Okulun önemli işlevlerinden biri de çocuğun sosyalleşmesini sağlamaktır. Sosyalleşen birey çevresine karşı daha duyarlı olur. Toplumsal olaylara karşı daha hassaslaşır. Kendini iyi ifade eder. Sorar, araştırır, sorgular, paylaşır, eleştirir, önerir, değerlendirir ve kendini geliştirir, yeniler. Ezberden kurtulur, dostluğa değer verir.
Çocuğun sosyalleşmesine katkı yapan bir çalışma vardı okullarda.
“İzcilik!”
İzcilik bir zamanlar, özel üniformasıyla bayramların, özel günlerin, önemli haftaların temel taşıydı. Milli duyguların ilmek ilmek örüldüğü bir önemli etkinlikti. Bu etkinliklerde şiirler okunurdu. Marşlar öğretilirdi. Zeka geliştirici oyunlar oynatılırdı. Farkındalık oluşturulur, oluşturulan bu farkındalık sene sonu kamplarında hayata geçirilirdi.
Kamplarda istasyon çalışmaları yapılır, bu istasyonlarda ilk yardım, yön bulma, tarih, coğrafya, yangın, sel, erozyon, deprem gibi felaketlerle mücadele, çevrecilik, spor, sağlık, hayvan hakları, cumhuriyet ve kazanımları, Atatürk sevgisi, yurttaş olma bilinci gibi konularda eğitimler verilirdi.
Kampa gelen çocuk bir iki gün masumlaşır, mahçuplaşır sonra ömür boyu sürecek dostluklara kapı açardı. Milli oyunların oynandığı, sabah denetimlerinin asla aksatılmadığı, her yemeğin büyük bir iştahla yenildiği, dinlenme, yatma, kalkma saatlerinin kurala bağlandığı bir ortamdı kamplar.
Çamkoru, Aladağ, Beyşehir, Susanoğlu aklıma ilk gelen kamp alanlarıydı.
Önce, kampların kapısına kilit vurdular. Kamplarda bulunan kazanlar, kaplar küf tuttu. Yataklar, ranzalar çürümeye terk edildi. Sonra izcilikle ilgili mevzuat yürürlükten kaldırıldı. Kamp alanları, binalar köy enstitüsü binalarında olduğu gibi ya harabeye döndü, yıkıldı ya da bu binalar kimi yandaşlara peşkeş çekilircesine yok pahasına satıldı. İzcilik okullarda uygulanamaz oldu. Etkinlik izcilik federasyonun iki dudağı arasına hapsedildi.
Aslında izciliğe “yavrukurt” denildiği için solcular karşı çıkardı. Ancak bu anlamlı etkinliği vatan sever olduğunu iddia edenlerin kaldırmış olması bir o kadar manidar olsa gerek.
Gerçi her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını bangır bangır söylemekten çekinmeyen, andı kaldıran, “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünden ürken zihniyetten başka ne beklenir ki….
Yazık!
Şimdi Sayın Milli Eğitim Bakanına sormak istiyorum. “Kendi elimizle kendi ayağımıza ateş ederek sanal dünyaya mahkûm ettiğimiz çocukların sosyalleşmesi için neler yapacaksınız? İzcilik hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu etkinliği tekrar canlandırmak gibi bir fikriniz var mı? Bakanlıkta bir gece yarısı lağvedilen “Beden Eğitimi, spor ve izcilik daire başkanlığını” yeniden kuracak mısınız?”
Son olarak buradan acil koduyla çağrı yapmak istiyorum.
“İzciliği hayata geçirin sayın bakan. Öğretmenleri teşvik, öğrencileri motive, aileleri ikna edin. Okullar şenlensin, milli bayramların coşkusu artsın. Çocuğu sanal dünyaların elinden alalım. Kuşak çatışması azalsın. On binlerce çocuk tek yürek olsun. En azından kamplarda “arkan eğitimi” hayat bulsun.”
Niye mi?
İzci şendir de ondan!