Türk milletinin en az yüzde 50’si kendine dönüşemez, içinden çıkılamaz bir girdabın içinde hissediyor.
Türk milleti mi dedim?
Yüzde elli mi dedim?
Hani ben Türk milleti, yüzde elli lafları ediyorum ama kendini bu millet tanımının içinde görmeyen, ulus devlet anlayışını tümden reddeden, yurttaşlık bağından etnik veya inanç birlikteliği anlayışını varsaymış, öncelikli tutmuş geniş bir kitle de var.
Girdap demiştim.
İster yüzde ellisi Türk Ulusunun bir evladı, ister başka bir kavramın birer parçası olarak kabul etsin, bu topraklarda yaşayan her bir yurttaş bu girdabın içinde dönüp duruyor, dönüp durdukça da o girdabın içine doğru çekilip dipten dibe batıyor.
Belli ki yüz yıllık genç Cumhuriyetimiz bazı noktalarda kendini yurttaşlarına anlatamamış halde veya Cumhuriyet rejimi kendini ifade etmeye çalışsa da toplum tarafından bir reddiye ile karşı karşıya.
Nedenleri nedir diye düşünmek gerek.
“Demir ağlarla ördük” diyordu on yıllık Cumhuriyetimiz. Toprak reformu diyordu. Eğitim diyordu. Sümerbank’ta basma fistan ayakkabı, Eti’de maden diyordu. Üniversitelerde bilim, ilkokulda “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, ülküm yükselmek çok ileri gitmektir” diyordu.
Ne Sümerbank’ı, ne Eti’si, ne Üniversitesi ne de ilk okullarda yurttaşlık bilincini küçücük filizlerde pekiştirecek olan “Türk’üm doğruyum”diyen çocuklarımız kaldı.
Yıl 2023.
Cumhuriyetimizin 100.yılı.
O ilk on yıldan sonra, her şey yarıda kaldı, olmadı olamadı…
Atatürk’ten sonrası, sonrasından sonra gelen o sonralar , siyaset ve politika eliyle ocaklarımıza birer incir ağacı diktiler.
Sonuç:
100 yıl sonrasındaki bugünün Türkiyesi, 100 yıl öncesi Osmanlı kafasındaki bir “hasta adam”.
Bu sonucu, bu hali, bu girdabı görebilen, anlayabilen benim gibi yurttaşlar tarif edilebilen kederler içinde.
Tarihimizi tozlu sayfalarında bıraktık.
İçımizden çıkardığımız siyasetçinin öz niteliğine bakmadık. Tahlil etmedik, değerlendiremedik.
Görüntü olarak içimizde olmasalar dahi, devşirme siyasetçileri ile geldikleri gibi gidenler, gittikleri gibi birer birer geri geldiler.
Satırlarımı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile bitirmek istiyorum:
“Herhalde milletin hükümetin bekçisi olması lazım gelir.
Çünkü hükümetlerin icraatı olumsuz olup da millet itiraz etmez ve düşürmezse, bütün kusur ve kabahâtlere katılmış demektir…” 28 Aralık 1919
Şimdi bir soru sorayım mı değerli okuyucu?
Bu giradabın içinde debelenip dururken, iğneyi kime çuvaldızı kime batıralım?
Elbette ki yurttaşta böyle bir niyet var mıdır?
Elbetteki var ise?
Atatürk ile kalın.
Selam ile…