Yaşananlar çok çok ağır biliyorum. Bu kadar büyük kayıpların olduğu bir depremi şiirlere sığdırmanın zorluğunu da biliyorum. ‘Enkaz’ deprem bölgesinde gördüklerimi, yaşadıklarımı aktarmaya çalışmam dizelerime. Anımsadıkça yüreğimi kanatan ve hep kanayacak olan izlenimlerim… Sayısız ve sırasız ölümlerin acısı çok büyük ve en büyük acı da sevdiklerinin payına düşüyor. Onları enkazın üstünde sanmayın, asıl enkaz onlarınki…
Uykudaydı şehirler
Sıcacık düşlerinde çocuklar
Sonsuz gülüşlerinde oyunlar
Uyanışlarında güneşli sabahlar…
Birlikte oturulan sofralar;
Söylenen şarkılar
Paylaşılan duygular
Güvende ve mutluydular
Gelecek doluydu bakışlar…
Birdenbire değişti her şey
Kuşlar uzaklaştı önce
Şimşekler çaktı sonra
Renkten renge girdi gökyüzü
Ve kızıla büründü.
Çatıları dövmeye başladı bir fırtına
Dayanılmaz sarsıntılar geldi peşi sıra
Ve kıyamet gürültüleri
Yer yarıldı.
Kâbus değildi
Kâbus değildi yaşananlar
Kıyamete uyandılar
Ve çığlıklar…
Çocuklar:
-anne…
-baba… diye bağırdılar…
-çocuklarım! diye haykırdı anne ve babalar
Asılı kaldı boşlukta yalvarmalar
Enkazdaydılar…
Yürekler buz kesti
Acı ve korku titretti bedenleri
Kimileri çoktan gitmişti
Kimileri:
-yardım! diye haykırdı;
Gelmedi, gelmedi kurtarıcılar
Tonlarca ağırlığın altında
Günlerce;
Haykırdılar, haykırdılar, haykırdılar!…
Dinmeyen fırtına
Aralıklı sallantılar
Ve rüzgâr
Ve soğuk
Azaldı umutlar….
Titredi bedenler
Buz kesti parmaklar
Sustu telefonlar
Ve çaresizliğin kollarında enkazda
Uyudular
Büyüdü acılar…
Kurumuştu göz yaşları
Yetmemişti anlatmaya ağıtlar
İsyan ateşiyle kavrulmuştu duygular
Küskündüler, kızgındılar…
Ulaşılır mıydı dünsüz yarınlara?
Tutunmalı, sarılmalı
Acıyı akıtmalıydılar;
Değmeliydi yara yaraya
Değmeliydi!
Yardıma gelenlere sarıldılar
Beraber ağladılar…
Yaşananlara kader dedi birileri
Ecel dedi ötekileri
Peki ya kuralsızlıklar?
Liyakatsiz karar alıcılar
‘Mış’ gibi yapılan denetimler
Daha daha…
İmar afları, algı operasyonları
Ve amacını unutmuş kurumlar…
Öncesi ve sonrası
Ne çok soru,
Ne çok kusur,
Ne çok kasıt,
Ne çok suçlu var
Ve kuşlar, kuşlar
Uzaktaydılar…
Gün yorgun,
Gün suskun
Gün paramparça
Ve ölü şehirler , virane
Bölük, pörçük insanlar
Deli, divane…
“Gitmedik ki dönelim” diyordu Antakyalılar
Peki ya kuşlar,
Dönecek miydi kuşlar?
Uzun kumsallarında şarkı söyleyecek miydi martılar
Ve gülüşleriyle onlara eşlik edecek miydi çocuklar?
Dönmeli, dönmeli kuşlar
Asi’ye değmeli kanatları
Samandağ’da, Yayladağı’nda
Amanos’un en yükseğinde,
Mığır’da
Yeniden kanat çırpmalılar
Ve yeniden yeşermeli oluşlar…