15 Temmuz – Suay Karaman Yazdı

15 Temmuz – Suay Karaman Yazdı
Yayınlama: 15.07.2024 00:21
A+
A-

Bugün 15 Temmuz; devlet memurlarının zamlı maaşlarını aldığı gün olarak bilinir ancak 2016 yılından sonra bunun yanına bir de olmayan demokrasiye sahte darbe söylemi eklendi. Güzel ülkemiz yıllardır yalana, talana, yolsuzluğa alıştırıldı; ekonomik sıkıntılar içinde yaşamaya, hukukun ayaklar altına alınmasına, laiklik karşı tutumlara, eğitimin dinselleştirilmesine, tarımın, hayvancılığın bitirilmesine kısaca sömürge olmaya alıştırıldı.

15 Temmuz darbe girişiminin bir numarası kimdi, bu girişim kimi ya da kimleri hedef almıştı, geçen sekiz yıla karşın bunlar hiç öğrenilemedi? 15 Temmuz günü saat 16’da haber alınan darbe girişimi nasıl ve neden önlenemedi? Birçok vatandaşımızın hayatını yitirmesine ve yaralanmasına yol açan bu önlenemeyen darbe girişiminin, kimlere ve neye yaradığı da yeterince dillendirilmedi, sorgulanmadı. Dünden, bugüne “ne istediler de vermedik?” söyleminden, “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” noktasına gelindi. Cehaletin ve ihanetin adı, demokratlık olarak sunulmaya başlandı.

Bu konularda çok söz söylendi ama en vurucularından biri de TBMM eski başkanı ve Adalet eski Bakanı Cemil Çiçek’in sözleridir: “Bu yapı, 70’li yıllardan beri var olan bir yapı. Bunların bu noktaya gelmesinde hepimizin günahı, vebali var. Belki benim vebalim yüzde 90, başkasının yüzde 5, yüzde 1; ama yüzde 1 bile zehirlemek için yeterlidir unutmayın. Türkiye siyasi, dini ve ticari açıdan kandırılmışların ülkesi. Bakıyorsunuz, bu alanlarda insanlar çok kolay kandırılıyor. Bunu en kolay yaptıkları alan da din. O yüzden sık sık kayıt dışı dine vurgu yapıyorum. Her şey şeffaf olursa, denetime tabi olursa, bunlar yaşanmaz. Şimdi devletin içinden temizleniyorlar. Ama yerine kimlerin getirileceği çok önemli. Bu kişiler, liyakat esas alınarak çok iyi kontrol edilerek alınmalı. Yoksa FETÖ gider, ÇETÖ gelir.”

Bugün “kandırılan” yöneticilerin bulunduğu ülkemizde, 15 Temmuz 2016 tarihinden beri ne değişmiştir? Hukuksuzluk, demokrasi dışı tutumlar, laikliğe karşı darbeler artarak devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırarak, gücünü ve etkinliğini azaltarak demokrasi savunulmaz. Askeri darbe olmasın mantığıyla askeri liseleri, harp okullarını, harp akademilerini, askeri hastaneleri kapatarak, siyasi iktidarın yaptığı sivil darbe gölgelenmek istenmektedir. Türk ordusunun etkili gücü kırılmıştır. Bu bağlamda 15 Temmuz’da askeri darbe değil, askere darbe yapılmıştır. Yıllardan beri emperyalist güçlerin ordumuza karşı yaptığı söylemler, 15 Temmuz ile gerçekleştirilmiştir. Askere yapılan darbeye, ne askerlerden, ne de muhalefetten ses çıkmaması unutulmamıştır. 15 Temmuz olayının siyasi boyutunun araştırılması AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedilmektedir.

Detroit Free Press fotoğrafçısı David Turnley, Körfez Savaşı’nda çektiği fotoğrafla 1991 yılında ‘Yılın Dünya Basın Fotoğrafı Ödülünü’ kazanmıştı. Ödül kazanan fotoğrafta Amerikalı bir asker, ölmüş arkadaşının cesediyle ve diğer yaralı askerlerle birlikte bir kamyonun arkasında sahra hastanesine gidiyor. Bu askerin yüzü ile 2017 tarihinde 15 Temmuz için hazırlanan afişte ellerini kaldırmış askerin yüzünün aynı olması düşündürücü olduğu kadar tuhaftır da. Başka asker fotoğrafı bulamayanlar, alıştıkları üzere yine çalma yoluna gitmişler, olay ortaya çıkmış ve günlerce kamuoyunu meşgul etmiştir. Bu olay bile savunmaya çalıştıkları olayı küçültmektedir.

Üzerinden sekiz yıl geçmesine karşın hemen hemen her gün çeşitli kentlerde yapılan operasyonlarda FETÖ ile ilgili kişilerin yakalanması da ilginçtir. Yakalanan kişilerin akıbetleri hakkında topluma bilgi de verilmemektedir. Sekiz yıldır sürekli olarak FETÖ ile ilgili kişilerin bulunması bir algı operasyonu olarak değerlendirilmelidir. Üstelik telefonlarında “by lock” çıkanlar, devlette üst kademelerde yönetici olurken, Bank Asya’ya evinin aylık kirasını yatıranların hapse atılması anlaşılır gibi değildir. Hukuk, bir gün mutlaka hukuksuzluk yapanlara da, hukuku ayaklar altına alanlara da gerekecektir. 15 Temmuz olayının siyasi boyutlarının ortaya çıkarılacağı günler de gelecektir.

Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti emperyalizmin dümen suyuna sokularak, büyük bir hızla parçalanmaya doğru sürüklenmek istenirken, büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile Bursu Nutku’ndan güç alan bu ülkenin aydınlık güçleri ve gençleri, tüm yapılanlara karşı sessiz kalmayacaktır.

Azim ve Karar,

13 Temmuz 1959 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. Jeoloji Mühendisliği Bölümü (1983) ve İşletme Bölümü (1998) mezunu. Lisans üstü çalışmalarını Trafik Planlaması ve Uygulaması anabilim dalında (2002) ve Hayvancılık İşletme Ekonomisi anabilim dalında (2003) tamamladı. 1983-1985 yıllarında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1986-1987 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yedek subay olarak askerlik görevini tamamladı. 1988-2006 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. Gazi Üniversitesi’nin bölünmesiyle 2018 tarihinden beri Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktadır. 1993 yılında “Bilgisayara Giriş ve Basic” ile “Fotogrametri” kitaplarını yayınladı. Mart 2019 tarihinde “İnadına Cumhuriyet” adlı kitabını yayınladı. Kasım 2021 tarihinde “Türkiye Uçuyor” adlı kitabını yayınladı. Bir süre Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri ile Türkiye Sorunları Dergisi’nde yazı yazmıştır. Kasım 2005-Haziran 2020 tarihleri arasında İlk Kurşun Gazetesi’nde her hafta yazıları yayınlanmıştır. Halen Azim ve Karar Sitesinde yazı yazmaktadır. “Parçalanma Dil İle Başlar” makalesiyle, Dil Derneği tarafından 26 Eylül 2016 tarihinde 84. Dil Bayramı Onur Ödülü’ne layık görülmüştür. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin eski Genel Sekreteri’dir. 1961 Anayasası ve Çağdaş Demokrasi Vakfı’nın Başkanı’dır. Halen Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin (TÜMÖD) Genel Sekreteri’dir. Evli ve iki çocuk babasıdır.