Devlet Bahçeli Ülkücü Şehitleri Anma Gününde, Kızılcahamam’da “Yeni bir millî kimlik … tebarüz (belirmek, görünmek H.P) etmektedir.” cümlesini kurdu. Bayram ziyareti için gittiği Alparslan Türkeş’in mezarında da “kurucu anayasa anlayışı”ndan bahsetti (7 Haziran 2025). Bunları da terörsüz Türkiye için konuştuğunu söylüyor.
Terörsüz Türkiye efsunlu bir söylem. Yeni de çok cezbedici. Bu sihirli kelime ve kavramlar birer altın kadeh. Hani zehri altın kadehte verirlermiş ya, işte o.
En çok merak edilen de Bahçeli’nin bunu niçin yaptığı. Ancak niçinden ziyade, sonuçlarının Türk milletinin geleceğini nasıl etkileyeceği. Evet, geleceği anlamaya çalışalım.
Gelecek bir gün gelecek
“Gelin, Türkiye Yüzyılını yeni bir millî mutabakat zemini haline dönüştürelim.” Cumhur İttifakı Türkiye Yüzyılı belgesinden, 28 Ekim 2022. Artık millî mutabakatımız yok. Olan da işe yaramıyor zaten. Yenisini kuralım diyorlar. Aksi takdirde…
“Cemiyet ve medeniyetler buhranlara uğradıktan sonra ya dengeyi tekrar bulur, yahut bunların çöküşü mukadder olur.” Bu ifade Cumhuriyet tarihinin kırılma günlerinden birisi olan 22 Ekim 2024’te TBMM’de söylendi. Sahibi de Devlet Bahçeli. En başta parmak sallanıyor.
Aynı konuşmada, “Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir, ama kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir … Esasen hiçbir taviz, hiçbir geri adım teröristi doyurmayacak, tatmin etmeyecektir.” cümleleri de var.
Bu konuşmada Bahçeli’nin, sonradan “kurucu önder” sıfatını verdiği bebek katiline, “gel TBMM’de konuş” çağrısı Türk milletinin malumu.
22 Ekim kara gününden itibaren Bahçeli’nin konuşmalarından nirengi cümleleri alt alta sıralayalım.
2025’e girerken yazılı yeni yıl açıklamasından: “Büyük çapta Türk-Kürt kardeşliğiyle inşa ve ihya edilen Türk milleti kimliği yeni yüzyılın demokratik itibarı, haysiyet ve hürriyet timsali olmayı hak etmektedir.”
Mevcut Türk tanımı, vatandaşlık bağıyla oluşan ve herkesin Türk olduğunu hükmeden siyasi ve sosyolojik bir kimlik. Devletin sahibinin kimliği. Başka bir deyişle egemenliğin sahibinin adı. Devlet ve egemenlik grupların kardeşliği, ortaklığı, birlikteliği üzerine kurulmuş değil. Yani bu cümle masum gibi görülmekle birlikte, yeni bir Türk milleti kimliğinin oluşturulmak istendiğini işaret ediyor.
Peki, bu yeni kimlik nasıl oluşacak? Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına bakmaya devam edelim.
Çalma el kapısını el ucuyla…
“Şam’da tezahür eden geçiş hükümetinin ilerleyen aylarda geçici yönetimi kurması, Suriye’de yaşayan her kesimi ve herkesi bir ve eşit telakki etmesi, bu ülkenin derlenip toparlanmasının ana dinamiğini oluşturacaktır.” Bu ifade de yeni yıl mesajından.
Başka bir ipucu. 2025’in ilk MGK toplantısı 22 Ocak’ta yapıldı. Toplantı sonrasında yapılan açıklamanın dördüncü maddesi: “Suriye’deki yeni yönetimin; devletin egemenliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ile ülkedeki tüm etnik, dinî ve mezhebî grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması hususundaki iradesine, Suriye’nin yeniden inşasına, Suriye halkının huzur ve refaha kavuşmasına tam destek verileceği bir kez daha teyit edilmiştir.” diyordu.
Her iki açıklamadaki Suriye yerine Türkiye yazıp okunduğunda, yeni Türk milleti kimliği biraz daha belirginleşiyor. 22 Ekim’deki tarihin kırıldığı konuşmadaki “kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir” cümlesiyle ne kadar da uyuşuyor (!) değil mi?
Bebek katili bölücü başının desteklediği, Erdoğan ve Bahçeli’nin yeni paradigması daha da açığa çıkıyor.
Cehennemin yoluna döşenen taşlar
En başta bahsettiğimiz, “Gelin, Türkiye Yüzyılını yeni bir millî mutabakat zemini” ifadesine tekrar bakalım. Eski artık işimizi görmüyor diyorlar. Peki, yenisi nasıl olacak?
“Kimlik siyasetini öne çıkarmak yerine kapsayıcı Türk vatandaşlığı üzerinde mutabakat” ve “ya silah ya siyaset yönündeki tercihlerin ortaya konulacağı” bir Türkiye’den bahsediliyor. Bu ifadeler, Bahçeli’nin Türkgün Gazetesine yaptığı açıklamadan (2 Nisan 2025).
Aynı açıklamada, “Farklı toplumsal kesimlerin, inanç gruplarının ve etnik kimliklerin siyasal sistemde temsil edilmesini sağlamak.” ve “Siyasal sistemin adil ve kapsayıcı olabilmesi için farklı toplumsal kesimlerin parlamentoda, yerel yönetimlerde ve karar alma mekanizmalarında yeterince yer alması gerekir.” cümleleri de var.
“Yeni millî mutabakat” etnik kimliklerine ve inanç gruplarına statü tanınması anlamına geldiği ne kadar açık değil mi? bunun da nasıl olacağı Merhum Türkeş’in mezarı başındaki açıklamasında ortaya çıkyor.
“Darbeler anayasası yok edilmeli. Millî iradeye dayalı siyasi partilerin hepsinin düşüncesi alınarak bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir.”
Sadece bu ifadeler bile Türkiye’nin nasıl bir yere götürülmeye çalışıldığını anlatmaya yetecek güçte. Kurucu anayasa anlayışı ile yapılacak anayasa, yeni bir devleti işaret ediyor. Yeni, eskisinin ortadan kalkması demektir. Aksi takdirde yeni olmaz. O zaman Türklerin devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ortadan kalkacak yerine bir yenisi gelecek demektir.
Yenisi mi? Sahiplerinin yeniden belirleneceği, etnik ve inanç gruplarının ortaklık devletidir. Hayırdır, kimin malını paylaşıyorsunuz? Bu devlet de egemenlik de bize, çocuklarımıza devretmek üzere emanet değil mi?
Bütün bunlar yanlış çıkarsa ben ve benim gibi düşünenler sadece özür dileseler yeter. Ama haklı çıkarsak bütün bunları savunanlar ve destekleyenler Türk tarihine hain olarak geçerler. Bedelini de sadece kendileri değil, çocukları ve torunları da ödemeye devam ederler.