“İç tehdit ve dış tehdit ihbarı Kırmızı!”
Bu tanımlamalar okuyucuya bir fikir verebilir mi? Belki.
Yardımcı olayım.
Mesleğimden örneklendirelim izninizle.
Türk Bahriyesinden…
‘’Millet, vatan ve bayrak sevdası…’’
Türk Silahlı Kuvvetlerinin değeri yetişmiş insan gücüdür. Bir de ilgili teknoloji. Vatan savunmasında yetişmiş insan kaynağının bilgi ve teknolojik donanımının yanına olmazsa olmaz bir temel dayanarak olarak bağrından çıktığı millet, vatan ve bayrak sevdasını da eklemeliyiz.
Ordu millet, millet ordu geleneği buradan gelir. En büyük kanıtı da verdiğimiz ulusal bağımsızlık savaşıdır. İstiklal Harbi, bu mücadelenin en sevdiğim tanımlamasıdır.
Bendeniz, bugün, Deniz Kuvvetlerinden emekli bir asker şahıs olarak, içinden geçtiğimiz süreci tehdit ihbarları yönünden incelemek istiyorum.
Bana göre, barışta ve savaşta Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli temel taşları disiplin ve eğitimdir.
Yönetici kademeden en ast rütbelere kadar disiplin ve eğitim ordunun direğidir.
Bu husus her asker kişinin damarlarında dolaşan kanı gibidir.
‘’Anılar canlanıyor…’’
Sevgili dostlar, anılar canlanıyor Bahriyedeki geçmiş günlere ait.
Seyirler, tatbikatlar, eğitimler.
Anlayacağınız “su uyur fakat düşman uyumaz” gemilerde hep talim var.
Gözbebeğimiz ordumuz Gazi Paşa’nın “Yurtta sulh cihanda sulh” direktifini özünde içselleştirmesine rağmen, bu yazıyı okuduğunuz şu an itibarı ile dahi en küçük birimi ile göğsünü harp şartlarına siper edecek haldedir donanma.
Devlet ve milletin bugün ve yarınlarının tek teminatıdır ordumuz..
Konu tehdit olunca, mevcut hal ve gidişimizi, bahriyeli dönemimden harbe hazır olma kapsamında icra ettiğimiz eğitimler ile benzeştirmek istedim.
Dün ile bugünü sentezlemekte fayda var.
Yeni tezlere faydası olacaktır diye düşünüyorum.
‘’Dikkat talimdir!…’’
Devam edelim.
Aniden Donanma gemilerinin genel anons devresinde bir ses duyarsınız.
“Dikkat talimdir! Dikkat talimdir! Personel savaş yerlerine! Personel savaş yerlerine!”
O an kimi yemeğini masada bırakır, kimi ranzasından fırlar, kimi de rolesindeki (görev dağılımındaki yeri) görev yerinin yolunu koşarak tutmuştur bile.
Belirlenmiş bir süre içerisinde, görev noktanızda yerinizi almak zorundasınızdır. Asla ama asla geç kalmamak bir zorunluktur.
Ve anonslar peşi sıra devam eder.
Elbette önce tehdit ihbarları.
Su üstü tehdit ihbarı, civardaki yüzen cisimler vs.
Su altı tehdit ihbarı, denizaltılar için.
Hava savunma tehdit ihbarı da uçan cisimlerden gelebilecek tehditler içindir. Bir de bizim zamanımızda olmayıp da güncellenen bir tehdit ihbarı.
Çok yönlü tehdit ihbarı adı.
Elbette ben o günün bilgileri ile örneklendiriyorum konuyu. Eksik, yanlış ya da güncel olmayan tanımlamalar var ise af ola…
Bu tehdit İhbarlarının bir de öncelik dereceleri vardır elbette.
Kırmızı, sarı ve yeşil renkler ile kodlanır. Mevcut durumu ifade eden kodlar.
Renginden de belli olduğu gibi, kırmızı kesin tehdit, sarı muhtemel ve yeşil ise tehlike geçti anlamına gelir.
Ve bu ihbarlar gerçek durum olarak kabul edilerek bir akıl oyunu başlar. O an gemide aşçı da savaşçı, komutan da savaşçıdır. Satranç tahtasındaki piyonda vezirde hamleye hazır haldedir.
Her ne kadar gözlerimin önünden o anılar geçiyor olsa da, siz okuyucular için gözlerinizde canlandırmanız zor olabilir.
783.562 km² olan vatan toprağımızı bir bahriye gemisine benzeterek içinden geçtiğimiz süreci tehdit ihbarları yönünden özdeşleştirmeye çalışıyorum bu yazı ile.
Acaba durumumuz kırmızı kodda mı, sarı mı, yoksa yeşil, yem yeşil mi? Ne dersiniz?
‘’Lozan’ı güncelleyelim’…’
Ege ve Akdeniz’i ele alalım.
Henüz kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgemizi resmi halde ilan etmemiş haldeyiz. Durum budur ve elbette ki, uluslararası hukuk açısından bu durum lehimize değildir.
Büyük bir stratejik hata…
Elimizi uzatınca dokunacağımız ve üzerinde uluslararası antlaşmalar ile imza altına alınmış haklarımız olmasına rağmen Egedeki adalarımızda mangal partileri veriliyor.
Ne yazıktır ki, geçmiş biraralar ortalarda da ” Lozan’ı güncelleyelim’’ lafları da tuzumuz biberimiz olmuştu, hatırlatalım.
‘’Yes be ANNAN..’’
Kıbrıs meselesi var.
Etrafı çevrili, doğal gaz ve petrol yatakları.
Deniz dibi tabiatından kaynaklanan haklarımız ve yine ne yazık ki, sahip çıkamadığımız zenginliğimiz.
‘’Kıbrıs’ı ver kurtul’’ dediler.
Annan Planına “Yes be annem” demiştik de, Allahtan Rum tarafı ‘’No be annem dedi dedi, şimdilik konu nereye evrilir, dikkatli olmakta fayda var.
Türk askeri adada işgalcidir diyorlar.
Sadece dış güçler mi?
Yanılmayın.
Geçmişte Perinçek cephesinden bugünün iktidar sahiplerine kadar. Hatta hatta, Kıbrıs’ta koltuklarına oturttukları yönetim erklerine kadar.
Meis konusu var bir de. Meis adası.
Pazarını bizim Kaş’tan yaparlar.
Burnumuzun dibi, gözümüzün ucu derler ya hani, aynen öyle.
Nokta kadar adanın ulusal menfaatlerimize ne kadar zararı var konusunu başka bir yazıda ele alacağım müsaadenizle.
Anlayacağınız, EGE için tehdit ihbarı: KIRMIZI
‘’Montrö de mi güncellenecek?’’
Karadeniz’e bakalım mı bir de?
Allah’tan Montrö antlaşması var. Karadeniz’e sahili olan devletlerin hak ve menfaatlerini koruyor. Boğazlardan geçişleri deniz hukukuna göre düzenliyor. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin askeri unsurlarının Karadeniz’de olabilme hükümlerini ve buna benzer bir çok önemli hususu içeriyor.
Lozan’ı güncelleyelim talebimiz, Kıbrıs’ta “yes be annem” duruşumuz yeter mi sevgili okuyucu?
Yetmez, yetmez ama evet elbette.
Montrö antlaşmasını da güncellemek gerekir elbet.
Nasıl yapalım?
Bir çılgın proje, Kanal İstanbul eli ile.
Güzel Türkçemizde “Hay aklınla bin yaşa” diye bir deyim vardır.
Artık bu akılla ne kadar yaşanır, siz düşünün bu memlekette. Lozan, Montrö ne varsa hep birlikte güncelleyelim el birliği ile.
Lozan’ı güncelleyelim deyip de, Montrö’yü rahat mı bırakalım şimdi?
Olur mu öyle şey?
Bir çılgın proje ile onu da güncelleyelim. Adı da Kanal İstanbul olsun.
Anlayacağınız, Karadeniz için de tehdit ihbarı KIRMIZI değerli okuyucu.
Projede Ege ve Akdeniz’de Türk’ü iyice ablukaya alıp, boğazları da yolgeçen BOĞAZINA çevirmek gibi bir hedef gözüküyor son tahlilde.
‘’Vatan borcu..’’
Devam edelim.
Deniz sınırlarımızdaki tehdit ihbarlarımızı genel anlamda hatırlattık sayılır.
Bir de kara sınırlarımız diyeceğim amma, bu yazının sonu Edirne’den Ardahan’a varacak gibi.
Ama değinmeden geçemeyiz, bir vatan borcudur sonuç olarak ve ödeyecek, ödeyecek, ödeyeceğiz her fırsatta.
Özet geçeceğim izninizle.
Çoğu yazımda ayrıntıları ile incelemiştik çünkü.
‘’ BOP süreci devam ediyor’’
Kara sınırlarımızda da tehdit ihbarları ne yazık ki KIRMIZI sevgili dostlar.
Suriye meselesi ile içerideki etnik bölücü hareketi aynı düzlemde görmenizi istiyorum.
Hatta içerideki dinci bölücülük ile etnik bölücülüğü de BOP düzleminde gözlemlemeye gayret gösterin. At izi ile it izinin nasıl birbirine karıştığını göreceksiniz.
Daha fazla söze gerek var mı ki acaba?
Yok galiba.
BOP süreci, halen rotasında.
Buraya kadar dış tehdit ihbarı KIRMIZI noktasını genel hatları ile inceledik.
Tabi bir de iç tehdit var.
Onları da kodlayarak köşe taşları ile vereceğim ve hemen hatırlayacaksınız.
Muavenet olayı.
1 Mart tezkeresi.
Çuval olayı.
Ergenekon, Balyoz, Amirallere suikast, İzmir casusluk, Poyraz köy vb.
Kozmik oda.
“Ben bu davaların savcısıyım”
Hendekler ve vatan savaşı.
Esad’dan Esed’e evrim.
17-25 Aralık
15 Temmuz
20 Temmuz KHK devleti.
Genel ve yerel seçim sonuçları
16 Nisan halk oylaması.
YSK
24 Haziran muamması.
AA
Toparlamaya çalıştıkça zaman ve olay kavramını dahi karıştırır olduk, kusurumuza bakmayın. ‘’Anlayacağınız ve anlayacağımız dikkat talim değildir!’’ Anlayacağınız iç tehdit ihbarları da KIRMIZI, resmin bütününe bakınca.
Dış tehdit ihbarları KIRMIZI ve iç tehdit ihbarları da KIRMIZI olunca, bir işbirliği, bir akıl birliği ve bir elbirliğine acil ihtiyaç olacak. Çünkü vatan toprağı ve millet birliği artık her yönü ile büyük bir tehlike altında.
Dikkat talim değildir!
Dikkat talim değildir!
İçi de, dışı da bir tehdidin.
Çok yönlü tehdit ihbarı KIRMIZI.
Yol ve yöntem Atatürk yolunda, kurtuluş ve kuruluş ayarlarında…
Atatürk ile kalın.
Selam ile…