“Bizim mahalle” diye bir kavram var. Pek de kulağa hoş gelmiyor.
Ulus devlet idealinde, tabiri caiz ise bir yok oluş sürecinden geçen ve küllerinden yeniden doğan, bağımsızlık ve özgürlüğünü de, süngüsünün ucunda, kan, gözyaşı ve acılar ile kazanan bir halka yakışmayan kavramlar.
Bir de bu “Bizim mahalle” kavramın karşıtı var doğal olarak. Karşı mahalle.
İkisi de kulağa hoş gelmiyor.
Bu kavramlar, zihinlere yerleşti mi?
Evet.
Bu kavramlar, eylem ve söylemlere yerleştirildi mi?
Ne yazıktır ki, buna da evet…
Bu ayrışma, bu kamplaşma içerisinde merak ettiğim bir husus var. Ondan söz etmek istiyorum. Belki de, bu bir kaç satıra göz gezdirenler arasında, benim gibi bu hususu aklından geçirenler de vardır.
Belki de…
Ülkemiz ve halkımızca, herkesçe malum olunan, olumsuz ve zor günlerden geçiyoruz.
Çok zorlu bir süreç.
Bana göre taammüden hedefe oturtulan, Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyetin laik Türkiye’si. Bana göre, siyasal İslam ve etnik bölücülüğün iki eli, iki yakamızda.
Teşhisi koyabilirsek, tedavinin de ilk adımını atmışız olacağız.
Hani dedim ya, bizim mahalle diye, peki bizim mahallenin ileri gelenleri ya da “ileri gelmeye çalışanları” hakkında, ve onların topluma verdikleri fotoğraf hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Kimler mi bunlar?
Eski, yeni siyasetçisi olur, eski yeni askeri olur, eski yeni akademisyeni olur, eski yeni hukukçusu olur, olur da olur…
Elbette isimler üzerinden gitmek doğru olmaz. Bu nedenle, isimleri değil, ortamı ve işleyişi konuşmak gerek. İçinden geçilen bu sürecin mahallemiz aktörlerini. aktör diyorum çünkü, bizim mahallenin hangi televizyonu, hangi İnternet kanalı veya internet sitesini açsak, ya konuşmacı veya fikir yazıları ile karşılaştığımız toplumun önüne çıkmış şahsiyetleri rolünü çok iyi ezberlemiş gözüküyor.
Ne güzel konuşuyorlar değil mi? Tam da yaraya tuz olan cümleler. Tam da bam telimize basmalar. Geçmişin izleri ve geleceğimizin öngörüleri sebepler ve sonuçlar.
Durum tespitleri vs. vs..
Hiç düşündünüz mü?
A siyasetçi, B eski asker, C akademisyen vs.vs… Her akşam o kanal senin, bu kanal benim dolaşıp, tespitlerde bulunuyor, çözüm önerileri sunuyor, toplumu aydınlatmaya, halkı bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Her biri bir başka yerde, her biri ayrı veya benzer aynı noktaları işaret ediyorlar. Aynı düşünceler, ayrı ayrı bireysel mücadeleler.
Bir üst paragrafı okuduğunuzda sizin de aklınıza şu basit soru gelmiyor mu?
İyi de paşam, iyi de hocam, iyi de eski bürokrat, her biriniz ayrı ayrı ağız, her biriniz ayrı ayrı yerden “memleket yangın yeri” diyorsunuz, veryansın ediyorsunuz da, neden bir çatı altında bir araya gelmiyorsunuz?
Türk milletinin önüne tek ses, tek nefes olarak çıkmıyorsunuz?
Televizyonlar, internet kanalları, şurası, burası bir şeylere dikkat çekmek, tehlikedeyiz demek istiyorsunuz da, neden güç birliği yapmıyorsunuz?
Şimdi bu satırları okurken kastettiğim bizim mahallenin övgüye mazhar olmuş, topluma güven veren isimleri gözlerinizin önüne gelebilir. Bu fikir yazısının amacı da budur. Bu isimlerini elini kolunu bağlayan ne? Neden ellerini taşın altına sokmazlar?
Ana akım, yan akım, kıyı akım, köşe akım her yerde, her alanda arzı endam ederler de, neden siperlerde yer almazlar?
Yoksa yoksa “davet gelsin giderim” yoksa yoksa “efendim en az genel başkan yardımcılığı” efendim, birinci hadi o da olmadı ikinci üçüncü sıra vekil adaylığı” olursa tamam hesabında olabilirler mi?
Yoksa yoksa ego var ya o ego, o egolar mı arşı alada?
Düşünelim bu hususu.
Hani bir şair sözü var, Orhan Veli’den. Yazıyı onunla bitireyim;
Diyor ki üstad;
“Neler yapmadık su vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik…”
Değil mi?
Öyle değil mi?
Neler yapıp, yapmadığımız gün gibi ortada sanırım. Paşalar, hocalar, yazar, çizer, aydınlar;
Yani “bizim mahallenin ileri gelmeye çalışanları” konuş, konuş, konuş nereye kadar…
Atatürk ile kalın.
Selam ile.
Cem Ayaz.
Not: 10 Eylül 2022 Cumartesi günü saat 15’te İzmir Balçova Kipa AVM, İnkılap Kitabevi’nde okurlarım ile imza günü ve söyleşi etkinliğinde olacağım. Müsait olan Kemalist yürekleri beklerim, saygılar.