“Normalleşme”: Yeni açılım süreci mi? – Hakan Paksoy Yazdı

“Normalleşme”: Yeni açılım süreci mi? – Hakan Paksoy Yazdı
Yayınlama: 29.07.2024 21:00
A+
A-

Dünya değişiyor. Tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru gidiyor. Bu değişim de elbette sancılı. Hem de çok sancılı geçiyor. Bizim sancımız da uluslararası etkiler kadar içimizdeki şartların da etkisiyle oldukça can acıtıcı.

İnsanlığın örnek aldığı Atatürk varken kıymeti kendinden menkul fikirlerle dolu Türk siyaseti çok kutupluluk sancısını kat be kat artırıyor. Mesela, “…bu İsrail Filistin’e bu akara makarayı yapamasın. Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl biz Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları da ne yapalım, atalım.”  cümleleri kriz çıkaracak cinsten.

Türkiye’nin başka bir devlete bu kadar ağır yüklenip de sonuç aldığı çıkışların bugüne en yakını 1997 ‘deki Suriye’ye karşı gerçekleşti. Onu da Kara Kuvvetleri Komutanı Atila Ateş dile getirmişti. O da 20’nci yüzyılda yani eski Türkiye’deydi. Yeni Türkiye’de “Bir gece ansızın gelebiliriz” cumhurbaşkanlığı seviyesinde dillere pelesenk oldu ama artık muhatapları bakanlar cevap verir oldu!

Biz Karabağ’a da girmedik ama Azerbaycan’ın yanında durduk. Olması gereken de buydu.

Savaş ve strateji dehası Atatürk, “Ne olursa olsun, şu ve bu sebepler için milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zaruri ve hayati olmalı …millet hayatı tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.”diyor.

İsrail’le, savaş diyecek kadar bir problemimiz olduğunu hatırlayan yoktur sanırım.

Prof. Dankwart Rustow Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinden çıkardığı ilkelerden biri için,  “dış politikanın tartışma konusu hâline getirilmeksizin iç politikaya hâkim olmasıdır” tespitini yapıyor[1]

Kesin bir gerçektir ki dış siyaset bir milletin birliği ve desteğiyle güçlü olur. Millî birliği güçlü olmayan milletlerin dış siyaseti daima zayıf kalacaktır.

İçerdeki dağınıklık

Türk siyasetindeki dağınıklık artarak devam ediyor. Ancak bizi partilerin iç karışıklığından çok daha fazla sorunlarımız karşısındaki düşünceleri ve dağınıklığı. İç siyasetin iki ana figürü de iktidar ve ana muhalefet partileri. İktidar 23 yıllık devlet yönetimindeki vahim hatalarla bugünkü fotoğrafın sorumlusu. Peki, ana muhalefet ne durumda? Onun da ortaya koydukları endişeleri artırıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bazı açıklamalarına bakmak gerekiyor. İlk, 2023 Aralık ayında söylediği “Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmek” isteğini geçtiğimiz günlerde (15 Haziran 2024) tekrar etti. Açıklama yaparken de “normalleşme”yi öne çıkardı (T24 Murat Sabuncu’yla yapıla röportaj).

Bu röportajda başka hususlar da dikkat çekici. Özel, “Kürt siyasi hareketiyle mahalleler çok keskin … her türlü adıma karşı bunun içeriden muhalifleri var. Bizim tarafta mesela buna itiraz edenleri ikiye ayırıyorum ve bir tarafını son derece anlıyorum. Onlar endişeli insanlar. ‘Aman bizi kandırmasınlar’ ya da ‘Bu sefer de bunlara biz nefes olmayalım’ diye düşünenler … Geçmiş pratiklerden tabii AKP çünkü bunu birkaç kez başardı … Kürt siyasi hareketiyle … kol kola oldu … Şimdi sıra bize mi geldi diye düşünenler.” diyor.

Anlaşılan CHP içinde bu konuda değerlendirmeler yapılıyor. Ama “AKP bizi kandırmasın” dışındakileri söylenmiyor. Fakat anlaşılan ikinci grup, bu konuda “AKP’yle birlikte yürüyelim” diyenler.

Birlikte yürüyelim sonucunu Özgür Özel’in,“… bir de Cumhuriyet Halk Partisi’nin gölge bakanları AK Parti’nin bakanlarıyla şimdiye kadar 4-5 randevuda buluştu,önemli konulardabilgi alıyoruz ve kendi siyasetimizi ona göre şekillendirme noktasında daha yakından takip etme imkânı buluyoruz.”sözlerinden anlıyoruz.

Toparlama görünümlü dağıtma

Bu bir normalleşme yoksa her geçen gün biraz daha bozulma mı? Bu sorunun cevabı, yine,CHP Genel Başkanı’nın aynı röportajında. Özel, “Şu anda Türkler için de bir normalleşme yok Kürtler için de bir normalleşme yok.”diyor.

Özgür Özel Erikli Baba Cemevi’nde de benzer düşünceleri açıkladı.

Mesela, “Her birimizin görevi Anayasa’da yazan eşitlik ilkesinin gerçekten hayata geçene kadar, siz baş ettiniz diye Türkiye’de herkes eşittir, Türklerle Kürtler eşittir. Kürtler, ‘Eşit hissetmiyorum’ diyorsa o hissedene kadar eşit anayasal yurttaşlık için …”(cümleler konuşmada geçtiği gibidir.)

Bu konuşmada “Alevileri hiç şüphesiz, hiç tartışmasız tam ve eşit yurttaşlar yapana kadar hep birlikte mücadele edeceğiz.” de var. Bu konu ayrıca ve daha geniş ele alınması gereken bir husus. Ancak “Eşit yurttaşlık” meselesi işin rengini değiştiriyor.

Görünen o ki CHP’nin yeni yönetimi Türkiye’nin vatandaşlık yapısını değiştirmeyi doğru buluyor. Türkler ve Kürtler diye grupların eşitliğini düşünüyor. Görünen o ki Anayasanın 66’ncı maddesindeki vatandaşların (bireylerin) eşitliğini grupların eşitliğiyle değiştirmeyi çözüm olarak değerlendiriyorlar.

Anayasamız her Türk vatandaşının eşit ve dokunulamaz haklara sahip olduğuna hükmediyor. Hâl böyleyken iktidarın neredeyse kangren ettiği problemlere aynı şekilde yaklaşmak büyük Türk Milleti’nin egemenliğini ortadan kaldırmak demektir.

CHP Genel Başkanı Gazeteci Murat Sabuncu’yla yaptığı söyleşide Demirtaş’la görüşme sorusuna, “…adeta bir çalışma toplantısı olarak Sayın Demirtaş’la bunu yapmak istiyorum. Ziyaret edeceğim ama henüz takvimlendirdiğimiz, kararlaştırdığımız bir tarih yok.” cevabı düşündürücü. 2023 Aralık’tan bu yana daha şartlar olgunlaşmamış olsa gerek. Galiba bu olgunlaşma sürecinin de CHP’lilerin bakanlarla yaptığı görüşmelerle ilgisi olsa gerek.

Makas değişikliği

CHP’deki bu değişimin sebebini anlamaya çalışırken yakın geçmişteki özel bir yazışmam aklıma geldi. Çok değerli bir entelektüel olan kalem erbabı,“Sosyalist sol da 12 Mart darbesine kadar son tahlilde Kemalist/ulusalcı idi … değişim eski sosyalistlerin AB-PKK çizgisine gelmesiyle yakın zamanda başladı bence.” ifadesi benim için çok dikkat çekiciydi.

Bugünkü CHP yönetimine baktığımızda neredeyse tamamı 1970 sonrası kuşakta. Bu kuşak Türkiye’nin siyasi tarihini daha çok sohbetlerle olmakla birlikte okuyarak öğrenmiştir. Özgür Özel’in de dile getirdiği “Yankı odalarında” büyümüşlerdir. Ve bunu da “Yaşasın Türkiye halklarının kardeşliği”  sloganıyla ifade etmek mümkündür. Günlük siyasetin içindeyken de olayların baskısı olgularla yeterince ilgilenmeye mâni olmaktadır. Bunun da aşılması gerekir.

CHP yönetimi bakış açısını değiştirmediği takdirde Türkiye’nin işi çok zordur. Değişmek için de tarihe farklı kaynaklardan bakmalarında fayda vardır. Aksi takdirde ilk genel seçimlerde yerel seçimlerdeki emanet oylar çekilir.

Bir Amerikan gazeteci Atatürk’e , “İşlerinizde nasıl muvaffak oluyorsunuz?” diye sorar.

Atatürk’ün cevabı: “Ben bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işi başarmama neler engel olabilir diye düşünürüm. Engeller ortadan kalktıktan sonra iş kendiliğinden olur.”

Türk Milleti de egemenliğine yönelecek tehditleri ortadan kaldıracak kudrete sahiptir.

 

[1] Hikmet Özdemir, Atatürk’ün Liderlik Sırları, Remzi Kitabevi 2010, s. 25 

  • HAKAN PAKSOY’UN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı