Politik Metastaz – Melih Demirel Yazdı

Politik Metastaz – Melih Demirel Yazdı
Yayınlama: 29.12.2025 19:00
A+
A-

Kuruluşun ve kurtuluşun partisi…

Bu topraklarda bağımsızlığın adını koyan, cumhuriyetin harcını kararak, mazlum bir milleti ayağa kaldıran koca çınar: Cumhuriyet Halk Partisi.

Evet, tarihsel olarak tartışmasız biçimde kuruluş ve kurtuluşun karşılığıdır. Ve yine evet bu ülkenin yeniden kurtuluşu için teorik olarak en güçlü damar hala CHP’dedir.

Ama teorik doğrular, pratik çürümeyi örtmez.

Bugün karşımızda duran gerçek şudur: CHP, ülkeyi kurtaracak potansiyele sahip olmakla birlikte, mevcut dönüşümcü ama tarihine muhalif kadroları ve pusulasız istikametiyle bu kurtuluşu gerçekleştirme kabiliyetini yitirmiştir. Daha doğrusu, bu kabiliyet bilinçli ya da bilinçsiz biçimde felç edilmiştir.

Sorun yalnızca iktidar olamamak değildir.

Sorun, ne olduğu unutulmuş bir muhalefet haline razı olmaktır.

Bir parti düşünün; kurucu değerleriyle arasına mesafe koymayı “modernizasyon”, kendi tarihine itirazı “yenilenme”, omurgasız açılımları “strateji” diye pazarlayan kadroların elinde şekillensin. Sonra da bu partiden memleketi ayağa kaldırmasını bekleyelim. Bu, hastalığı teşhis etmeden reçete yazmaya benzer.

Asıl mesele burada başlıyor.

Çünkü bu tablo yalnızca amiral gemisinde değil, parlamentodan parti meclisine, il örgütlerinden yerel yapılara kadar yayılan bir politik metastaz halini almıştır. Hücre hücre, sessizce ve sinsice…

Metastazın en tehlikeli tarafı da budur: İlk başta fark edilmez. Vücut alışır. Ağrı hissedilmez. Ta ki geç kalınana kadar.

Bugün CHP’nin yaşadığı tam olarak budur.

Bir yanda partiyi tarihsel kimliğinden koparan, onu kimliksiz bir “merkez boşluk”ta sürükleyen kadrolar…

Öte yanda ise kendilerine “parti içi muhalefet” diyen ama kritik anlarda sağır, dilsiz ve hareketsiz kalanlar…

Ne zaman ses vermeleri gerekse susan,

Ne zaman itiraz etmeleri gerekse koltuk hesabı yapan,

Ne zaman bedel ödenmesi gerekse seyirci kalanlar…

Bu suskunluk masum değildir.

Bu sessizlik, doğrudan doğruya üstü kapalı bir kişisel ikbal durumu ortaklığıdır.

Çünkü memleket yanarken “zamanı değil” demek,

Parti rotasızken “şimdi sırası mı?” diye fısıldamak,

Yanlışı gördüğü hâlde alkış tutmak, siyasette doğrunun ve halkın tarafı değil, çürümenin aktif taşıyıcılığıdır.

Ve bu çürümenin en ağır vebası tek bir kelimede toplanır: Dalkavukluk.

Dalkavukluk; hangi cenahta olursa olsun, bir partinin de bir memleketin de el frenidir.

Dalkavukluk; lideri hatasız, yönetimi kutsal, yanlışı strateji sanma hastalığıdır.

Dalkavukluk; gerçeği söyleyenin dışlandığı, alkış tutanın yükseltildiği bataklıktır.

Bugün CHP’nin içinde bulunduğu açmazın temel sebebi, fikir yoksunluğu değil, dalkavuk bolluğudur.

Yanlışı alkışlayanlar,

Yanlışa kılıf dikenler,

Yanlışı savunmayı “sadakat” sananlar…

Elleri kopana kadar alkışlayan bu siyasal dinazorlar, sadece partinin değil, doğrudan memleketin önüne konmuş bir settir.

Ve bu set yıkılmadan ne iktidar olunur, ne umut olunur, ne de kurtuluşun adı anılabilir.

Evet, arınma şarttır.

Ama bu arınma yalnızca yüzeysel bir temizlik değildir.

Sadece şaibeli isimlerden,

Sadece yıpranmış figürlerden,

Sadece liyakatsizlerden arınmak yetmez.

– Koltuğu dava sananlardan,

– Gerçeğin önüne kendi ikballerini koyanlardan,

– Yanlışı bile bile savunanlardan,

– Parti içi demokrasiyi tehdit sayanlardan,

– Ve en önemlisi: susarak her şeye ortak olanlardanda arınmak şarttır.

” Nitekim her kim olursa olsun, ezber kalıplarla ve vizyon kısırlarıyla yol yü-rü-ye-mez”

Bu bir tasfiye çağrısı değil; bu bir dirilme çağrısıdır.

Çünkü CHP’nin ihtiyacı popülizm değil, eski cesarettir.

Yeni vitrinler değil, sağlam bir omurgadır.

Yeni sloganlar değil, kurucu aklın berraklığıdır.

Ve artık net konuşmak gerekir:

Bu ülkeyi kurtaracak olan yol, sağ ile sol arasında savrulan, kimliğini pazarlık konusu yapan bir yol değildir.

Bu ülkeyi kurtaracak olan yol, statükoya teslim olmuş sözde muhalefet de değildir.

Kurtuluş üçüncü yoldur.

Üçüncü yol; CHP’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.

Üçüncü yol; tam bağımsızlıktır, halkçılıktır, devlet aklıdır.

Üçüncü yol; ne teslimiyet ne taklit, ne korku ne dalkavukluktur.

Ve evet; bu yol CHP’nindir.

Ama ancak CHP, kendine geri dönebildiği gün…

Aksi hâlde metastaz yayılmaya devam eder.

Ve hiçbir beden, çürümeyi inkar ederek iyileşmez.

Dipnot:

Mevlana kapısı misali ” Gel ne olursan ol yine gel” basiretsizliği ile değil yol yürümek, atılacak tek bir adım yoktur.

Mustafa Kemal’i, heybesinin menfaat bölümünde dara düşünce kurtarıcı olsun diye değil, yüreğinin tam ortasında her koşulda taşıyanların kimseye ihtiyacı yoktur.

Nitekim tarihin hicbir yerinde korkaklar ve dalkavuklar altın harflerle yer bulmamıştır.

” İstikbal, susanların değil, mesuliyet alanların olacaktır.”

Siyasetçi, İktisatçı ve Köşe Yazarı