Okullar açıldı. Eğitimin içinde bulunduğu durum içler acısı. Bütün paydaşlar bulundukları yerden bakıyor!
Veli çocuğum iyi eğitim alsın ama cebinden daha az para çıksın istiyor.
Okul yöneticileri öğrencilerin sağlıklı bir ortamda öğretim görebilmeleri için yeterli personel istihdamı, öğretimsel ihtiyaçları karşılayabilmek için kaynak yaratabilmenin çarelerini arıyor.
Öğretmen ekonomik sıkıntıları içinde debelenirken bir yandan da çaresiz çocukların dertleriyle dertleniyor, onların sorunlarına derman olmaya çalışıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)ise gönderdiği ödenekle bütün ihtiyaçlarını karşıladığı izlenimini vermek istiyor.
Okulların açılması öncesinde yapılması gereken boya, tadilat ve insan gücü ihtiyaçları konusunda okul yönetimlerini tek başına bırakan MEBokulların açılmasına kısa bir süre kala ‘temizlik ve kırtasiye ödeneği’ adı altında ihtiyacı karşılamaktan uzak bir miktar ödeneği okulların hesaplarına yatırdı ve “Öğrenci kayıtları esnasında kayıt parası veya başka ad altında zorunlu ücret alınmayacak” talimatını verdi. Sözün özü “Ne şiş yansın ne kebap!” Ama yanıyor işte. Hem de öyle bir yanıyor ki önünde ne varsa kasıp kavuruyor. Bu yangın umutları, geleceği yok ediyor. Bu yangın pırıl pırıl çocuklarımızın geleceğini kül ediyor!
Şimdi efendim öğrenci mevcudu bine yakın okullara gönderilen ‘kırtasiye ve temizlik ödeneği’ 50 bin lira gibi bir rakam,varın öğrenci başına düşen miktarı siz hesaplayın. Bu ödeneğin neye göre belirlendiği, bazı okullara çok bazı okullara azödenek gönderildiği yönünde serzenişler var.Bu konuda en doğru açıklamayı sanıyorum MEB yapacaktır, yapmalıdır da. Zira okulların eğitim öğretim yılı başı ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun bu ödeneğin neye göre belirlendiğini eğitimin tüm paydaşlarının öğrenmeye hakkı var diye düşünüyorum.
Bin öğrencili bir okul düşünün koridorların, tuvalet ve lavaboların temizlenme sıklığı ve bunun için gerekli malzeme ve insan kaynağını düşünün, gönderilen ödenekle bu mümkün mü?
Yoksa çocuklarımız (geleceğimiz) bu kadar önemsiz mi?
Bakın İŞKUR tarafından okullara gönderilen personel okullar için bir nefesti. Ancak bu konuda yeni bir uygulama başlatıldı. Daha önce bu personele haftalık 5 gün ücret ödeniyor iken, bu yıl 3 gün ödenecek. Ödenecek ücretmiktarı 8-9 bin lira, yani asgari ücretin yarısı kadar. Allah aşkına bu ücretle kendini kim bağlar ve gelir okulda çalışır? Çalışmıyor da zaten. Bu uygulama ile yeni eğitim öğretim döneminin en önemli sorununu okulların temizliği ve güvenlik sorunu oluşturacaktır.
Bir de ilk ders konusu var!
İlk ders Gazze’den. Çanakkale’de işin içine katılmış, katılmış ya amaç aynı “Ne şiş yansın ne kebap.”
“Gazze’den Çanakkale’ye vatan sevgisi.”
Gazze Filistinlilerin vatanıdır. Elbette Filistin halkının yaşadıklarını, Gazze’de ki katliamı hepimiz kınıyoruz, insan olarak içimiz kanıyor. İsrail faşizmine karşıyız ama Gazze’yi Çanakkale ile bir tutup vatan toprağı olarak kodlatmaya çalışmak ümmetçiliktir. Gazze Filistinlilerin vatanıdır ve onların vatan bütünlüklerine saygımız sonsuzdur. Ama Çanakkale bizim vatanımızdır ve milli mücadelemizin önsözüdür. Eğitime ideolojisini katmak, yeni bir tarih yazmaya çalışmak kabul edilemez.
Okulların açıldığı gün okulda sırasında olması gereken bir yavrumuz “Narin” tabutu üzerindeki gelinlik ile taşındı mezarına.
Bebeklikten henüz çıkmış bir yavrunun tabutu üzerine gelinlik ne anlama geliyor?
Bu feodalizmin kız çocuklarına biçtiği roldür. Çocuk gelin algısının beyinlere nakşedilmesidir. Narin okul çağında bir çocuktu ve olsa olsa tabutunun üzerine okul kıyafetinin konulması uygun olurdu.
Narin feodalizmin kurbanıdır. Çünkü yaşadığı coğrafyada -köyünde- topraklar bir ailenin tekelindedir ve bütün kararlar o aile tarafından verilmektedir. Narin’in öldürülmesiyle yaşam hakkının da buna dahil olduğunu bir kez daha yaşadık.
Bu olayla ilgili yaşananların yaşanmamasının yolu toprak reformuydu ve bu yolu bizlere büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk göstermişti. Toprak reformu hiçbir zaman uygulanamadı çünkü feodalizmin meclisteki temsilcileri bunu engelledi. Ülkemizin ihtiyaçlarına uygun olarak üretilmiş eğitimde kalkınmanın öncüsü bir model olan Köy Enstitülerinin kapatılması da feodalizmin temsilcilerinin marifetidir. Ne acıdır ki Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı sonrasında Köy Enstitüleri siyasete kurban etmiştir. Bugün de feodalizmin kurbanları mevcuttur ve yavrumuz Narin o kurbanlardan biridir. Eğer toprak reformu gerçekleşebilmiş olsaydı biz bugün bu ilkel cinayeti konuşmayacaktık. Narin’in köyünde yaşayan ve tek bir kelime bile söylemeyen ama eminim yürekleri isyanda olan köylüler suskun kalmayacaktı.
Bu yüzden feodalizmin biçtiği rolleri yırtıp atmalıyız, gericiliği boğmalıyız!
Her yönüyle çürütülmekte olan ülkemizin bu karanlığı aşması için silkinip kendimize gelmemiz gerekiyor. Eğitimimiz piyasacı, ezberci, sınavcı bir yapı ile hizmet olmaktan çıkarıldı.Bu karanlığı aşmamızın yolu “Yeniden Atatürk Cumhuriyeti” dir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: