Acaba çocuklarımızın elinden cep telefonunu, tableti ve benzeri oyun gereçlerini alıp da birer kitap vermeyi başarabilir miyiz bugünlerde?
Ya bizim, biz büyüklerin ellerinde ne var?
Eli kalem tutan zihinlerin sermayesi, elinde, kitaplığında, çalışma masasının üzerinde, yatağının baş ucundaki, açılıp kapanmaktan yorgun düşmüş kitaplarıdır çoğu zaman..
Tabi artık, internet çağı bilgiye erişimin hızlı yolları için de önemli bir araç.
Bir de gözlem.
Olanı, biteni, etrafı, insanları, davranış biçimlerini, tepkimeleri, tepkisizliği, mücadeleyi, kabullenmeyi vs.vs.
Günümüzde bir gerçek var artık.
Ders kitapları hariç, çocuklarımızın ellerinde bir hikaye, bir roman, bir şiir kitabı veya bir dergi görmek pek mümkün değil.
Bir karikatür dergisindeki zeka pırıltısı mesajlar ile dahi buluşamıyor çocuklarımız. Belki de test kitaplarından başını kaldıracak vakitleri de yok gibi.
Peki onlara “rol model” olan bizle, biz yetişkinler bu konuda farklı mıyız?
Bu sorunun cevabını bulmak için, bir yerlerlerden gelip de geçerken dinlence yerlerindeki insan davranışlarına bakmak yeterli. Toplu taşıma araçları da buna dahil tabi.
Bir masanın etrafında üç, dört kişi ve neyazık ki, en az ikisinin bazen de tamamının da boynu onbeş derecelik bir açı ile bükülü, elindeki cihaz ile haşır neşir halde.
Peki sohbetler?
İçilen çaylar, oradan buradan konular?
Dikkat edin, beş dakikayı geçmeden telefonlar yine ellerde.
Dikkatler hep o ekranlar üzerinde.
Elbette teknoliji karşıtı bir fikir yazısı değil bu. Bir durum tespiti. Ana fikri, her şeyin kararında ve denge ölçüsünde olması son tahlilde.
Katıldığım kitap fuarlarındaki kitaba olan yoğun ilgi her zaman umutlandırmıştır beni. İnsanlar, Işığın etrafındaki pervaneler gibi, kitap tezgahlarının önünde, heyecanlı arayışlar içerisinde. Ne mutlu şahidi olduğum o sahnelere. Özellikle gençler ve çocukları gördükçe, bir başka keyif veriyor biz yazar, çizerlere.
Tabi, biz yazı emekçilerinin, orada hasat edilen kitapları, gündelik yaşamlara, davranışlara ve ilişkilerimize yansıması en büyük isteğimiz elbette.
“Bilgili olmak ile bilge olmak arasındaki fark nedir?” bir soru cümlesini bir yerlerde dikkatimi çekmişti.
Bilge insanların, kitaplar devirmiş, diplomalar kucaklamış, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, konuların hakimi ve söz sahibi olarak düşünülür genelde.
O yazı, bilgili olma ve bilge olma arasındaki fark konusundaki bakış açımı değiştirmişti okuduktan sonra.
Eğer edindiğimiz bilgileri günlük hayatımıza karamıyor ya da başkaları ile paylaşamıyor isek bilge olmaktan payımızı alamıyoruz maalesef.
Bilgiyi, davranışılarımıza, çevremizle olan iletişim ve aktarımlarımıza yansıtamıyor, sadece beyin kıvrımlarımızda bir yerlerde döndürüp duruyor isek ne fayda.
Bana göre de bilgelik aktarımsal bir davranış biçimidir. Sanırım diplomalar, adımızın başında adımızdan önde gelen sıfatlar, hayata ve başka başka yaşamlara öncülük etmiyorsa eğer, sadece bilgili ve koca koca sıfatlı olmanın sığlığında kalıyor mesele.
Bilge, hayata ve insanlığa katma değer kazandırandır diye bir tanımlama yaparsak tespitte yanılmayız herhalde.
Takdir okuyucunundur elbette.
Yazının başındaki soruya dönersek sevgili okuyucu, bilgi ve bilgeliğe giden yolda insan olgusunun daha henüz çocukluk çağlarından itibaren kitap kokusunu duyma, kitap dokusuna dokunma, bir sonraki sayfanın heyecanını duyarak o sayfalar arasında heyecanlı bir yolculuğa karışma hazzının önemini vurgulamaktır amacım.
Bana, toplu taşıma araçlarında, dinlence yerlerinde, elinde cihazlarını kurcalayan insanlar değil de, yine ellerine kitap kokusuna karışmış insanlar umut veriyor.
Bence takdire şayanlar her gördüğümde.
10 Eylül 2022 günü Izmir Balcova Kipa AVM’de, İnkilap Yayınevi’nden okuyucu ile kucaklaşan “Büyüklere bir tatil kitabı” savsözü ile niteleyebilcegim dördüncü eserim olan “Sen Bi Çay Koy Laflayalım” adlı kitabımımın imza günü ve söyleşi etkinliği gerçeklestirildi. Etkinliği duzenleyen, İnkılap Yayınevi, Balçova İnkılap Kitabevi yönetim ve calışanlarına teşekkür ederim.
Sonrasında da, o anları benimle paylaşan tüm kitap sever dostlarıma gönülden teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Ayrıca, değerli dostum etkinligin sunucusu Senem Gökdağ’ hanımefediye de şükran borçluyum.
Güzel saatlerdi, yürekten teşekkürler.
Degerli okurlar, konumuza dönersek eğer, bilgiyi bilgeliğe dönüştürme hikayemizde, hem yazılı satırların hem de teknolojik kolaylıkların birbirine galip gelmemesi dileklerim ile, bu son paragrafımızda tekrar soralım ve tekrar tekrar hatırlatalım mı ne dersiniz?
Ağaç yaşken eğilir derler.
Çocuklar dallarımızsa eğer;
Çiçek çiçek kitaplar açsınlar mı?
Çiçek çiçek sayfalar koksunlar mı biz büyüklerin öncülüğünde?
Yeni yeni imza ve söyleşi günlerinde buluşmak dileğiyle…
Atatürk ile kalın.
Selam ile.