Çözüm süreci mi, çözülme süreci mi pek bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki, düşman başına…
O halde gözden kaçırılan, arka kapı diplomasisi gizliliği içinde yürütüldüğü için kamuoyunun gündemine güdümlü olarak giren o hassas konuya doğrudan gireyim.
Mesele: “ÇÖZÜM / ÇÖZÜLME SÜRECİ ve ALEVİLİK. ”
Bölücü başını kurucu önder ilan ederek bir anlamda Kemalizmi yok sayıp, Maraşı, Çorum’u, Sivas’ı görmezden gelerek kendi tabanını bile şaşırtan malum şahıs bu seferde alevi açılımı ile yurttaşı şaşırttı, şaşırtmaya devam ediyor.
Bu şaşkınlık içinde devam eden mevzu aleviliği epey bir süredir kendi içinde tartışan aleviler arasındaki çelişkiyi daha da derinleştirdi.
Aleviliği kimler, niye tartışıyor peki?
Alevilerin içindeki çelişki ne?
Açalım!
1) Alevilik öteden beri resmi ideoloji tarafından tartışılıyor. Bunu bilerek ve isteyerek yapanların amacı aleviliği sünni islam anlayışı içinde tamamen araplaştırarak asimile etmek. Bu konuda zaman zaman aleviler devreye alınırken daha çok ilahiyatçılar ve siyasetçiler tarafından olur olmadık yerde olur olmaz biçimde temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp kamuoyuna sunuyor. Slogan basit “Ali’yi sevmek alevilikse ben O’nu herkesten çok seviyorum!“.
Buradan yola çıkarak şunu rahatlıkla söylebilirim: “Alevilik eşittir arap sevgisidir diyen aleviler var; şeriatçı aleviler.” Anlayışın organizatörlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı,ilahiyat fakülteleri, aleviliğin a’sını bile bilmeyen sözde yazarlar olduğunu söylememe sanıyorum gerek bile yok. İşin içinde elbette maarif maarif diyerek Türkçe’nin kıyısından dolaşan milli eğitim bakanlığı da var.
Hani bir zamanlar moda olan neydi? Cami – cemevi yanyana.
Bu anlayış başarılı olabilir mi? İmam hatip okullarına bile çok mesafeli olan alevileri etkilemez. Bu anlayış olsa olsa kafa karıştırır ancak hiç bir zaman başarılı o-la-maz.
2) Alevilik resmi ideoloji ile birlikte Türkçü çevreler tarafından tartışılıyor. Bu anlayışın sahipleri Anadolu’yu bektaşiler Türkleştirdi, onlar vatanın öz sahibi olduğundan alevilik demek Türkçülük demektir diyor. Bu anlayışa da ne yazık ki, alevi bektaşi artıkları ortak oluyor. Organizatörler mi, Türk ocakları gibi dernekler, vakıflar ve özellikle Kültür Bakanlığına bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı. Bunlar o kadar ileri gittiler ki, alevi inanç merkezi olan Hacıbektaş’ta cemevi açtılar. Amaçları tamamen oy devşirmek.
Hem bu zihniyet bugüne kadar çözeceğim dediği hangi sorunu çözdü ki, alevilik gibi devasa bir meseleyi çözsün. Cemevleri sorununu çözebilsin. Yok sayıcı, karmaşıklaştırıcı akla ziyan bu yaklaşım kendi içinde acayip tezatlık içerirken o alevi artıklarının üzerinde tepinmesine söylenecek tek söz var, yazıklar olsun.
3) Alevilik; Ali’siz aleviliği savunanlar, ateistler ve aleviliğin islam dışı olduğunu iddia edenler tarafından tartışılıyor. Bu anlayışı savunanlar Ali araptır, biz arap değiliz. Dolayısıyla Ali ile aynı safta olamayız. Duamızda, ibadetimizde, cenazemizde, cemimizde Ali olamaz, Kuran olamaz diyenler bu saftadır. Bunların ne yapmak istediklerini anlamak ne yazık ki mümkün değildir. Sanki bu yaklaşım 1400 yıllık aleviliği sıfırdan başlatmak gibi ütopik bir yaklaşım ki asla kabul edilemez edilmesine de tartışma aleviler arasında hızla kabul görür olmuştur. Örneğin cenazeler bile bağlama eşliğinde deyişler okunarak defnedilir olmuştur.
Peki, bu anlayış neden kabul edilemez?
Çünkü aleviliğin iki önemli kurumu vardır.
Bu kurumlar şunlardır:
1) Musaiplik (Yol kardeşliği)
2) Düşkünlük (İşlenen suç yüzünden yoldan kalma cezası)
Bu kurumlar neden önemli?
Çünkü musaiplik Hz. Muhammed ile Hz. Ali’ye dayanır.
İnanç odur ki, Musahiplik, Hz. Peygamberin Veda Haccı dönüşünde Gadîr-i Hum mevkiinde yaptığı konuşmaya dayanır. Bu konuda Hz. Muhammed hazır bulunanlara hitaben Ali’yi doğrudan zikrederek, Lahmike lahmi demmike demmi cismike cismi ruhike ruhi.” (Eti benim etim, kanı benim kanım, cismi benim cismim, ruhu benim ruhumdur.) diyerek Ali ile musaip (yol kardeşi) olmuştur.
Üstelik musaip olmayan düşkün de olamaz. Düşkün olmak için yola girmek gerekir. Yola girmek için musaip olmak… Ali’siz alevilik demek aleviliği asıl bağlamından koparır. Dolayısıyla Alevilik içi boş tenekeye döner. Hiç bir işe yaramaz.
(Yola ve erkâna girip irşat olmak için, evvela bir musahip tutmak gereklidir. Evli olan iki çiftin, Pir huzurunda ikrar vererek yol kardeşi olmalarına “Musahiplik” denir. Musahip olan çiftler birbirlerini iyi tanımalılar. Ekonomik güçleri aynı seviyede olmasa da, inançta, fikirde, ilimde, kültürde aynı seviyede olmaları ve birbirlerini sevmeleri, saymaları önemli ölçüde gereklidir. Bu konuda Şeyh Bedrettin Destanı der ki, yarin yanağından gayrı her şey ortaktır.)
Alevilik Hak, Muhammed, Ali üçlemesi üzerine inşa edilmiş bir anlayıştır, yaşam biçimidir. Referans kaynağı Kuran olup islamın dışında değil esasen islamın ta kendisidir.
Tam da burada bu anlayışı savunanlara sormak lazım.
Alevilikte Hak, Muhammed, Ali ile Kuran yoksa aleviliğin nesilden nesile ulaşmasını sağlayan yedi ozanın nefeslerinde dile getirdiği Hak, Muhammed, Ali ne olacak?
Seyyid Nesimi’yi, Şah Hatayi’yi, Fuzuli Babayı, Yemini’yi, Pîr Sultan Abdal’ı, Virani Babayı, Kul Himmet’i nereye koyacaksınız?
Şimdi bu toza dumana karışan ortamda, hazır çözüm süreci moda olmuşken aslında yukarıda sıraladığım hususların hiç biri olmayan alevilik de nasibini aldı. Fırsatçı fesatlar alevilik üzerinde tepinmeye başladı.
Adım başına açılan cemevlerinde yapılan asimilasyoncu anlayışlar ve bunları temsil eden dedeler ile bu dedelerin gerçekleştirdiği güya cemler var oldukça alevilik siyasi ve maddi beklentilere alet olmaya devam edecektir.
O halde fırsatçı fesatlar gözünüz aydın olsun (!)
Bu anlamda o siyasi otorite hedefine doğru adım adım ilerliyor. Televizyonlarda her konunun uzmanı yazarlar ahkam kesmeye devam ediyor. Üstelik milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyerek.
Doğru ve son soru aslında, şu: “Resmi, siyasi otorite Alevilik üzerinde neden bu kadar çok tepiniyor?”
Çünkü aleviler cumhuriyete göbekten bağlıdır. Ayrıca onlar Kemalizme sıkı sıkıya bağlıdır. Laiklik onlar için varlık nedenidir. Bu anlamda resmi ideolojinin cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşmasının önündeki en büyük engel alevilerdir.
Bu güçlü yapı en azından parçalanıp kendi içinde kavga ederse yol temizlenir, alan açılır.
Tehlikeli mi?
Hem de nasıl… Hele hele çözüm pardon çözülme sürecine yamanıpaslını inkar eden müfteriler söz konusu olunca…
NOT
Aleviliğin ne demek olduğu, musaiplik, düşkünlük, cemevlerinde yaşanan çarpıklıklar, dedelerin tutumları başka yazılarda ele alınacaktır.
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN