Atatürk’e mektup… – Yusuf İpekli Yazdı

Atatürk’e mektup… – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 09.11.2024 18:24
A+
A-

Büyük Atatürk,

Sen ki; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti demek olan Türkiye Cumhuriyetimizin mimarısın,

Sen ki; bir eğitim, kadın, kalkınma, çağdaşlaşma, özgürlük, barış, akıl, bilim devrimi demek olan cumhuriyetimizin ezeli ve ebedi önderisin,

Sen ki; onca art niyete; gerici hamleye; onca akıl almaz girişime, yalana, talana; onca üç kağıda, dedikoduya, kine, kibire; onca sabotaja, istismara rağmen dimdik ayakta kalmayı başaran cumhuriyetimizin ileri görüşlü liderisin,

Sen ki, Çanakkale’nin, Trablusgarp’ın, Yıldırım Orduları’nın, Sakarya’nın, Büyük Taarruz’un, Hareket Ordusu’nun gazisi, mareşalisin,

İliklerine işleyen soğuğa, kara, yağmura, çamura aldırmadan; günlerce asker kaputuna sarılıp dağ başında uyumayı göze alarak, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” diyebilen cesarete sahip başkomutansın,

Sen ki; sadece Türk halkının değil bütün mazlum milletlerin örnek aldığı, fikir ve düşünceleriyle karanlığa ışık tutan; doğayı, ağacı, ormanı özellikle çocukları çok seven devlet adamısın,

Sen ki, dört bin civarında kitap okuyan, dokuz kitap yazan bir fikir insanısın.

Sen ki, tek bir ağacın kesilmesini önlemek için köşkünü yürüttürecek kadar ağaca saygı duyan bir bilincin sahibisin. Oysa bizzat kurduğun Atatürk Orman Çiftliği içine itibardan tasarruf olmaz diye diye bir saray kurdular. Kaz Dağları kan ağlıyor.

Aziz Atatürk,

Yine bir 10 kasımdayız. Seni kaybedeli tam 86 yıl oldu.

Cennet yurdum Türkiyem senin yokluğunda neler yaşadı neler…

Biliyor musun sen yokken, kurduğun fabrikalar birer ikişer yok pahasına satıldı. Kurduğun bankaların pek çoğu ya özelleştirildi ya kapatıldı veya içi boşaltılarak yok edildi.

Çiçek aşısı, sıtma aşısı, kızamık aşısı üretiminde dünyanın en ünlü labaratuvarı olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapısına kilit vurdular. Bu aşıları temin etmek için dışarı çil çil dolar ödüyoruz.

Göz bebeğin Kızılay tarikatların cemaatlerin oyuncağı yapıldı. Adeta ticarethane gibi çalışıyor. Göz bebeğin Çocuk Esirgeme Kurumu çoktan gözden düştü, taciz ve tecavüzlerle anılıyor. Göz bebeğin Yeşilay işlevsiz ve atıl. Şeriata hizmet edip duruyor.

Halkı laik yapı içinde dini açıdan bilinçlendirsin diye Rıfat Börekçi’ye bizzat kurdurduğun Diyanet İşleri Başkanlığı bırak mirasına sahip çıkmayı adını bile anmıyor. Elinden gelse heykellerini bile bir kaşık suda boğacak.

Büyük bir kahramanlık içinde yedi düveli dize getirerek Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla gerçekleştiren ordun var ya, Türk Silahlı Kuvvetleri ne halde getirildi gelip bir görsen.

Biliyor musun Atam, senin o kahraman ordunun genç teğmenleri Mustafa Kemal’in askeriyiz dedikleri için yargılanıyor.

Hani sen bakanlarını toplar, onlara cesaret verir, onları dinler, onların yaptıklarını, yapacaklarını öğrenir, önerilerini iletir, yaptıklarını izler, gözler, gereken adımları atmaları için motive eder, cesaretlendirirdin. Çankaya sofraları bir fikir, sanat, edebiyat, kültür sofralarıydı ya hani. Hani senin bakanların alanlarında uzman, yazar, şair, doktor, eğitimciydi.

Sorma, son zamanlarda bakanlar külliyenin sekreteri oldu. Çünkü özel okul sahibi eğitim, özel hastane sahibi sağlık, otel zinciri sahibi turizm, sanayici ticaret bakanı yapıldı. Bu yüzden onlar sarayın tensip ve risaleti olmadan ağızlarını bile açamıyorlar. Talimat almadan yangına, sele, depreme dahi müdahale edemiyorlar.

Memlekette bakan, bürokrat, vali, kaymakam, amir, memur olmak için öncelikle Rizeli, sonra Trabzonlu olmak ön koşul.

Gazi meclisin perim perişan Paşam. Elleriyle besleyip büyüttükleri hainler var ya, Gazi meclisini bile bombaladı. Hainlerin siyasi ayağı hale meçhul, hala ortada kimse yok. Üst düzey hainin kardeşi, yeğeni büyükelçi filan yapıldı. Hainlerin tahliyesi için borsa kurdular borsa.

Şu altı okla ifade ettiğin biri diğerinden daha değerli, birbirini tamamlayan ilkelerinden milliyetçilik ayaklar altına alındı. Milliyetçiyim diyenler milliyetçiliği ayaklar altına alanların yanaşması haline geldi. Ne gariptir ki en milliyetçi benim diyenler eli kanlı katili gazi meclisin kürsüsüne davet ediyor. Okullarda ant söylenmiyor. Bayrağa, İstiklal Marşı’na sahip çıkanlar genellikle senin gibi demokratlar. Arap sevicilere ülkeyi adeta işgal ettirdiler. Milyonlarla ifade edilen araplar senin ülkende özel imtiyazlara sahipken Anadolu insanı garip, Anadolu insanı sahipsiz.

Milletin efendisi dediğin köylü malesef milletten koparıldı. Anasını alıp giden köylü köle yapıldı köle…

Hani sen dünyanın en ünlü bilim insanlarını ülkeye davet etmiş, cumhuriyetin imkanlarıyla cumhuriyetin gelişip kalkınması için o beyinlere her türlü fırsatı sağlamıştın. Onların açtığı büyük çığır yola dönüşmüştü. Fabrika olmuştu, okul olmuştu, hastane, baraj, vapur, uçak olmuştu. Ülkenin en genç, en zeki beyinlerini yurt dışına göndermiştin. Koşa koşa yurda dönen bu beyinlerin edindiği bilgiler teknolojiye dönüşmüştü.  Şimdi giderlerse gitsinler denildiği için hastane doktorsuz, üniversite hocasız, kaldı. İnşaatlarda mühendis yok mühendis.

Biliyor musun Atam, sahtekarlar artık güzel ülkemizde  müslümanlara özel islami evler yapabiliyor. Önüne gelen tarikat kurdu. Şeyhler türlü vaatlerle, safsatalarla kadınların ırzına geçiyor. Cemaatlerin yurdunda erkek çocuklara, sokak ortasında kadınlara tecavüz edilirken, altı yaşındaki kız çocukları ana babaları tarafından yirmi, yirmi beş yaşındaki mahluklara satılırken koca koca unvan sahipleri, “bir kereden bir şey olmaz, zaten gönlü varmış, bebe evliliği kutsal kitap emri” diyebiliyor.

Önüne gelen sakal bıraktı. Çarşaf, şalvar milli giysi haline geldi. Üç beş yaşındaki çocukların başını örtüyorlar. Dondurmayı tahrik nedeni sayıyorlar. Baldıza nikah düşüyormuş. Hamile iken dışarı çıkanın derdine derman yokmuş.

Ah be Atam, inan olsun içim yanıyor.

Çünkü, hukuk ayaklar altında. Medeni hukuk guguk olmak üzere. Önüne geleni içeri atıyorlar. Yazmak yasak, konuşmak yasak, çizmek yasak, türkü söylemek bile yasak. Toplantı, gösteri, yürüyüş yapılamıyor. Değer verdiğin kadınlar çatır çatır öldürülüyor. Ben, yine ben, illa ben anlayışı yargının elini kolunu bağladı. Ülke boydan boya yasaklar ülkesi. Hak, hukuk, adalet buharlaştı. Anayasa askıda, yasalar halka rağmen uygulanmıyor. Üç, beş, on, yirmi, otuz suç kaydı olanlar sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya geziyor, suçlarına yeni yeni suçlar ekliyor.

Millet aç. Çarşı, pazar yangın yeri. Türk lirası dünyanın en sefil parası. İç borç, dış borç ödenemez hale geldi. Çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alıyorlar. Ülkenin kaynakları üç beş yandaşa akıyor. Kapında bekleyen arapların kapısında bekliyoruz.

Eğitim, cemaatlere havale edildi. Milli güvenlik derslerine askerin girmesinden rahatsız olanlar fen, matematik, Türkçe derslerine ne olduğu belli olmayan sarıklı ve cübbelilerin girmesinden bırakın rahatsız olmayı çok mutlular çok.

Ha başöğretmenim, anlayacağın dertliyim. Çünkü arapça müselles yerine üçgen, zaviye yerine açı, riyaziye yerine matematik dedin ama birileri çıktı Türkçe olan eğitim terimi yerine arapça maarif diyerek sana karşı olan nefretini ortaya koydu.

“Öğretmenler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister!” dememişsin gibi bir zamanlar her önüne gelen öğretmen yapıldı. Şimdi öğretmen atanmıyor, atananlar ise seni sevmiyor demeye dilim varmadığı için seni tanımıyor. Çünkü onlar mülakatın öğretmeni. Köy enstitülerinin binalarından dahi korktukları için utanılacak hale getirdiler. Okullar sorun yumağı. Uyuşturucu ilkokullara kadar girdi.

Bunlar Türk dünyasının ortak talebi bahanesiyle dil devrimine olan nefretlerini hayata geçirmek için harf sayımızı 34’e çıkarıyor. Dil devrimini gerçekleştirdiğin günden beri dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz diyenler dedelerimizin mezar taşlarını okunamaz hale getirmekle kalmayıp eğitimde çok dile geçmenin taşlarını döşüyorlar.

Hatırlarsın, hani ananın ısrarlı isteği ile ilk olarak başladığın okul vardı. “Mahalle mektebi.” O yaşta bile çağ dışı bulduğun için ayrılmıştın o okuldan. Tamam da, günümüzde her mahallede o mektepten daha gerici, daha şeriatçı, çağın kat be kat gerisinde kalan medreseler harıl harıl çalışıyor.

Aziz Atatürk, senden sonra keşke Yunan kazansaydı diyen sahte tarihçiler türedi. İngilizlerle işbirliği yapanlar ulusal kahraman ilan edildi.

Hani şu Hatay vardı. Ülkeye katmak için ölümüne mücadele ettiğin Hatay.

Bir görsen neler değişti neler? Suriye sınırındaki mayın tarumar edildi. Sınır yol geçen hanı. Özellikle arapların elini kolunu sallaya sallaya ülkeye girmelerine göz yumuluyor. Memlekette kaç yabancının olduğunu bilen yetkili ve/veya merci yok. Çok değer verdiğin vatandaşlık ucuzladı.

Milli kuruluşumuz, hepimizin verdiği vergilerle ayakta duran TRT iktidarın borazanlığını yapıyor. Kalemler satıldı. Manşetler saraydan alınan emirle ortak atılıyor.

Ay yıldızlı Türk bayrağı yerine şeriatın yeşil bezini, Başkent Ankara’nın yerine İstanbul’u hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Büyük Atatürk,

ABD’de dolar milyarderleri başkan seçtiriliyor. Gücün sahibi ABD ülke sınırları yeniden çiziyor. İsrail artık dünyanın efendisi. Bir yandan Gazze’ye ağlarken diğer yandan İsrail’le ticarete devam ediyoruz. Ortadoğu fokur fokur. Ege’de yer alan adaların işgal edilişini kimse umursamıyor. Suriye ile düşmanız, İran ile düşmanız, Irak ile düşmanız. Yunanistan, Bulgaristan, Rusya, Ermenistan ile düşmanız. Avrupa’da bir dostumuz yok. Afrika’nın kabile devletlerinden medet umuyoruz. NATO ile bir barışıyoruz, bir küsüyoruz. AB, IMF, Dünya Bankası ensemizde. Parasını verdiğimiz uçakları alamıyoruz. Efeleniyoruz, efelendikçe kaybediyoruz. İmtiyazlı üç beş aile hem bakan, hem diplomat, hem tercüman, hem özel modacı olabiliyor. Devletin geleneksel yapısından eser kalmadı.

Neden mi?

Kurduğun parti normalleşme diye diye anormalleşti de ondan.

Başka…

Ülkeyi, rant ve post demek olan sağcı iktidarlar yönetiyor da ondan.

Dahası, evdeki sorunu komşuda, olmadı dışarıda çözmeye çalıştılarda ondan Atam, başka neden olacak?

Oysa ne güzel bir ülke kurmuştun. Ne büyük devrimler yapmıştın. Bilim demiştin oysa, bilgi demiştin, teknoloji demiştin. Her sözün bir büyük hedefti. Her hamlen bir büyük değer…

İşte bütün bundan dolayı seni bir kere daha minnet, şükran ve özlemle anıyorum, aziz hatıran önünde saygıyla eğiliyorum.

  • YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.