dili çatallı bir yılan siyaset her iki tarafımdan sokmaya hazır. Demokrasi, barış, hukuk ve adalet güzel sözler de acaba, acaba mı şüphesi düşünebilen aklı kemiriyor, endişe veriyor.
Oysa izlediğim bir film repliği, bir tutam şiir, bir şarkı sözü, bir kaç satır yazı, aklımda kalsa da, arada sıra da yüzümü güneşe dönsem veya mavim denize ne iyi olur, ne iyi olurdu.
Nasıl ve neden bu hale geldiğimiz konusunda bir şüphem yok. Nasıl toparlanır, nasıl düzlüğe çıkarız bu çukurdan gibi meselelere kafa yoruyorum. Zihin ebetteki çapraz bir sorguda. Buluta saklanmış güneşli bir gün gibi memleketin hali, o güneş ki, ha aydınlatacak, ha gülümsetecek gibi.
Bir insanın iyimser yanları acır mı?
Bir ulusun iyimser yanları kanar mı?
Acıyor ve kanıyor.
Ulus idealleri, kuruluş değerleri demokrasi tramvayının rayları altında can çekişiyor misali. Oy, sandık ve seçmen üçlüsü acı bir tragedyanın son perdesi misali. Ağla, ağlayabildiğin kadar.
Ne kadar Tanrı var? Onun Tanrı’sı, şunun Tanrı’sı yetmez ama evet bir ötekinin. Siyaset tragedyasında Tanrı’lar bolluğu. Sonu gelmez ayinler, kendince ilahiler. Olimpos Dağı’nın Tanrıları şaşar bu işe…
Sanırım bu böyle bir şey değil.
Sanırım bu demokrasi denen şey böyle bir şey hiç değil. Seninle ağlamayan, seninle gülmeyen, seninle yorulup, seninle dinlenmeyen ve seninle birlikte yüzünü güneşe dönüp gülümsemeyen bir Tanrı olur mu?
Seninle birlikte enkaz altında “sesimi duyan var mı?” demeyen, seninle yıkılmayan, seninle dökülmeyen, ölmüş bedenini kepçe ile ikiye böldürmeyen bir Tanrı olur mu?
Olur.
Elbette olur.
Onlar ki, her gün gözler önünde, kristal saraylarından asarız, keseriz derdinde.
Efkarlı bir Pazar günü yazısıdır bu arkadaşım. Edirne’nin sesidir. Hakkari’nin biraz da. İzmir’den, Gaziantep oradan Adıyaman’a. Hatay’ın o acı feryadıdır. Trabzon’dan Aydın’a.
Ne demiştim ilk paragrafta?
Bir film izlemeyeli epey zaman oldu. Kitap mı? Uykudan önce beş, on sayfa. Şiir ise akıldan gelip, geçiyor anlık. Müziğe gelince hep bir hoş seda isteği içerimde.
Satırlar küskün, satırlar kırgın ve satırlar öfkeli.
Ve şüpheliyiz!
Ve endişeliyiz!
Memleket gibidir halimiz.
Memleket gibiyizdir her birimiz, dili çatallı bir yılan, bir kimliksiz siyaset elinde…
Atatürk ile kalın.
Selam ile…