Cumhuriyet’in diplomasi geleneğinden kopuşun bedeli çok ağır oldu

Cumhuriyet’in diplomasi geleneğinden kopuşun bedeli çok ağır oldu
Yayınlama: 29.04.2021 21:00
Düzenleme: 27.07.2023 23:14
A+
A-

Joe Biden’ın 24 Nisan’da yayınladığı mesajda “soykırım” kelimesini kullanması üzerine iktidarın, laf etmek dışında, hiçbir tepki vermemesi dikkat çekti. Oysa, bu son gelişmeye gelene kadar Türkiye’nin ABD’ne tepki vermesini zorunlu kılan bir dizi sorun zaten vardı. Onlara tepki veremeyen iktidarın şimdi vermesini beklemek saflıktı.

ABD güneyimizde, Suriye’de, PKK türevleri olan terör yapılarına siyasi/askeri destek vererek yeni bir “Kürdistan parçası” oluşturuyor. Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve Kıbrıs’da açıkça Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunuyor. Türkiye ve Yunanistan’a yönelik politika ve uygulamalarında on yıllardır bütün ABD yönetimlerinin gözettiği dengeyi bozuyor, Yunanistan lehine tavırlar alıyor. Türkiye’ye satmadığı silahları Yunanistan’a veriyor. Rusya’yı çevrelemek uğruna, Montrö Sözleşmesinin delinmesi için Türkiye üzerinde baskı oluşturuyor.

Bütün bunlar, Türkiye’nin uzun erimli yaşamsal çıkarlarına, Biden’ın  “soykırım” lafını telaffuz etmesine kıyasla, çok daha yakın zamanlarda ağır zararlar verecek gelişmelerdi. İktidar, ABD’nin -üstelik İncirlik üssünü de kullanarak- Suriye’de PKK/YPG’ye verdiği destekten hep şikayet etti, önleyici hiçbir girişimde bulunmadı. Ege ve Akdeniz’deki arama/sondaj çalışmalarını durdurdu. Kıbrıs konusundaki görüşmelere AB’nin de katılmasına razı oldu. Montrö konusunda ABD’nin isteklerinin karşılanabileceğinin işaretlerini verdi. Önceki başkan Trump’ın doğrudan Cumhurbaşkanı ve Türkiye hakkındaki ağır ifadeleri ve tehditleri de sessizce geçiştirildi.

Günümüzün iktidar ortakları AKP ve MHP’nin “babalarının” da içinde bulunduğu Milliyetçi Cephe hükümeti, 1975 yılında, soğuk savaş koşullarında, ülkemizdeki ABD tesislerini kapatma kararı almıştı. Üstelik o zaman Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu Amerikan tehdidi silah ambargosundan ibaretti.

Oysa şimdi, ABD’nin husumeti çeşitlenmiş ve geniş bir alana yayılmıştır. Buna karşın, AKP yönetimindeki Türkiye parmağını oynatamıyor.

ABD karşısındaki bu aczi anlamlandırmak için, gelişmeleri, AKP dış politikasının bütünü içinde değerlendirmek gerekir.

“Monşerler” denilerek aşağılanmaya yeltenilen, aslında belli bir dönemin dışişleri kadroları veya bireyleri değildir, Cumhuriyet’in diplomasi geleneğidir. Kadrolar veya bireyler gelip geçmiş, ancak, Cumhuriyet’in diplomasi geleneği nesilden nesile aktarılarak kalıcı olmuştur.

Cumhuriyet’in diplomasi geleneğinin temelinde Atatürk’ün yerleştirdiği ilkeler yatar. Ulusal çıkarları ön planda tutar; laiktir; ülkenin imkan ve yetenekleri ile hedefleri arasındaki uyumu gözetir;  gerçekçidir; barışçıdır; Arap ülkelerindeki derin Türk karşıtlığının farkında olarak, o ülkelerin iç işlerine ve birbirleri arasındaki ihtilaflara karışmaz; batı ile ilişkilerini ortak evrensel ilkeler üzerinden düzenler; büyük devletler ile münasebetlerinde birisinin husumetine yol açacak tutumlardan kaçınır (bunu soğuk savaş yıllarında ABD/SSCB arasında bile başarabilmiştir); ülke içinde keskin ayrışmalara neden olacak dış politika seçeneklerinden uzak dururdu.

AKP, özellikle Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığından başlayarak, son 10-12 yılda, isabeti uzun yılların deneyimi ile kanıtlanmış geleneksel Türk diplomasinin bütün bu ilkelerini yerle bir etti.

Ulusal çıkarları bir kenara atarak, dış politika kararlarını ideolojik/dinsel/mezhepsel dürtülerle aldı ve uyguladı. İdeolojik kökleri batı karşıtlığına dayandığı için, batı ülkeleri ile ilişkiler demokrasi, insan hakları gibi batı menşeli evrensel ilkeler üzerinden yürütülür olmaktan çıkarıldı, içi boşaltıldı. İdeolojik temelli dış politika Orta Doğu’da ağır tahribat yaptı. Müslüman Kardeşler aşkı Mısır ile ilişkileri tarihte hiç olmadığı kadar bozdu. Suriye ve Libya’daki yangınlar körüklendi, Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarının aksine, bu ülkelerin bölünmesine neden olundu. “İslam liderliği” ham hayali, Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri ile ilişkileri berbat etti. İsrail karşıtlığı, bu ülkeyi Türkiye’nin hasımları ile bize çok zarar veren siyasal/ekonomik ortaklıklar yapmaya itti. ABD başta, batı ülkelerinde etkin “Yahudi Lobisi”nin desteğinden mahrum kalındı.  ABD ve Rusya arasında dengeli ilişkiler sürdürmek yerine, ikisinin arasında savrulur hale gelindi.

Bütün bu yanlışlar, Atatürk’ün ve sonra gelen bütün hükümetlerin, dış ilişkileri yürütürken bir bütün olarak kalmasına çok önem verdikleri “iç cephe”nin dağılmasına da neden oldu. AKP dış politika kararlarını alıp uygularken siyasal ve toplumsal mutabakat arama ihtiyacı hissetmedi. Türk dış politikasının temel gücünü oluşturan “millilik” niteliği böylece ortadan kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Biden’a cevap verirken tarihsel gerçekleri uzun uzun anlattı. Bunun hiçbir yararı yoktu. Zira, Biden’ın hamlesi tarihsel gerçeklerle ilgili değildi, siyasi idi. Bu hamleye verilecek cevap da siyasi olmalıydı.

Ne yazık ki, uluslararası ilişkilerde iyice yalnızlaşan Türkiye’nin bunu yapabilecek siyasi gücü yanında, baskılara direnebilecek ekonomik gücü de kalmadı. Biden bunu görmese o adımı atmazdı.

“Monşerler” olarak küçültülmeye çalışılan Cumhuriyet’in diplomasi geleneğinden kopuşun bedeli çok ağır oldu.

Şahin Mengü, 4 Nisan 1948'de Kastamonu İnebolu'da doğdu. Avukat; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Serbest avukat olarak çalıştı. Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri ve Türk Eğitim Derneği Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. İyi düzeyde İngilizce bilen Mengü, evli ve 2 çocuk babasıdır. 22 Temmuz 2007 Genel seçimlerinde CHP' den Manisa milletvekili seçilmiştir. Şahin Mengü (73) 20 Eylül 2021 tarihinde hayatını kaybetti.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.