Herkes temel sorunun etrafında dolanıyor, ancak kimse temel sorunu konuşmuyor.
Seçim ve sandık sonuçlarının güç odakları tarafından oluşturulan koşullara göre biçimlendiğinden kimse söz etmiyor. Olguların değil, algıların etken olduğu ve bunun değiştirilmesi gerektiği konusuyla kimse ilgilenmiyor. Sanki her şey yolundaymış; demokratik ve adil bir seçim yapılmış gibi sonuçlar meşrulaştırılıyor. Hatta süreçlerde edilgen kalan muhalefet de sonuçlara itiraz etmiyor, edemiyor çünkü sorarlar bütün bunlar planlanırken siz neredeydiniz?
Oysa temel sorun siyasi tarihimize baktığımızda çok açık ve net olarak kendini gösteriyor.
Türkiye’yi Türkler yönetmiyor!
Bunu elbette sadece iktidar için söylemiyorum. Bunu muhalefet için de söylüyorum.
Hatta hatta daha da ileri giderek büyük Atatürk’ün ölümü itibariyle adım adım değiştirilip, dönüştürülen yasama, yürütme, yargı erkleri; eğitim, sağlık hizmetlerinin parayla alınır satılır olması; tarım ve hayvancılık politikaları ile tarım ve hayvancılığın bitirilmesi, liberal ekonomik model ile kamucu politikalardan uzaklaşarak, cumhuriyetimizin kalkınma modelinin kurduğu fabrikaların haraç mezat satılması ile dördüncü büyük güç olan medya kuruluşlarının el değiştirmesi gerçeklerinin yaşandığı bir tabloda söylüyorum.
Ben bu yazımda CHP’nin rakibine benzemeye çalışarak yaptığı kazanma planlarından ve o planların nasıl sonuçsuz kaldığından söz etmeyeceğim. Çünkü sonuç vermeyen bu kısır politikaları ısrarla sürdürmek isteyenleri tarih hak ettikleri yere koyacaktır biliyorum.
Baykal’ın nasıl gittiği, Kılıçdaroğlu’nun nasıl geldiği de kayıtlarda mevcut ve ortada. Dolayısıyla bunları da tekrarlamayacağım. Bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisinin tabanının bütün bu analizleri yapabilecek nitelikte olduğunu düşündüğüm için yapmayacağım.
Son 21 yılda yapılan her seçim siyaseti geriye çekmiştir. Siyasi partilerin birbirine benzemesine sebebiyet vermiştir. Merkez boşaltılmış, siyaset uçlara kaymıştır. 2023 seçiminin iki büyük ittifakına bakalım örneğin. Ne kadar farklılar, ya da tersi ne kadar benzerler? Herhangi bir partiye bağlılığınız varsa dahi lütfen onu bir tarafı bırakarak ittifak ortaklarını alt alta yazın!
Ne görüyorsunuz?
Tablo çok net değil mi?
Peki bu durum kendiliğinden mi böyle gelişti?
Elbette ki hayır. Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Yaşanan her şey planın bir parçasıdır. Seçimlerin hemen ardından31 Mayıs tarihinde, Sinan Oğan’ın sosyal medya paylaşımına bakın lütfen: “Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa öyle planlanmıştır. Franklin D. Roosevelt. Plana sadık kal…”
Bu Oğan’ın planın önemli bir parçası olduğunun ifadesidir.
Peki ya Fatih Erbakan?
İletişim Başkanlığının Erdoğan’ın basketbol üniformalı fotoğraflarını paylaştığı ve sağlıklı olduğu mesajını vermeye çalışıldığı bir süreçte; önce Cumhur İttifakına hayır deyip sonra dahil olan Fatih Erbakan’ın görevi ne?
Onu nereye hazırlıyorlar dersiniz?
Muhalefet değişim istekleriyle kendi içinde tartışırken, oluşan dağınıklık ve kafa karışıklığının giderilmesine çabalarken plan tıkır tıkır işlemiyor mu?
Muhalefetin derdi ne?
Bu kadar kritik bir süreçte neden sorunun özünü değil de isimleri tartışıyor, Neden sorunu isimlere indirgiyor?
Oysa sorun çok açık ve net değil mi?
Oysa sorun isimler değil, ilkeler değil mi?
Ha bir de ana muhalefetin liderinin grup konuşmasında ortaya attığı kaptan ve liman konusu var.Kaptanın gemiyi limana sağlam götürme görevi konusu var.
O zaman soralım: “Sayın Kılıçdaroğlu hangi liman?”
O kadar çok liman var ki!..
Ve hatırlatalım Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gemiyi götürdüğü liman bağımsızlık limanıydı.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: