Nasıl karar verdi? Nasıl başardı? Bu yolda kime, kimlere güvendi veya tereddütleri olsa da güvenmek, iş birliği yapmak zorundaydı.
O’nun izinden yürüyerek O’nu anlamaya çalışıyorum.
Mustafa Kemal’i…
Nutuk’un ilk paragraflarında tarif edilen işgal altındaki o günlerdeki bitik bir yurt ile bugünü kıyaslamaya çalışıyorum. Şartlar O günler de mi daha zordu, yoksa bugün mü zor, bana göre üzerinde düşünüp, tartışılması gereken önemli bir konu.
Tarihin izleri bizlere açık seçik her şeyi gösteriyor olsa bile, bu millete kar etmediği ortada. Toplumun yüzde kaçının bu hal ve gidişi kendine dert edindiğini düşündüğümde, içimi kaplayan derin bir hüzün kaplıyor.
O günlerde Mustafa Kemal hangi sıkıntılar, hangi çarelerin arayışı içinde ise bugünlerde ben ve benim gibi düşünenler aynı kıvranışlardayız. İnsanın bazen içi daralıyor, yüreği sıkışıyor.
Mustafa Kemal ve onun mücadelesi ile hesaplaşanlar, bugün yine ben ve benim gibi düşünenler ile bir kavga içerisinde.
Ben kim miyim?
Sıradan bir yurttaş.
Lafım kime mi?
Sağına, soluna, ülke siyasetinin bir çöplüğe dönüştüğünü düşündüğüm manzaranın tamamına.
Sokağın haline bakıyorum. Siyasetin halinden beter. Toplumu yönetenlerden hiç bir farkı yok. Sokak ne ise iktidarı muhalefeti birbirinin aynadaki aksi gibi. Lafa gelince, rozet, bayrak, Atatürk lafları ön safhada. Lafa gelince, din, iman, Allah, kitap da dillerden düşmüyor.
Lafa gelince tabi, Lafa gelince…
Bazen ben de mi bir sorun var acaba diye de düşünmeden edemiyorum. Öz eleştiri önemli. Öz eleştiri çok önemli. Bu sualin cevabını vermeye çalışmak için de, kendim ile bir mücadele içinde oluyorum.
Türk milleti, kendi için bir öz eleştiri yapıyor, yapabiliyor mudur zaman zaman? Sanmıyorum.
Yaşanan her şeyin sorumluluğu bizimdir diyebiliyor mudur?
Sanmıyorum.
Ortaya bir sandık konuluyor toplum gidip tercihini belirliyor veya belirlediğini sanıyor ve vatandaşlık gorevimi yerine getirdim diyerek gönül rahatlığı ile evinin, işinin yolunu tutuyor. Ha zarflar, ha oylar mühürsüzmüş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, trafoya kedi girmiş ne fark eder. Bir sonraki sandığa kadar her şey sineye çekilir, Hacivat ile Karagöz oyunu sahnelenmeye devam eder. Bu işleyişte bir sorun yok mu sizce?
Tam bir gölge oyunu…
Televiyon kanalları “işte hendek, işte deve” misali Türk milletine aptal muamelesi yapıyor. Hangi siyasi görüşten, ne olup, ne olmadıklarının bir önemi de yok. Kimden nemalanıyor iseler, onun borusunu öttürmek zorundalar. Zira dinleyecek takipçileri de milyonlarca. Her biri kendi mahallesine ne satacağını biliyor.
Neremiz doğru ki sorusu bana ve benim gibi düşünenlere yirmidört saat endişe veriyor.
Siyasi palyaçoları boş ver.
Toplum, topluma güven vermiyor. Toplum, topluma güven vermiyor. Ortak payda nerede ise sıfır. Bireysellik, toplumsallığı yıkıp geçmiş durumda. Hele duygusal ayrışma da en tehlikelisi.
Ne zor bir sınav.
Türk Ulusu için ne zor bir dönem.
Mustafa Kemal’in Söylev’indeki o ilk paragraflar bugün yaşanıyor ise;
O nasıl karar verdi? Nasıl başardı? Bu yolda kime, kimlere güvendi veya tereddütleri olsa da güvenmek, iş birliği yapmak zorundaydı.
Mevcut siyasetin tamamı, yurdu ve milletin komi parçasından, kimi yakasından bir yerlere çekiştirip dururken, bu zor günlerde, bu bölük pörçük, bu ilke, bu hedef birliği kalmamış bir düzende, O”nun izinden yürüyerek, O’nu anlamaya çalışıyorum.
Mustafa Kemal’i.
Ben ve benim gibi düşünenler için zor mesele…
Atatürk ile kalın.
Selam ile…