Abdullah Öcalan için af mı geliyor? | Prof.Dr. Gülümser Heper Yazdı

Abdullah Öcalan için af mı geliyor? | Prof.Dr. Gülümser Heper Yazdı
Yayınlama: 22.06.2023 20:49
A+
A-

Yıllardır PKK Terör Örgütü ve siyasi uzantısı HDP üzerinden siyaset üreten hükümet İmralı’da bizzat Abdullah Öcalan ile görüşerek, İmralı’nın terörist yapıya talimatlar vermesine aracılık etmiştir. Bu görüşmeler Abdullah Öcalan’ı meşru bir konuma yükseltmiş ve hapislik sürecinde devam eden terör örgütü yöneticiliği konumundan yargılanmasının önünü kapatmıştır. AİHM’in kendi çerçevesinde bakarak verdiği kararları sorgulatamaz hale getirmiştir. Hükümetin bir terör örgütü lideri ve ekibiyle masaya oturması bir suçtur. Bu suçtan yargılanması kararı tarihsel bir olgudur.

1. PKK terör örgütü lideri Öcalan 15 Şubat 1999 yılında Kenya’da yakalandı.

2. Yakalandığı 15 Şubat 1999 tarihine kadar işlemiş olduğu “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan” açılan davada ölüm cezasına çarptırıldı.

3. Ölüm cezalarının ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çevrilmesi nedeniyle Öcalan’ın cezası da 2002 yılında mahkeme kararıyla ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çevrildi.

4. Ülkemizde terör suçları nedeniyle ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılanların koşullu salıverme hakları bulun Bu cezaya çarptırılanların ölene kadar cezaevinde kalmaları gerekiyor. Bu gibi düzenlemeler başka ülkelerde de söz konusu.

5. Çağdaş ceza hukukunda cezalandırma ile güdülen amaç, bir kişi ne tür suç işlerse işlesin asla öç almak değil. Kişinin orantılı biçimde cezalandırılması, bunun sonucunda iyileştirilmesi ve her durumda topluma yeniden kazandırması gerekiyor. İşte bu nedenle çağdaş ceza hukukunda artık ölüm cezaları söz konusu değil.

6. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 2010 yılında İngiltere (Birleşik Krallık) hakkında verdiği Winter kararında, koşullu salıverme hakkı tanınmayan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarının da, bu cezaların kişileri toplumdan tamamen koparması nedeniyle, “fiilen ölüm cezası” niteliğinde olduğunu söyledi. İHAM bu kararında, işlenen suç ne olursa olsun kişinin, cezaevinden çıkabilmeyi umut edebilme hakkının, “umut hakkının” olabilmesi gerektiğini belirtti.

7. Winter kararı gereği artık çağdaş ceza hukukunda ölüm cezalarının kaldırılması sonrasında fiilen bu sonucu doğuran ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarının da söz konusu olmaması gerekiyor. Yani işlediği suç ne olursa olsun her mahkümün cezaevinden çıkabilme konusunda bir umut hakkı söz konusu.

8. Koşullu salıverilmeden yararlanma koşulları yasalarımızda düzenleniyor. İHAM’da bu kararında umut hakkının asgari koşullarını ortaya koymuş durumda.

9. İHAM bu kararında, koşullu salıverme hakkı tanınmayan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alan bir kişiye, en çok 25 yılda cezaevinden çıkabilme hakkının söz konusu olabilmesi gerektiğini belirtti.

10. İHAM yine bu kararında, cezaevinde en geç 25 yıl dolmadan önce, 25 yıla varmadan en az yılda bir kez mahkeme tarafından mahkümun durumun gözden geçirilmesini, olumlu durumu saptandığında da koşullu salıverilmesi gerektiğini söyledi. Olumlu durum söz konusu değilse, 25 yıldan sonra bile mahkemenin bu incelemesini en geç yılda bir kez yaparak sürdürmesi gerekiyor.

11. İHAM’ın kararları Winter kararından sonra da aynı şekilde sürdürüyor.

12. Anayasadaki ölüm cezası yasağı nedeniyle Türkiye’nin Anayasa’yı değiştirmeden ölüm cezasını getirmesi söz konusu değil. Anayasayı değiştirip ölüm cezasını getirmek demek, çağdaş dünyadan kopmak gerek.

13. Artık İHAM kararını gözetince, değil ölüm cezası, koşullu salıverme hakkının olmadığı ağırlaştırılmış bir ömür boyu hapis cezası da olanaklı değil.

14. Türkiye’nin yasalarını değiştirip, koşullu salıverme hakkının tanınmadığı ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarında da, umut hakkını, bu hak nedeniyle koşullu salıverme hakkını tanıması gerekiyor. Kaldı ki, Anayasa’nın 90/son maddesinde, temel haklara ilişkin yasalarla uluslararası sözleşmelerin çatışması nedeniyle uluslararası sözleşme hükümlerine üstünlük tanınması gerektiği ifade edilmekle, bu anayasa hükmü nedeniyle, bir yasa değişikliğine bile gitmeden Türkiye’de mahkemelerin kararlarıyla umut hakkını tanıması ve uygulaması hukuksal bir zorunluluk.

15. İşte çağdaş ceza hukukunda artık ölüm cezası yok. İşte çağdaş ceza hukukunda ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezalarında artık koşullu salıvermeyi “umut hakkı” var. İşte çağdaş ceza hukukunda diğer özgürlüğü bağlayıcı cezalarda da zaten bildiğimiz koşullu salıverme hakkı var.

16. Öcalan aldığı cezadan sonra, İHAM’a başvurduğunda, İHAM 2 nci Dairesi 2014 yılında oybirliği ile aldığı kararda, Öcalan hakkında da mahküm olduğu ceza nedeniyle koşullu salıverme hakkı tanınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine de karar Türkiye’nin bu konuda yaptığı itiraz aynı yıl İHAM Büyük Dairesi tarafından reddedildi.

17. Garip olan bu kararlar değil. Garip olanlar ne mi derseniz;

18. Çağdaş ceza hukukunda varlığı kabul edilen umut hakkını Türkiye’de hiçbir siyasi parti ağzına almış değil.

19. Siyasi partiler, bu durumu görmezden, duymazdan geliyor.

20. Umut hakkı, hukuk dünyasında önemli çalışmalara konu değil.

21. Cezaevinde suç işleyen Öcalan hakkında, bu konularda işlem yapılmadığı için Türkiye’de, İHAM kararını gözetince umut hakkı nedeniyle Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde yakalandığını esas aldığımızda, Öcalan’ın en geç 15 Şubat 2024 tarihinde koşullu salıverilmesi gündeme gelecek.

22. Öcalan’ın, cezaevinde aykırı bir durumu söz konusu değilse, en geç bu tarihte mahkeme kararıyla koşullu salıverilmesi gerekecek. Aksi durumda Öcalan’ın yeni başvurularında Türkiye Öcalan’a tazminat ödeyeceği gibi, Avrupa Konseyi’nin de bu konuda veya benzer durumdaki mahkümlar için Türkiye’ye yaptırımlar uygulaması gündeme gelecek.

23. İktidar, bu konuyu özellikle gündem dışı tutuyor neden mi dersiniz?

24. Öcalan, 1999 yılına kadar sınır ötesinde ve tepesine bomba düşecek korkusu altında örgütünü yönetti. Daha sonra yakalandı, yargılandı, mahküm oldu ve cezasının infazına başlandı.

25. 1999 yılına kadar sınır ötesinde bulunan bir terör örgütü liderinin, bir hukuk devleti olan Türkiye’de cezaevine alınması demek, devletin egemenlik alanı içine sokulması, örgüt ile bağının koparılması demek.

26. Öcalan’ın cezasının infazına başlandıktan daha sonraki dönemde, örgütü PKK ile arasındaki bağın tekrar sağlandığı, Öcalan’ın sınır ötesindeki PKK’yı kendisi cezaevinde iken, sağlanan bu koşullar nedeniyle yönetmeye başladığını, bizzat İHAM 2 nci Dairesi’nin söz konusu kararının 109 uncu paragrafında bile açıkça söylüyor. Bunun böyle olduğunu Türkiye’de zaten herkes biliyor.

27. Adına ister açılım, ister çözüm, ister Oslo, ister ne süreci denirse densin, kapsamında bunlar dahil ne bulunursa bulunsun, bir terör örgütü ile devlet masaya oturmaz. Terör örgütü hakkında soruşturma açılır, böyle bir durumda örgüt mensupları ile ilgili var ise etkin pişmanlık ile ilgili hükümler uygulanır. Aksi durum terörle iştirak ve işbirliği anlamına gelir ki, bu da ilgili kişiler için sorumluluk doğurur.

28. 1982 Anayasasının geçici 15 nci maddesinin darbecilere sorumsuzluk getiren hükmünün geçerli olmadığı kabul edilip darbeciler yargılandı. Çözüm süreci ile ilgili mevzuatta aynı şekilde bir hüküm getirildi. O hükmün de hukuken değeri bulunmuyor.

29. Cezaevlerinden hükümetin sorumlu olması nedeniyle, bir terör örgütü liderinin cezaevinden çözüm süreci dahil, cezaevinde bulunduğu dönemde terör örgütünü yönetmesi demek, iktidarın ona o ortamı sağlaması, onun terör örgütü ile bağının koparılmaması anlamına geliyor.

30. Kandil’de tepesine her an bomba düşecek korkusu altında örgütünü yöneten Öcalan, artık can güvenliği sorunu yaşamadan can güvenliği sağlanarak cezaevinden örgüt yönetiyor. Dünyada bunun yaşandığı başka bir hukuk devleti söz konusu olamaz.

Bunun hukuken anlamı, cezaevinden sorumlu olan hükümetin, o terör örgütü liderine o ortamı yaratması, yardım ve yataklık etmesi, yani iştirak içinde olmasıdır.

31. Konuya dönersek, cezaevinden örgütü yönetmek suç.

32. Öcalan kuşkusuz 1999 öncesi eylemleri için yargılandı. 1999 sonrası herhangi bir eylem için yargılanmış değil.

33. Öcalan’ın şu tabloda da 2024 yılında umut hakkı nedeniyle koşullu salıverilmesi açıkça ortada.
34. İHAM kararında bile Öcalan’ın tekrar örgüt ile bağını kurduğu ifade ediliyor.

35. Yani 1999’dan bu güne kadar ki eylemleri nedeniyle Öcalan’ın örgütü yönetmek nedeniyle, yeni bir soruşturma açılarak yargılanması ve bu eylemin karşılığı olan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alması gerekiyor.

36. Böyle bir ceza alması durumunda da 2024’te tahliyesi değil bu alacağı yeni cezanın infazına başlanılacak.

37. Yani 2024’ten sonra 1949 doğumlu Öcalan için, bir 25 yıl daha ceza söz konusu olacak.

38. Öcalan hakkındaki yeni bir yargılama demek, ona cezaevinde bu koşulları sağlayan, AKP iktidarı bürokratlarının, AKP Adalet Bakanlarının, AKP başbakanların da Öcalan’ın suçuna iştirakten yargılanması demek.

39. Onların Öcalan’ın eylemine iştirakı olmadan, Öcalan’ın cezaevinden böyle bir suç işleyebilmesi söz konusu değil.

40. Umut hakkı Türkiye’de de ister yasa değişikliği olsun ister olmasın İHAM kararı gereği Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca mahkemelerce eninde sonunda uygulanacak.

41. AKP ve MHP gündem saptırarak ölüm cezası tartışması yaratıyorlar.

42. Öcalan hakkında ikinci bir soruşturmayı ağızlarına almıyorlar.

43. Yargı onlardan bağımsız hareket edemeyince, yargıda da bir cumhur ittifakı olunca, ağızlarına alsalar 2024’te koşullu salıverme durumu söz konusu olmayacak.

44. Yargı bağımsız olmayınca, onlar ağızlarına almadıkça yargı bu konuya el süremiyor.

45. Yargı el sürse Öcalan ile birlikte iktidarın sorumluluğu gündeme gelecek.

46. İşin ilginci konuyu cumhur ittifakı yanında hiçbir siyasi partinin de gündeme getirmemesi.

Kaynak: HABERERK

26 Ağustos 1964 tarihinde Sivas’ta doğdum. Sivas’ın yerli bir ailesinin evladıyım. Baba tarafım Bezirci Mahallesi; Ana tarafım Çavuşbaşı Mahallesinde yerleşmiş. İlkokulu Ülkü İlkokulunda okudum. Ülkü İlkokulunu Cumhuriyet Türkiyesi’nin nadide kadın müdiresi olan Handan Hanım’ın zamanında tamamladım. Ortaokulu 4 Eylül Ortaokulunda okudum. Liseyi ise Türkiye çapında bir öğretim yuvası olan Sivas Lisesinde tamamladım. Üniversite eğitimimi yine Sivas’ta aldım. 1987’de Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni (CUTF) fakülte birincisi olarak bitirdim. Zorunlu hizmetimin ardından C.Ü.T.F. de İç Hastalıkları Ana Bilim Dalında araştırma görevlisi olarak atandım. Sivas’ta 1989’da Kronik Böbrek Hastaları Derneğini kurdum ve Sivas’tan ayrılıncaya kadar dernek başkanlığını yürüttüm. 1993’de İç Hastalıkları Uzmanı oldum. 1993’de ikinci bir ihtisas yapmayı zorunlu bularak Sivas’tan ayrıldım. Kalp ve Damar Hastalıkları eğitimi konusunda Türkiye’nin nadide hastanesi olan Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde Kardiyoloji İhtisasına başladım ve 1995’de ihtisasımı tamamladım. Hemen ardından S.S.K. Dış Kapı Eğitim Araştırma Hastanesinde Uzman Dr olarak çalışmaya başladım. Aynı yıl S.S.K.’nun İhtisas Hastanesine geçiş yaptım ve Kardiyoloji Bölümü birimlerinin kurulmasında birim idari amiri olarak aktif görevler üstlendim. 2003 yılında Kardiyoloji Doçenti oldum. 2006’da İngiltere’de altı ay dil okulunda üst seviyede konuşma İngilizcesi eğitimi aldım. Şubat 2008’de Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Bölümü’nde Doçent ünvanı ile çalışmaya başladım. Ekim 2008’de aynı Üniversite’de Profesör oldum. 2008 yılından itibaren 3 yıl Kardiyoloji bölüm başkanlığı görevini üstlendim. 2011 de AİBÜ Kardiyoloji Bölümünden ayrıldım ve halen Ankara’da bir özel hastanede çalışmaktayım. 1993’den itibaren Girişimsel ve Klinik Kardiyolog olarak çalışmaktayım. Girişimsel Kardiyolojinin hemen tüm alanlarında yüksek klinik tecrübem vardır. AİBÜ bir önceki dönem Rektörlüğü’nün talebi üzerine Kardiyak Rehabilitasyon Hastanesi Projesi yaptım. Kardiyak Rehabilitasyon Hastanesi klinik ve idari çalışma ilkeleri üzerine tecrübem vardır. Dünyada ve Türkiye’de Koruyucu Sağlık Sistemi Politikalarının yerleştirilmesi amaçlı halkımıza, hekimlere ve çeşitli sivil toplum örgütlerine sunumlar gerçekleştirdim. Doç. Dr. Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisinin kurucu üyesi ve MKYK üyeliğini de yapmış olup partinin Sağlık Programlarının oluşmasında öncülük ettim. Edebiyat ilgi alanımdadır. Halen edebiyat alanında yayınlanmış bir hikaye kitabım bulunmaktadır. Şu anda ülkemizde yerleşmiş sağlık sisteminin ve politikaların eleştirildiği ve halkçı sağlık politikalarının sınırlarının belirlendiği kolektif bir çalışma olan “Tıp Bu Değil 1 ve 2” isimli kitapta iki bölümüm mevcuttur. İnceleme halinde “Ben, İbni Sina” isimli bir kurgu romanım mevcuttur. İnternet Gazeteciliği yapan bazı gazetelerin yazarları arasındayım ve düzenli siyasi makaleler yazmaktayım. Bir erkek çocuk annesiyim.