MGK bildirisindeki Millî Güvenlik tehdidi – Hakan Paksoy Yazdı

MGK bildirisindeki Millî Güvenlik tehdidi – Hakan Paksoy Yazdı
Yayınlama: 25.01.2025 21:30
A+
A-

Başlığa bakınca ilk akla gelen “Olur mu böyle şey?” deniyor değil mi? Haklısınız. Böyle bir şey olmaz, olamaz ya da olmamalı.

Millî Güvenlik Kurulu (MGK) en üst devlet kurumlarımızdan birisi. İki ayda bir toplanıyor ve kararları basına açıklanıyor. Son toplantısını da 22 Ocak 2025’te yaptı. Bu toplantının sonuç bildirisinin 4’üncü maddesi:

Suriye’deki yeni yönetimin; devletin egemenliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ile ülkedeki tüm etnik, dinî ve mezhebî grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması hususundaki iradesine, Suriye’nin yeniden inşasına, Suriye halkının huzur ve refaha kavuşmasına tam destek verileceği bir kez daha teyit edilmiştir.”

diyor.

Buna benzer cümleyi Cumhur İttifakının ortağı Devlet Bahçeli Yeni Yıl Mesajında vermişti. Orada, Şam’da tezahür eden geçiş hükümetinin ilerleyen aylarda geçici yönetimi kurması, Suriye’de yaşayan her kesimi ve herkesi bir ve eşit telakki etmesi, bu ülkenin derlenip toparlanmasının ana dinamiğini oluşturacaktır.” demişti. Bunun yanında, “Büyük çapta Türk-Kürt kardeşliğiyle inşa ve ihya edilen Türk milleti kimliği yeni yüzyılın demokratik itibarı, haysiyet ve hürriyet timsali olmayı hak etmektedir.” de diyordu.

Bahçeli’nin bu konuşmasını, “Devlet Bahçeli’nin yeni yıl mesajındaki yeni Türkiye” başlıklı yazımda değerlendirmiştim. Değerlendirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devamlı tekrar ettiği, “Türk, Kürt, Arap… Sünni, Alevi”   vurgusunu hatırlattım.

Ve yanına da Mehmet Uçum’un sosyal medya paylaşımlarından, “Türk Milleti Türkiye halkından oluşur. Bugün hiç kimse ‘Türk Milletinin etnik yapısı tamamen Türk’tür’ demez. Dese de gerçeğe aykırı olur … Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve daimî sahibidir.” cümlesini eklemiştim.

Bir de bölücübaşının Bahçeli’nin çağrısına verdiği, “Bahçeli ve Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de katkı sunmaya hazırım” cevabını da koyunca, ne oluyoruz, nereye gidiyoruz soruları ortaya çıkıyordu.

Şimdi bunlara, MGK bildirisinin 4’üncü maddesi de eklendi.

Egemenlik paylaşımında yeni aşama

Türkiye, şimdiye kadar imzaladığı Suriye’yle ilgili bütün uluslararası belgelerde, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygılıyız” cümlesini vurgulamıştı. Gerçi sahada yapılanlar imzalanan belgelerle uyuşmasa da böyleydi. Bu uyuşmazlığın Suriye’yi parçalı yapıya götüreceği ve Türkiye’yi de etkileyeceği uyarıları da hep yapıldı. İlk defa parçalı yapıda bir Suriye deniyor. Gelinen sonuç geçmişteki örtülü siyaseti de açığa çıkardı.

MGK bildirisindeki anahtarlar siyasi birlik, tüm etnik, dinî ve mezhebî gruplar ile huzur ve refah kavramları. Huzur ve refah için diyerek grupların birliği öne çıkarılıyor. Türk kamuoyu bunları çok duydu. Anayasanın yeniden yazılması gerekliliği anlatılırken hep bunlarla ve benzer kavramlarla konuşuldu.

Gelin, MGK bildirisinin 4’üncü maddesini küçük değişikliklerle yeniden okuyalım. (Değişiklikler koyulaştırılmış kısımlar)

“Türkiye Cumhuriyeti’nin; devletin egemenliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ile ülkedeki tüm etnik, dinî ve mezhebî grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması hususundaki iradesine, Türk milleti kimliğinin yeniden inşasına, Türkiye halkının huzur ve refaha kavuşmasına…”

“Suriye için doğruysa siz niçin uygulamıyorsunuz” demezler mi?

Vatandaşlığı değişemedik milleti deneyelim

Anayasanın 66. maddesindeki Türk tanımını aşamadılar. Şimdi ise Türk Milleti tanımını değiştirmeye çalışıyorlar. Halkların birliğinden oluşacak bir millet tanımı yapılmak isteniyor. İşin ilginç yanı bu formülü de MHP’nin yöneticileri bulmuş gibi görünüyor sanki. Bu formül de Türk egemenliğinin paylaşılması anlamına gelir. Sanıyorum biraz dikkatli bakılsa Türk milletinin büyük çoğunluğu çok ciddi itiraz edecektir!

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların ne yaptığına bakalım. Bunun için 30 Ekim 1922 tarihli 307 sayılı ve 1-2 Kasım 1922 tarih 308 sayılı TBMM kararlarının çok dikkatli incelenmesi gerekir.

Kurucu Meclisimiz: “Osmanlı İmparatorluğunun münkariz (sona erdiğine) olduğuna … ve yeni Türkiye Hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim … olduğuna …  hukuku hükümranî milletin nefsine verildiğinden Türk Hükümetinin hakkı meşruu olan…” (307 SK) der. Anlaşılacağı üzere yeni devlet Türk devletidir. Bu karar Osmanlı’nın tarihe intikal ettiğini belirler.

Ertesi günkü karar daha açıktır. Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahibi hakikisi olan Türk milleti Anadolu’da hem haricî düşmanlarına karşı kıyam etmiş …derken doğrudan Türk milletini vurgular. (308 S K)

Devamında da Türk milleti Teşkilâtı Esasiye kanununu ısdar (çıkararak) ederek onun birinci maddesiyle hâkimiyeti Padişah’tan alıp bizzat millete (Türk milleti) ve ikinci maddesiyle icraî (yürütme) ve teşriî (yasama) kuvvetleri onun yedi kudretine vermiştir.” Ve mührü vurur: “… eski Osmanlı İmparatorluğu tarihe intikal edip yerine yeni ve millî bir Türkiye Devleti, …  Türkiye Büyük Millet Meclisi kaim olmuştur.”

Yeni paradigma da nedir?

308 SK’da “Teşkilâtı Esasiye kanuniyle (1921 Anayasası H.P) Türkiye halkı, hukuku hâkimiyet ve hükümranisinin mümessili hakikisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin şahsiyeti mâneviyesinde gayrikabili terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere … Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinden başka şekli Hükümeti tanımaz.” ifadesi de vardır.

Bütün bunlar Türkiye’yi kuran Birinci Meclisin devletin kurucusu ve sahiplerini Türk olarak tanımladığını ve egemenliğin bölünme ve paylaşma kabul etmediğini ortaya koyar.

Sınırlı bir zamanda emanetçi olan iktidarlar egemenliği paylaşamaz. Çünkü sahibi Türk milletidir. Emanete ihanet büyük suçtur. Emanetçiler, kelime ve kavram oyunlarıyla ve %50’lik iktidarlarıyla egemenliğe ortak getiremezler. Çünkü geçicidirler.

1924 Anayasasındaki “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” tanımındaki ahali, Türkiye devletinin halkı anlamındadır. Halk kelimesinin Türkçe Sözlükte beş ayrı anlamı vardır. Çeşitli toplulukları ifade eder. Kavramın çoklu tanımından hareketle Türkiye ahalisini halkların bileşkesi olarak anlatmaya çalışmak milleti aldatmaktır.

Bütün bunlardan, “yeni paradigmanın”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu halkları” tezi üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bölücübaşının, gerekli katkıyı sunacağı “yeni paradigma” da bu galiba?

Millî varlığımıza yönelen tehditleri ve millî siyaseti tespitle görevli MGK’nın kararındaki bu cümleler, aynı zamanda, millî egemenliğimizi tehdit etmektedir. MGK’nın yapısını da güçlerin ve kararın tek kişide birleştiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde değerlendirmek gerekir.

Devletimiz bireylerin eşitliği üzerine kurulmuştur. Etnik, dinî ve mezhebî grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması” cümlesi ve “Türk, Kürt, Arap … Sünni, Alevi” yaklaşımı bu eşitliği bozar. Grupların eşitliğini getirmektedir. Patlamak üzere olan ve patladığı takdirde düğmeye basanları da etkisi altına alabilecek nükleer bombalar gibidirler. Egemenlikle oynanmamalıdır, tehlikedir.

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı