Siyasal İslamcı siyasette ideolojik çöküş 4 – Hakan Paksoy Yazdı

Siyasal İslamcı siyasette ideolojik çöküş 4 – Hakan Paksoy Yazdı
Yayınlama: 07.10.2024 21:00
A+
A-

İlk iki yazıda siyasal İslamcı ideolojinin millet anlayışı farklılığının öne çıkardığı unsurların (grupların) birliği anlayışı ile millî egemenlik ilişkilerine baktım. Üçüncü yazıda da genel Türk kamuoyundaki durumu örneklerle değerlendirdim. Bu yazıda da içerinin içerisine, ideolojik yapılanmanın en yoğun olduğu yere bakmaya çalışacağım. Bu siyasal İslamcı mahallenin kalbi olan imam hatipliler kısmı.

“İmam hatiplerdeki kayıp çocuklar” başlıklı yazıma AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İmam hatip mücadelesi bir iman mücadelesidir. İmam hatip mücadelesi bir varlık yokluk mücadelesidir … İmam hatip mücadelesi bir vatan savunmasıdır.”  sözleriyle başlamıştım. Bu ifadeler çok keskin bir ideolojik mücadeleyi anlatıyor.

Bu mücadelede ÖNDER İmam Hatipliler Derneği en önemli bir unsur. Dernek, yurt sathında çok etkili. İmam hatip politikasındaki en önemli uygulayıcı dense yeridir. Kurultayları onları anlamak için laboratuvar gibi. Konuşmalar, yayımlanan bildiriler, belirlenen şiarlar incelendiğinde önemli sonuçlar veriyor.

Kurultaylarda cumhurbaşkanlığı düzeyinde dile getirilen “imam hatipli ruhu”nun içinde bulunduğu hâli anlamaya çalışacağım. Çünkü imam hatip okullarındaki Türk çocuklarını da kaybetmeye başladık. Türk Milleti eğitimde izlenen ideolojik politikalar yüzünden nesillerini kaybediyor.

(Çok önemli not: bu çocukları bu ideolojik savrulmadan korumak da Türk Milleti’nin geleceğine sahip çıkmaktır.)

Neyi ve niçin savunmak

Ne ve niçin sorusunun cevaplanabilmesi için bazı kavramları hatırlamak gerekiyor. “Dava”, “imam hatip ruhu” ve “imam hatip nesli”  anahtar isimlendirmeler.

Hayrettin Karaman, Ensar Vakfı’nın çıkardığı İmam Hatiplilik Şuuru kitabında, “Bu milletin ferdiyle, toplumuyla İslâmileşmesi için eğitim yoluyla hizmet vermelidir.” diyor ve ekliyor: “Ne kadar çok insanı kâmil Müslüman yaparsanız, o ülke ahlâkıyla, suretiyle, hakikatiyle, müesseseleriyle, nizamıyla o kadar çok Müslüman olur.”[1]

“Ben, İmam Hatiplilere Türkiye’yle birlikte Türkiye’nin hatta tüm dünyayı inşa etme vazifesinin verildiğine inanıyorum.” Bu sözler de AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın. Önder’in 28 Nisan 2016’daki İmam Hatip Gençlik Buluşması’nda yaptığı konuşmasından.

Bu sözlerin benzerlerini, daha derinlemesine ve geniş analizlere yardımcı olabilecek ifadelerin yüzlercesi arşivlerde. Ama bu ikisi bizim için yeterli. Çünkü bu iki isim dava’nın (!) lokomotifi. Ve söylediklerinde de dine dayalı bir sistem hedefi açıkça görünüyor.

Kurultaya yeniden bakmak

“İmam hatiplerdeki kayıp çocuklar”da Hayrettin Karaman’ın “bedenin büyümesi fakat (imam hatip) ruhun küçülmesi” ile Nurullah Genç’in, Batı medeniyeti karşısında yenilen imam hatipli şikâyeti vardı. Niçin sorusu kafamı tırmaladı. Onun için biraz daha içeri girdim. Baktım ki aslında ciddi bir endişeleri vardı. İşler istedikleri gibi yürümüyordu.

Önder kurultaylarının bir özelliği var. Başlangıçta yılın şiarı diyerek tutulacak yolu, ilkeyi belirliyorlar ve konuşmalar da ona göre oluyor. 2024-2025 yılının şiarı “sadakat” geçen sene “nitelikli gelecek”, önceki “ahde vefa”, ondan önceki yani 2021 “adalet ve merhametle”. İlk bakışta çok güçlü kavramlar. Gayet masum da. İtiraz hiç mümkün değil. Ama içine girmek dedik ya girmek gerekiyor. O zaman biraz daha farklı bakmaya başlıyorsunuz. İdeolojinin çok öne çıktığı görünüyor.

Bir kere yıl boyunca takip edilecek yol belirlenirken hedefe giderken eksiklikleri tamamlamak için düşünülür değil mi? Hedef belli, davayı gerçekleştirmek. Yani ülkeyi Müslüman bir nizama kavuşturmak. Bunun için gerekli olanları ortaya koyuyorlar. Ahde vefa ile nitelikli bir gelecek kurabilirsiniz diyorlar. Ama anlaşılan yetmemiş olmalı ki sadakati de bu yıl belirlemişler. Adalet diyorlar, merhamet diyorlar. Peki, var mı? Sadece Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi bile olmadığını gösteriyor. Ve eksikliklerinin artarak devam ettiği görünüyor.

Artar elbette. Çocuklar daha ortaokuldan itibaren ele alınıyorlar. Fakat çocuklar masum ve adiller. Olanı görüyorlar. İçinde yaşıyorlar.

“Şiar”lardaki çağrılar

Şiarlar, ilk bakışta, üslubuyla da etkileyici gibi görünüyor. Ama içine girdiğinizde hiç de öyle değil. 2021 şiarından: “Zamanın Habilleri, kardeşleri(!) tarafından önce kamusal alandan kovuldu. Bin yıla yayılması planlanan zulmün katsayıları dayanılmaz oldu. İmam hatip liselerinin yarım asrı aşan adalet arayışı nihayet son buldu …  Zalimin zulmünden kurtulan zaman artık seninledir.”

Kardeşliği reddeden bu ifadelerdeki zalim kim? 21’inci yüzyılda Türkiye’yi yönetenlerden öncekiler olduğu açık değil mi? Başka bir açıdan bakınca artık Habil ve kabillerin yer değiştirdiği görülüyor değil mi? Ve en önemlisi tarihiyle ve milletliyle kavga eden bu cümleyi içselleştirmiş bir gönül, gelecekte, adil ve merhametli olabilir mi?

Mesela 2022’deki “Vefâ mayası tutmayınca insan, boğuldu isyan girdaplarında. Bidayette verilen yemin bozulunca, renkler mahiyetini kaybedip grileşti. Albümlerden maziye bakan gözlerde, devasa yükler bir tüy misali hafifledi … Söz veriyoruz: Makam nâmına, dünyalık adına, şöhret ve unvan yolunda bozmayacağız yeminlerimizi …” Tam da Karaman’ın büyüyen gövde küçülen ruh şikâyetini anlatıyor ama Karaman’dan iki yıl önce.

Gidişat hep kötüye

Yine 2022’deki çağrı manidar; “Hep namlunun ucunda olanlara desteğimizle / Halel getirmeden mekteplerimizin izzetine // İhanet fırtınalarının dev dalgalarıyla dövmeye cüret edecekler kıyılarımızı / İşte o vakit sakın ola ye’se düşme! // Dönelim gel yine tertemiz mazimize!

Dava’nın (!) gidişatında sapma olduğu ne kadar açık? Zamanı yönetenlere destekte de problemi ortaya koyuyor değil mi?

2023 şiarında da “Ey mazinin hayali, ânın şahidi, âtinin ÖNDERİ” diyor. Ânı anlatırken de “Nisyan ile matuf olan beşer, bırakıp azmi elinden düşünce hazzın girdabına, zulüm gölgeledi cihanı, gözyaşı suladı çorak toprağı; Ta ki maziyi tutup, vefayı kuşanan, ahde sadık yiğitler mührünü vuruncaya kadar zamana” ifadeleri var. Hazzın girdabına düşen ânı yaşayanlar korkusu burada da görünüyor.

2024 şiarında sertleşme başlıyor. Sadakatte zayıflayanlara, “Veyl (yazıklar) olsun onlara ki” diyor. Sonra sırasıyla sabır, metanet ve teslimiyet, cehd (gayret) ile feth var. (Feth, fetih mi yoksa üstün anlamına gelen fetha mı tam anlaşılamıyor. Metnin içinde ikisi de uyuyor).

Ey batıla veyl edip sabrı ve sebâtı kuşanan … davamızın ÖNDERLERİ … Asırlardan bu yana süregelen şanlı mücadelemize sadık kalmak, devraldığımız şerefli bayrağı yarınlarımıza taşımak asli vazifemizdir… diline, mezhebine, ırkına bakmadan her bir Müslümanı kardeş bileceğiz. Irkçılığı ve düşmanlığı ayaklarımızın altında ezeceğiz… Sadakatimizi sürdüreceğiz imam hatip davasını yaşayan bilince … Hayallerimize sadık kalacak ve yeni bir dünya inşa edeceğiz … Süflî esintilere kurban olmayacak, ayaklarımızı sabit kılacağız.”

İdeolojinin prangasındaki Türk çocukları

Seslendiklerinin tamamı da Türk çocukları. Fakat şiarımız dedikleri bildirilerde tamamen Arap kültürü ve tarihi hâkim. Kimlik bunalımında olduklarını düşünmek çok da yanlış olmaz. Dolayısıyla hakikatle savaşan ideolojik baskı altında eziliyorlar.

O çocuklar toplumdan soyutlanarak da yaşamıyorlar. Mahalledeki komşusunda, top oynadığı arkadaşında, sırrını paylaştığı dostunda ya da içini kıpır kıpır ettiren ilk aşkında kendisine sağlanan imkanların olmadığını da görüyorlar.

Artık bilgiye çok çabuk ulaşabiliyor. O bilgiler kendisine söylenenlerin hayat bulmadığını da anlatıyor. İdeolojik kalıplar içindeyken hakikate karşı sorumluluk hissetmediklerini mi düşünmeliyiz?

Sadece başka okullarda ya da diğer mahallelerde de değil, kendi kapalı gettolarında bile ayrıcalıklı bir yaşamın olduğunu fark etmiyorlar mı dersiniz?

Bu kadar ayrıcalıklı yaşamda adaletin yokluğu onları rahatsız etmiyor mu sanıyorsunuz?

Düşman dediğiniz medeniyetin ürettiği bilgiyi kullanarak düşmanlığın tahkim edilmeye çalışıldığındaki tezatı sorgulamıyorlar mı acaba?

Elbette fark ediyorlar, elbette rahatsızlar, elbette düşünüyorlar ve elbette sorguluyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 Eğitim Vizyonunu açıklarken, “(…) eğitimde bir yanlış yapıldığında nesiller, asırlar kaybedilir. Bunun için attığımız her adımı dikkatle hesaplamak, düşünmek, tartmak, analiz etmek ve ondan sonra hayata geçirmek zorundayız[2]demişti. Kaybettiklerimiz artık çok görünür hâle geldi.

Artık çocukları rahat bırakma zamanıdır.

Devam edecek…

 

 

 

[1] Hakan Paksoy, Türkiye’nin Rotası, s 157-162, Ey İmam Hatiplilik Ruhu! Geldiysen Üç Defa Vur

https://millidusunce.com/misak/ey-imam-hatiplilik-ruhu-geldiysen-uc-sefer-vur/

[2] Hakan Paksoy, Türkiye’nin Rotası, s 163-168, İmam Hatiplilik Ruhu ve Andımız https://millidusunce.com/misak/imam-hatiplilik-ruhu-ve-andimiz/

 

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı