“Utanmaların zirvesindeyim…”
Atatürkçü düşünce…
Önemli olan yüzümü görmek değil, düşüncelerime sahip çıkıp, onları yarınlara aktarabilmektir öğüdü veriyordu Gazi Paşa.
Atatürkçü düşünceyi eylem ve söylemlerinde kendine yol ve yoldaş edenler, bu isteğin derin derin anlamını düşününce bir utanma, bir mahcubiyet içerisinde midir acaba?
Şahsen ben bu utanmaların zirvesindeyim…
“Ne mutlu bizlere…”
İki gün sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Günü’nü kutlayacağız hep birlikte. O tarihi anlamı derin olan büyük günü. Elimizde bayraklar, dilimizde de marşlar ile sarıp sarmalayacağız.
Ne mutlu bizlere…
“Bir yıldız, bir yıldızdır…”
T.C.’ler tabelalardan indirilip, Atatürk heykellerinin yerleri değiştirilip ya da Jandarma Genel Komutanlığı önünde olduğu gibi tamamen kaldırılıp, sokak, cadde bulvar isimlerinden, kurtuluş tarihimizi, Cumhuriyet devrimizi anımsatan cadde ve sokak isimlerinin birer birer sessiz sedasız değiştirilip, ulu orta, kimseden çekinip utanmadan “yeni bir devlet kuruyoruz” açıklamaları ile bir dönüşüm, bir değişimin hayata geçtiği bu günler.
Saray ve saltanatın, yeniden tek adam yönetiminin, astığı astık, kestiği kestik, söylediğim fermandır, ben yaptım, yaparım dediği, hukukun cübbesinde düğme aradığı, Paşasının da “bir yıldız bir yıldızdır” diyerek üç maymunu oynadığı günler.
Hem de “Atatürkçü düşünce”nin gözleri önünde…
“Sonucu tarihin izleri versin…”
Adına demokrasi, adına parti, adına sandık, oy pusulası, milli irade falan diyerek, bir kör dövüşünün içinde, kendine savrulan yumrukların, atılan tekmelerin, yüzüne çarpan tokatların çaresini sandıkta, partide, seçimde gören bir koşullu alıştırılmışlık.
Adı demokrasi.
Amaç demokratlık.
Araç sandık.
Sonuç mu?
Sonucu tarihin izleri versin diye düşünüyorum.
Sonuç:
Hitler’ler de sandıktan çıkıyordu…
“Fayda var…”
Birinci Meclis’in hangi şartlar altında toplandığı, önceki genelge ve kongreler ile zaman ve zemin şartları oluşturularak, nasıl bir araya gelindiği, her türlü farklı düşünce ve söylemler olmasına rağmen, amaç ve düşünce birliği sağlanarak, o amacın da “vatanın selameti ve milletin kurtuluşu” olduğundan hareketle milli mücadeleye başladığını bir kez daha anımsatmakta fayda var.
“Yarışanlar…”
Kurtarılan vatan, Cumhuriyet ve devrimler, Atatürk’ün kaybı ve hemen o kaybın ardından kapılarımıza yeniden dayananlar ve yetmez ama evet, içimizde, tam bağrımızda olup, bizdenmiş gibi görünen ve buyurun gelin diyerek onlara “yer göstericilik” yapmakta birbiri ile yarışanlar.
“Kurtuluşun adımları…”
İktidarı, muhalefeti, sağı, solu, dincisi ve etnikçisi ile mevcut siyasi yapıların tamamının bu değirmene su taşıdığını fark ettiğimiz an, aynen Çanakkale 261 Rakımlı Tepe’de olduğu gibi, yani “süngü takıp yere yattığımızda” bu işgal ve yıkım sürecinden kurtuluşun adımlarını atmış olacağız.
“Kısır döngü…”
Ha iyi de bu nasıl olacak arkadaş diye bir soru soracak olursanız eğer, bana göre her zaman yazıp da, söylediğim gibi, bu çemberin içinden, bu prangadan kurtulmanın yolu ve yöntemi bizimmiş gibi, bizdenmiş gibi görünen bu siyaset ve siyasi taşeronların reddedip ve tarihi izlerimizi takip ederek.
Kuruluş ve kurtuluş ayarlarına dönmek, parti ve pırtıcılık ile değil, ulusal kimliği bayrak edinerek her türlü izm’den uzaklaşıp, kendi içimizdeki öz cevher ile hep birlikte harekete geçerek.
Yoksa yoksa, var olan bu düzende Atatürkçü düşünce, bu kısır döngünün içinde dönüp dönüp dururken aynı yere gelecektir düşündüğümüzde.
Kıssadan hisse…
“Bir adam ki, memleketin kurtarılamayacağını düşünür, o adam değildir” der Mustafa Kemal.
Bu söz de, kıssadan hisse…
30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü kutlu olsun.
Atatürk ile kalın.
Selam ile…
Cem Ayaz
Kaleminize, duygularınıza, Atatürkçü duruşunuza sağlık.