C H P !
Atatürk’ün emaneti.
Kuvâ-yi Milliye hareketinin devamı, dedelerimizin mirası…
Bir milletin küllerinden doğduğu, mazlumlara umut olduğu, bağımsızlığın simgesi olan çatı…
Bugün ise o çatıya baktığımızda: Çatlaklar büyümüş, direkler çürümüş, temelleri kemiren hırslar, ikballer ve kişisel hesaplar kurucu ruhun üzerine kül gibi sinmiş.
Parti ne kurumsal kimliğini ne de kurucu ayarlarını hatırlıyor. Bir dönem, liyakat ve ilkeler üzerine yükselen bu yapı; bugün, koltuk kavgalarının, hizip savaşlarının, kendi gölgesinden bile korkanların elinde heba ediliyor. Şahsiyetler, partinin önüne geçiyor. Kimisi kendi koltuğunu muhafaza etmekten öteye gidemiyor, kimisi de kendisini partinin de milletin de üstünde bir “marka” sanıyor. Oysa hiçbir şahsiyet ve şahsi mesele ne Cumhuriyet’in, ne de CHP’nin üstünde değildir.
Bu yazıyı kaleme alırken aklıma, Atatürk’ün adeta bugünleri görerek tarihe kazıdığı Recep Peker ile olan diyaloğu geldi.
Atatürk, bir gün bir belge üzerine “Partim…” yazınca, dönemin Genel Sekreteri Recep Peker sorar:
— Paşam, niçin CHP yazmıyorsunuz?
Atatürk cevap verir:
— Ne bileyim, sonuna kadar CHP’nin benim partim olarak kalacağını?
İşte mesele budur! Atatürk bile, kendi kurduğu partinin bir gün kişisel hırsların oyuncağı olabileceğini, ilkelerden kopabileceğini görmüş, hissetmişti. Ve bugün yaşadıklarımız, onun endişelerinin boşuna olmadığını gösteriyor.
CHP, birilerinin ikbal merdiveni değildir! CHP, koltuk aritmetiğiyle meşgul olacak bir kulis partisi değildir! CHP, Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’in siyasal omurgasıdır. O omurga kırıldığında, yalnızca bir parti değil, bir milletin kurucu hafızası da zedelenir.
Kurtuluş, kuruluşta gizlidir.
Bugün CHP’nin yapması gereken şey, günü kurtaran siyasi taktiklere sarılmak veya kişisel ihtiraslara teslim olmak değildir. Çare, dönüp kurucu ilkeleri yeniden hatırlamaktır. Liyakat, dürüstlük, adalet ve halk için siyaset… Bunlar sadece birer slogan değil, kurumsal kimliğin harcıdır. Harcı olmayan bina ise çökmeye mahkumdur.
Ama bunun için önce bir üst aklın, bir kurumsal aklın inşası şarttır. Partiyi şahısların gölgesinden kurtarıp, kolektif aklın ışığına taşımak gerekir. Kişilerin değil kurumların, şahsi çıkarların değil ilkelerin ön planda olduğu bir düzen yeniden kurulmalıdır. Atatürk’ün çizdiği rotaya dönmek, bu milletin ve partinin yeniden diriliş reçetesidir.
Aksi halde, bugün “liderlik” diye sunulan hırslar, yarın partinin mezar taşı olacaktır. CHP, bireylerin şöhret yarışını seyredecek bir arena değil, milletin davasının omuzlandığı yerdir.
Atatürk, bugün yaşasaydı belki de aynı soruyu sorardı:
“Benim partim hâlâ benim çizdiğim yolda mı yürüyor, yoksa şahsi ihtirasların dar patikalarında mı kayboldu?”
Cevap çok acıdır…
Ve bu acı cevabın karşısında şunu haykırmak gerekir:
Ya kuruluş ayarlarına dönersiniz, ya da tarihin çöplüğünde kaybolursunuz!
Çünkü Atatürk partisini arıyor…
Ve bulamazsa, bu vebalin altından hiç kimse kalkamaz!
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: