Yirmi iki yıldır ülkenin nasıl diktetöryal yöntemlerle yönetildiği hepimizin malumu. Ancak son zamanlarda temsilde adalet, sözde / güya yönetimin istikrarı için demokrasi heba edilmeye devam ediyor.
Siz yönetimde istikrar dediğime bakmayın. Asıl amaç yönetenin dikte-tarlığını pekiştirmek, hatta bu dikte-tarlığı ilebet payidar kılmak.
Bunun için akıl almaz yollar üretiliyor. Akıl almaz suçlar icat ediliyor.
Anadolu insanının yerli yerinde kullandığı tabirle “kaşının altında gözün var” denilerek ortalık karmakarışık hale getiriliyor.
Tıpkı, Fare Çuvalı Teorisi’nde olduğu gibi mahir** bir hünerle***.
Sahi, neydi “Fare Çuvalı Teorisi”?
Hatırlayalım.
Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi.
Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu.
Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.
Bu durum yolculuk boyunca devam etti.
Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu.
Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.
Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.
Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.
Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğradı.
“Fare Çuvalı Teorisi”
Mısırlı yaşlı çiftçinin bu anlattıkları, daha sonra siyaset stratejisinde “Fare Çuvalı Teorisi” olarak kabul edildi.
Nasıl?
Tanıdık geldi mi?
Millet açken, millet perişanken, millet namerde muhtaçken, milletin kaynakları har vurup harman gibi savrulurken, dikte-tarlık için varsa yoksa anayasa değişikliği.
Bakın bakın bu ülkede bir milli eğitim bakanı var ki, evlere şenlik.
Neden?
Daha önce öğretmenleri fonluyoruz, sizin terörist dediğiniz tarikatlar bizim için STK’dır diyen, MESEM suçlusu biriyle fotoğraf veren, müdür yardımcısının kapısını kıran müdürün ödüllendirilmesine kayıtsız kalan, ÇEDES’ci, cemaatçi Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin TBMM Plan Bütçe Komisyonunda öğretmen mülakatı için dedi ki, “Mülakatta 1100 kişinin sıralaması değişti.”.
1100 öğretmen adayına KPSS puanı altında puan vererek onları elemek büyük bir skandaldır. Skandalın sahibi ise alnı secdeye gittiği için üst aklın en güvendiği isim…
KPSS deyince biri izah etsin bana, KPSS’de birinci olup müftünün de komisyon üyesi olduğu mülakat komisyonu tarafından elendiği için intihar eden yurttaşı intihara sürükleyen sürece skandal denmez de ne denir?
Bu skandallar başka ülkede olsa bırakın bakanı hükümet düşürür hükümet.
İktidarın bir il başkanı kamuya personel alımında ayman açık, “o kadar da olsun canım” diyerek millette dalga geçerken koskoca aile bakanı gözler önünde can veren beş kardeşi görmezden gelip yurt dışı eğitimden dönen birine pasta kesebiliyor.
Bir içişleri bakanı sanal kumarbazlara sırf ünlü diye tolerans gösteriyor, sabahlara kadar işlenen kadın cinayetinin üstüne gidemiyor, günün adalet bakanı daha dün teşekkür mesajlarına boğulan bir belediye başkanını yatağından kaldırıp göz altına alarak tutuklanıyor. Görevden alınıp yerine kayyum atanan bir belediye başkanına kürt ağası diyebiliyor.
Ankaparka harcanan katrilyonların tuzu henüz kurumamışken konser harcamaları nedeniyle halkın desteğine mazhar olmuş muhalefet belediyeleri zapturap altına alınıyor.
Daha dün ip attığı katili meclise davet ettiği yetmiyormuş gibi bugün üçüncü dünya savaşı filan diyerek, dar alanda kısa paslarla çuvalı her on beş dakikada bir eviriyor, bir çeviriyor. Dikte-tar için golü ha attı, ha atacak!
Peki, iyi hoş da; gün gelip emri hak vaki olursa**** ne olacak?
Of da, Mustafa Kemal’in askeriyiz diyen genç teğmenler ihraç ile karşı karşıya iken vergiden vergi alan maliye bakanı çıkıp diyebiliyor ki, ekonominin başına bela olan Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nden kurtuluyoruz.
Sahi bilen var mı, sistemi milletin başına bela edenler Afrika’nın hangi kabilesiydi?
Düşünüyorum da, saç telini koparmak kolaydır, acı verse bile bu acıyı vücudun tamamı hissetmez. Ancak saç örülerek belik ***** yapılırsa koparmak kolay kolay mümkün olmaz. Koparılmak istenen belik, asgari ücretin halka verdiği acı gibi bütün vücuda büyük acı verir. Vücut savunmaya geçer, isyan başlar.
Bu yüzdendir ki, diktetarlar saçları tek tek yolar. Beliği en büyük düşman gördükleri için sık sık keserler.
O zaman onca baskıya, adaletsizliğe, aymazlığa, zulme, ayak oyununa aldırmadan; TRT’nin yanlı yayınlarına, özel kanalların abuk sabuk dizilerine, gazetelerin ortak attığı manşetlere kanmadan; çiftçinin fare çuvalını parçalayıp atarak; derlenip toparlanmak hepimizin omuzlarında bir büyük yüktür.
Bizden önce de milletten yerelde yetki alan koca koca insanların yükü…
Olur mu, olmalı. Hem de hemen, hem de hemen, şimdi.
Üstelik çayın DEM’ini kaçırmadan…
Açıklamalar:
————
* Dikte-tarlık: 1. Dikte, söyleyip yazdırma. 2. Dikte-tar, söyleyip yazdıran. 3. Dikte-tarlık, zor, güç kullanarak yazdırılmak isteneni gönülsüz de olsa yazdırma, yazma.
** Mahir: Becerikli, yetenekli, usta.
*** Hüner: Ustalığını, becerikliliğini ortaya koymak.
**** Emri hak vaki olmak: Allah emri, tanrı buyruğu; ölüm, ölmek
***** Belik: (Halk arasında) Saç örgüsü.