Şirket mi olacağız, parti mi kalacağız? – Melih Demirel Yazdı

Şirket mi olacağız, parti mi kalacağız? – Melih Demirel Yazdı
Yayınlama: 17.10.2025 19:54
A+
A-

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bu topraklarda bir tabeladan, bir binadan, bir logodan ibaret olmadı.

O, halkın yoksulluğuna karşı emeğin sesiydi, Cumhuriyet’in vicdanıydı.

Ama şimdi ne yazık ki, bu büyük mirasın yerini adeta bir “şirket yönetimi” alıyor.

Adeta, kârlılık hesabı yapan, risk analiziyle konuşan, kurumsal hafızayı Excel tablosuna sığdıran bir akıl…

Bugün CHP, bir siyasi parti olmaktan çıkıp adeta bir marka yönetimi departmanına dönüşmüş durumda.

Genel Merkez’in duvarlarından halkın sesi değil, “algı yönetiminin’’ yankısı geliyor.

Her şey bir strateji, ama hiçbir şey bir ilke değil.

Özgür Özel yönetimi, daha yolun başında “değişim postuna bürünmüş değişim” vaat etmişti.

Ama görünen o ki, yeni olan tek şey; partinin bir kişinin imajına siper edilmesidir.

İmamoğlu’na koşulsuz kefalet vererek partiyi bir kalkan gibi öne sürmekteler.

Oysa siyasette kefalet, kişinin değil, ilkenindir.

Bugün yaşanan soruşturmalar, tutuklamalar, iddialar ortadayken;

bir CHP genel başkanının söylemesi gereken tek cümle şuydu:

“Aklan da gel.”

Ama diyemedi.

Çünkü artık CHP’nin başında bir genel başkan değil, adeta bir şirket müdürü var.

Sözünün arkasında inanç değil, PR kokusu var.

“Dereyi görmeden paçaları sıvadılar” hem de isteyerek.

Ama kestiremedikleri, o derenin bataklığa dönmesi ihtimalidir.

Ve bataklıklar içine çektiği her şeyi yutmakla muktedirdir.

Bu partiyi, yıllar boyunca sırtında taşıyan on binlerce emekçinin alın teriyle inşa edilmiş bir kurumu, bir anda bir kişinin savunma duvarına dönüştürdüler.

CHP artık bir yol haritasına sahip değil.

Ne hedef belli, ne yön.

Ardı boş hamasetle, slogancılıkla bir yere varılmaz.

Bir partiyi umut yapansa tabelası değil, tutarlılığıdır.

Ama bugün CHP’nin tutarlılığı, dün yayınlanan demeçle yarın  yapılan açıklama arasında kayboluyor.

MHP lideri Bahçeli’nin ‘’ Kalabalıkta yapılan sahte kabadayılığın tenhada özrü kabul edilmez, edilemez” sözleri de kapalı kapılar adında yaşananlar neticesinde  CHP’nin düşürüldüğü durumu açıkça özetliyor…

Oysa bir zamanlar bu partinin, birilerinin  tapulu malı olması fikri asla akıllardan bile geçirilemezdi.

Önceki Genel başkanlardan;

Kılıçdaroğlu, haksızlığa direnirken koltuğunu değil, partinin mücadele inancını korudu.

Baykal, partiyi kişisel hesaplara asla  alet etmedi.

Ecevit, “halktan yana olmak” uğruna bedel ödemekten kaçmadı.

Onlar, CHP’yi makam hırsının değil, vicdanın evi yaptılar.

Çünkü bilirlerdi: CHP sadece bir koltuk değil, bir mücadeleydi.

Bugünse, o mücadele ruhunun yerinde bir kurumsal sessizlik var.

Genel Merkez, adeta şirket binası gibi.

Yöneticiler şirket yöneticisi, partililer çalışan, halk müşteri muamelesi görüyor.

Oysa halk müşteri değil, bu partinin asli sahibidir.

CHP’nin önünde iki yol var artık:

Ya bu gidişata “dur” deyip yeniden halkın partisi olacak,

ya da bir “marka değerine’’ indirgenip siyasetin mezarlığında kaybolacak.

Şimdi siz karar verin…

Şapkayı önünüze koyup düşünün:

Şirket mi olacağız, parti mi kalacağız?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Siyasetçi, İktisatçı ve Köşe Yazarı