İlgili ilgisiz hemen herkes günlerdir başkentin göbeğinde yer alan köklü olduğu kadar çok başarılı olduğunu da bildiğimiz bir lisede yaşanan skandal olayla çalkalanıyor.
Neymiş efendim bir grup öğrenci öğretmenleriyle dalga geçmiş, saçını başını öpmüş, yüzünü / gözünü okşamış. Malum sahneyi videoya çekip yayımlamışlar. Olay esnasında öğretmen düşerek kimine göre kolunu, kimine göre köprücük kemiğini kırmış. Kimine göre de beyin kanaması riski altında kaldığı için hastanede.
Öğretmen hastanede gözetim altında iken yaptığı açıklamada “öğrencilerimi seviyorum, hiç birinden şikayetçi değilim” demiş.
Aman Allah’ım herkes çullandı. Radyolar, gazeteler, televizyonlar…
Ve dediler ki, o büyük bir kahraman, çünkü öğrencilerinden şikâyetçi olmadı.
Güzel de…
Niye böyle dedi?
Ya korktu.
Ya baskı altında.
Ya göreve başlayınca karşılaşacağı durumları hesap etti.
Ya ağzı tutuldu.
Ya da o gerçek bir kahraman.
Varsayalım ki buraya kadar her şey normal.
Ancak olayın iki boyutu var, çok acı.
1) Malum öğretmen belli ki, sınıf hakimiyeti açısından yeterli değil. Yaşı epeyce ilerlemiş. Sınıf ve okul düzeyindeki otoritesi zayıflamış. Dersini yeteri kadar keyifli halde işleyemiyor. Zaafiyeti ayman açık ortada.
Belli ki olay bir anda kendiliğinden gelişen bir vaka değil. Alt yapı oluşmuş. Peki olay yaşanmadan önce okul idaresi öngörü olmuşturmuş mu, bu öngörüye göre bir işlem tesis etmiş mi? Evet ise ne? Hayır ise neden? Sisteme dahil diğer okullarda durum nasıl?
O soruyu ben de sordum, mağdur öğretmen ne yapmalı(ydı)?
Doğru emekli olmalıydı.
Peki bu meslektaşımız neden emekli olamıyor?
Çünkü emekli olunca alacağı aylık asgari geçim için yetersiz kalacak.
Bugün aldığı 80 bin lira civarındaki aylığı hemen hemen 35 – 40 bin liraya düşecek.
Açlık sınırının bile çok çok altı.
Bu durumu anlııyorum. Çalışan, çalışmak zorunda olan emekli bir öğretmen olarak en iyi anlayan kişi benim ben.
Unutmadan size bir şey söyleyeyim mi?
Aslında okullarda o öğretmenden daha beter durumda olan o kadar çok öğretmen var ki, rakamı telaffuz etmekten bile korkuyorum.
En az yüzde elli…
Yazık!
Peki yeni nesli yaratacak olan cumhuriyet öğretmeni nerede?
Ne bileyim ben. Onu milli maarif vekiline sorun, o vekil ben değilim ki yanıt vereyim.
2) Öğrenciler. İnfial yaratan olayın kahramanı gençler. Öğretmeni şamaroğlana çeviren talebeler. Öğretmenin yaralanmasını bırakın rencide olmasını bile isteye sağlayan genç beyinler.
Aslında münferit olmayan bu olayın sosyolojik, psikolojik, pedagojik, ekonomik, duygusal pek çok nedeni var.
Ancak, bu olay 24 yıllık sürecin doğal sonucu.
Eğitimin geldiği nokta.
Tablo korkunç.
Fotoğraf karmakarışık.
Manzara felaket.
Tablonun da fotoğrafın da manzaranın da sorumlusu, suçlusu, kahramanı, tarafı ne o öğretmen ne de o öğrenciler.
Suçlu belli, sorumlu da…
Suçlu okulu işyeri, çocuğu meta, veliyi müşteri gören kapitalist sistem.
Suçlu sadece ezbere dayalı, denetimden uzak eğitim sistemi mi, suçlu sadece dindar ve kindar nesil için eğitimi bitiren milli eğitim bakanı mı, suçlu sadece torpille atanan müdür mü, suçlu ve sorumlu her şeye tek başına karar veren siyasi otorite mi?
Her birinin sorumluluğu çok da galiba asıl suçlu biziz ey büyük Türk milleti sadece biz, hepimiz.
Neden mi?
Halk layık olduğu gibi yönetilir de ondan, başka neden olacak…
O zaman ayağa kalk büyük Türk milleti ayağa kalk da bütün ümidini gençliğe bağlayan Atatürk’ün kemikleri sızlamasın.
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN