Son gülerde yaşanan evlere baskınlar gözaltılar, tutuklamalar ülkenin geldiği yerin tespiti bakımından önemlidir. Ekranlara yansıyan görüntüler iç karartıcı ve toplumun huzurunu bozucu niteliktedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasal bir devlettir. Bugün yürürlükte olan Anayasamızın 2. Maddesi: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. “ der.
“…toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı…” bu ifadeye baktığımız zaman evlere yapılan baskınların, göz altıların, tutuklamaların toplumun huzurunu, milli dayanışma ve adalet anlayışını zedelediği Anayasamız tarafından düzenlenmiştir.
Zira 177 maddelik Anayasamızın AKP döneminde 134 maddesi değiştirilmiştir. 2017’de yapılan referandum ile parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmiş, Erdoğan partili Cumhurbaşkanı olmuş ve yetkileri artırılmıştır.
Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Anayasanın dörtte üçünün değiştirilmesine rağmen neden düşünce ve eleştiri hakkını kullananların evleri basılıyor, göz altına alınıyorlar ve/veya tutuklanıyorlar. Neden iktidarı eleştirenler terörle ilişkilendiriliyor?
Bir yandan evler basılıp gözaltılar yapılırken, siyasisiler tutuklanırken, muhalif belediyelere kayyumlar atanırken diğer yandan HÜDA PAR Diyarbakır’da “Kürt Meselesine İnsanı Çözüm Çalıştayı” düzenliyor.
Çalıştay sonuç bildirgesinde Atatürk ve Cumhuriyet hedef alınıyor, Anayasanın değiştirilmesi, Şeyh Said için devlet adına özür dilenmesi, sınırların belirsizleştirilmesi, herkesin Türk olduğu tanımından vazgeçilmesi, eğitim sisteminin değiştirilmesi ve anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması isteniyor.
Dahası da var.
Bildiride “İslami değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.” İfadesine yer verilmiş ve “Kürdistan’ da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedir” denilmiş.
Neresi Kürdistan?
Bu noktada sınırların belirsizleştirilmesi ifadesinin nedeni çok açık değil mi?
Açıkça bildirge Türkiye’nin bölünmesi bildirgesidir.
Çalıştay sonrasında olanlara da bakmak gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum çalıştayı ihanetle suçladı. Yine bazı AKP’li isimlerin sosyal medya üzerinden tartıştıkları kamuoyuna yansıdı.
Bahçeli’nin Öcalan açıklaması ile başlayan süreç sonrası gelişmeler böyle. Dolayısıyla yaşananlar kamuoyunda tartışılan ‘Çözüm mü, Çözülme mi?’ sorusunu akla getirmektedir.
Peki, HÜDA PAR’ ın bu talepleri yeni mi?
Bu düşüncelerin çoğu HÜDA PAR’ ın parti programında ve geçmiş propagandalarında var!
Peki Mehmet Uçum ve AKP’ li bazı isimler bunu bilmiyorlar mıydı?
Bu çalıştayın yapılacağını bilmiyorlar mıydı?
Eleştiri hakkını kullananlar örneğin TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras polis gözetiminde adata kamuoyuna gözdağı verilircesine ifadeye götürülürken Anayasal suç işleyen HÜDA PAR hakkında neden işlem yapılmıyor.
Yazımın başında aldığım Anayasamız ikinci maddesinde belirtildiği üzere “… Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Ve Büyür Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: