Halk Garip Cansız, MEB Cesur Gözükara – Yusuf İpekli Yazdı

Halk Garip Cansız, MEB Cesur Gözükara – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 25.08.2024 22:25
A+
A-

Okulların açılmasına şunun şurasında iki hafta kaldı.

Veliler iki konuda çok rahatsız olduğu için emekli de olsam öğretmen, üstüne üstlük bir eski okul müdürü olduğumdan dolayı telefon üstüne telefon ediyor.

Aralarında uzun yıllar çalıştığım için arayan veliler genellikle varoşların gariban sakinleri.

Bu iki konunun birincisi onlarca diyalog üzerinden birisiyle şöyle gelişti…

“Hocam, ben Cesur Gözükara.”

“Bildim Cesur. Seni unutmam mümkün değil. Zira adın Cesur soyadın Gözükara.”

“Hocam, malum okullar açılıyor. Küçük kızımın kaydı A okuluna çıktı.”

“Hayırlı olsun Cesur. Başarılar diliyorum.”

“Oysa biz orasını istemiyoruz.”

“Neden?”

“Çünkü o okulda çok Suriyeli öğrenci varmış.”

“Ama onlar da çocuk. Onların da okuma hakkı var.”

“Haklısınız hocam ama o okulda her gün kavga dövüş oluyormuş. Kız erkek saç baş birbirine giriyormuş. Ben çocuğu o okula nasıl göndereyim.”

“Biz B okulunu istiyoruz. Sizden başka kimsemiz yok. Ne olur yardımcı olun…”

“İyi de diğer okulun iyi olduğunu nereden biliyorsun?”

“Hocam komşumuz o okulda  uyuşturucu bile var diyor. Dayımın torunu korkudan okulu bıraktı. Şimdi sokakta it taşlıyor.”

Çaresiz ilk önce araştırıyorum.

A okulu nitelik olarak nasıl? Sonra mutlaka çocukla konuşuyorum. Yeterli kanaat oluşursa B okulunu arıyorum. Okul yöneticilerinin bir kısmını tanısam da tanımayan yeni nesil yöneticilere kendimi tanıtıyorum. Derdimi anlatıyorum.

Kimi ken(dine) göre yanıt veriyor, kimi…

Sonra oturup düşünüyorum.

Yahu A okulu da B okulu da devletin. İl aynı il. İlçe aynı ilçe. Semt aynı semt.

Peki bir okulda işler kısmen yolunda iken diğerinde niçin yolunda değil?

Gerçi yan yana üç markette aynı marka sıvı yağın fiyatı aynı mı ki, okulların kalitesi birbirine yakın olsun.

O değil de bu nitelik farkını MEB görmüyor mu?

Garip gurebanın hali ne olacak?

Onlarca diyalogtan biri olan ve aşağıda yer alan konuşmadan yola çıkarak gelelim iki konunun ikincisine…

“Hocam merhaba. Ben Garip Cansız. Hani sizin okulda büyük oğlum okumuştu. Şükür üniversitede kamu yönetimi okudu. Şimdi çıtır pide de bulaşıkçı. İnşallah şef garson da olacak.”

“Tamam tamam hatırladım Garip. Hayırlı olsun. Yav, seni unutmadım?”

“Çünkü hem Garip’sin hem Cansız…”

“Ee, Garip nasılsın bakalım?”

“Şükür hocam!”

“Dükkanı kapattım. Kira bir yandan, elektrik su öte yandan. İşçi maliyeti yükseldi. Vergiler canıma tak etti. Altından kalkacak halim kalmadı. Bir iki yere mal verdim ama dolandırıldım. Sonuçta kapattım dediğime bakma resmen iflas. Muhtarlık icra kağıtlarıyla doldu.”

(Görüşme sonrası üç muhtarlık aradım. Hakikaten tek işleri icra ve ceza kağıdı alıp tebliğ etmek imiş. Oysa ben maliyet nedeniyle mahalle muhtarlıkları gereksiz diyordum. Bunu gözden geçirip bilahare yazacağım.)

“EYT’den emekli oldum. Aldığım on iki bin beş yüz.”

“Önceki sene Suriyelilerin çıkardığı kavga yüzünden evimizi yıktılar. Kiradan kurtulayım diye dükkanı kapattım kapatmasına da yağmurdan kaçalım derken doluya tutulduk.”

“Bu arada hanım hastalandı. Varımı yoğumu döktüm ancak kurtaramadım.”

“Hocam, ayıptır söylemesi de ikizler orta okula başlayacak.”

“Forma, ayakkabı, defter, kalem, silgi…  Çocuktur istiyor işte. Üstelik iki kız çocuğu. Anlarsın…”

“Hani hocam. Senin çevren geniştir. Bir yardım neyim olursa…”

Bir anda ses kesildi.

Sesim kesildi.

Titredi.

Titredim.

Yıllar gözümün önünden geldi geçti.

Müdür olduğum yıllarda, “Haydi kızlar okula!” diyerek onlarca yavrumuzu okullu yapmıştık.

Güzeldi…

Durdum Garip Cansız dedim. Hem garip hem cansız.

Sonra devletin görevini yapmayan sosyal devlet olduğunu düşünerek iyi ki dedim iyi ki halkçı belediyeler var.

“Oy benim sevdiğim vay Karadeniz…”

Bir yanda cebinde seksen, yüz bin liralık telefon taşıyanlar dedim. Öte yanda yediği yemeğe binlerce lira bahşiş ödeyenler…

Sağ kulağıma, “Olabilir, seksen beş milyon içinde bu durumların da oluşması gayet doğal. Türk milleti hayırseverdir. Geleneğimizde vakıfçılık var. Elbet bir çare bulunur.” sesleri gelirken; sol kulağıma, “Bak bizim alt komşunun durumu da aynı. Geçen iş yerinde yardım topladılar ama ben veremedim, çünkü…” sesleri…

Tabi tabi de…

Ya, lüks.

Ya, şatafat.

Ya, israf.

Okullar açılıyor beyler. Okullar sorunlu açılıyor.

Veli perişan. Hayat çok pahalı.

Sizin gündeminiz zafer haftasında bile Atatürk’ün adını anmamak olabilir.

Sizin gündeminiz Türkiye yüzyılı maarif modeli yoluyla laik eğitimin arkasından dolanmak olabilir.

Sizin gündeminiz vergi affı olabilir, gündem değiştiren istifalar, arkasından vazgeçiler de…

Sizin gündeminiz kendi oluşturduğunuz içi boş polemik nedeniyle yediğiniz yumruklar olabilir.

Sizin gündeminiz kendi iç hesaplaşmanız olabilir.

Hatta hatta sizin gündeminiz uymadığınız anayasanın uymayacağınız değişikliği dahi olabilir.

Ama bizim gündemimizin adı Garip, soyadı Cansız beyler… Bizim gündemimizde adı Cesur soyadı Gözükaralar var…

Bilmem anlatabildim mi?

  • YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.