Alex Halley’in ‘’Kökler’’ isimli romanı 70’lerin sonunda televizyon dizisi olmuştu.
Türkiye’de dizinin gösterileceği günlerde yaşam duruyordu. Halk televizyon karşısında gah hüzünleniyor, gah sinirleniyor, gah umutlanıyor, gah seviniyordu.
Kunta Kinte’nin Afrika’da başlayan özgür yaşamının Amerika’da köle olarak devamı ve çalınan özgürlüğünü geri alma mücadelesi…
Hikaye, Kunta Kinte’nin Afrika’da özgürce gezerken köle tacirlerine yakalanmasıyla başlıyor. Boynuna tasma takılarak, kendisi gibi yüzlerce zenci ile birlikte bir geminin ambarında Amerika’ya ulaşması ve köle pazarında satılması ile sürüyor.
Diğer köleler bir dilim ekmek uğruna, eziyet görmemek uğruna sahiplerinin sözünden çıkmazken, Kunta Kinte köleliği kabullenemiyor. Kaçıyor, yakalanıyor; başkaldırıyor, işkence görüyor. Ama o özgür günlerini unutamıyor. Köleliği kabullenemiyor. Bir yaşam böyle geçiyor.
Kunta Kinte’den sonra bayrak çocuklarına, torunlarına geçiyor. Hiç özgürlüğü tatmamış çocuklar, torunlar köleliğe direniyorlar. Rüyalarına nakşedilen özgürlük aşkının peşinden gidiyorlar.
Birkaç nesil süren bu mücadeleden sonra ‘’özgürlük’’ fikri toplumda yaygınlaşıyor. Köleler mücadele ederek özgürlüklerine kavuşuyorlar.
Özgürlük verilmiyor, alınıyor.
‘’Kökler’’ onurlu bir direniş hikayesi…
Özgürlük onurdur. Özgürlük insani değerlerin en önde gelenidir.
‘’Özgürlük’’ kavramını itibarsızlaştırmak isteyenler, özgürlüğün karşısına ‘’ Kölesin ama karnın tok’’u çıkartırlar.
‘’Benim için çalışırsan, benim sözümden çıkmazsan; özgür olmazsın ama karnını doyurmayı garanti ederim’’
Yani ” Seni çalıştırırım, senin emeğinle senin karnını doyururum ve karşılığında ben ne istersem onu yaparsın.”
Bazı insanlar da bunu tercih eder. Bazı insanlar onurunu, özgürlüğünü başkasının iradesine terk eder.
Son dönemlerde ülkemizde güçlüye kul olmuş, onların çanağından beslenenler gibi…
Onlar medyada, onlar bürokraside, onlar siyasette, onlar ticarette…
Güçlüye kul olanlar normal koşullarda hayal bile edemeyecekleri makamları işgal ediyor, emeksiz servetlerinin sefasını sürüyorlar.
Elbette ellerindeki makamları, servetleri, şatafatı kaçırmamak için yapamayacakları şey yok.
Onursuzluk öylesine kanlarına işlemiş ki halkın oylarıyla seçilip, rakip siyasi partiye satılanlar utanıp yere bakması gerekirken yüzsüz yüzsüz sırıtabiliyor hatta zevkten kahkaha atabiliyorlar.
Zaten utanları olsa, bunu yapmazlardı.
Onlar, Alex Halley’in hikayesini yazdığı köleler…
Onlar prangalarıyla, sahiplerinin çanağımı yalarken; onuruyla yaşamayı ilke edinenler, köleliğe karşı mücadele edenler, güçlüye taviz vermeyenler ya sefalet içinde yaşamaya çalışıyor ya da demir parmaklıklar ardında geleceğin hayallerini kuruyorlar.
Tutuldukları o hücrelerden,bir gün, Mandela gibi çıkacaklar…
Onlar çağdaş köleliğe karşı mücadele eden kahramanlar…
Gerçek kahramanlar özgürlük mücadelesi edenlerden çıkar.
Onlar parmaklıklar ardında da özgürdürler…