Ankara saylep faciası – 1957…Yusuf İpekli Yazdı

Ankara saylep faciası – 1957…Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 22.12.2024 16:13
A+
A-

Üzerine hemen hemen bütün düşünürlerin söz söylediği, sayfalarca kitap yazdığı, zaman zaman hepimizin yerli yersiz tartıştığımız şu “güven” oluşmayınca, hayat kelimenin tam anlamıyla zindana dönüşüyor.

Güvensizlik anayı oğuldan, eşleri birbirinden, atı arpadan ayıran bir büyük unsur.

Güvensizlik yüzünden yıkılan yuvalar, işlenen cinayetler, heba edilen zaman, harcanan paranın haddi hesabı yok.

Tarihin sayfaları güvensizlik nedeniyle oluşan felaketlerle dolu değil mi?

Öyleyse, içinde çok önemli dersler barındıran hatıralardan yola çıkarak şu acı örneği tarihin tanıklığında buyurun birlikte okuyalım.

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi sonucu yüz binlerce genç tutuklanmış, onlarca delikanlı idam edilmiş, mal varlıklarına el konulan siyasi partiler kapatılmış, özellikle DİSK gibi, TÖB- DER gibi sol oluşumların mal varlıklarına el konulmuş, zamanın siyasi parti liderleri zorunlu ikamete tabi tutulmakla kalmayıp on yıl siyasi yasak kapsamına alınmıştı. Binlerce memur 1402 sayılı yasa nedeniyle meslekten ihraç edilmiş, mesela öğretmenlerin köy derneğine bile üye olmaları akıl dışı yasaklarla engellenmişti. Ecevit bir bahane ile tutuklanmış, Demirel önce Hamzakoy, sonra Zincirbozan’a gönderilmiş, Türkeş devletin himayesi altında bir evde saklanmış, Erbakan ilkin İzmir’de zorunlu ikamete tabi tutulup sonra tutuklanmıştı.

Muhabirler ortalıkta cirit atıyordu. Güven sıfırlanmıştı.

Faşist darbenin üzerinden yedi yıl geçmişti ki, özellikle siyasi yasaklarla ilgili referandum kararı alındı.

Dönemin başbakanı takunyalılarıyla ünlenen ANAP’ın Genel Başkanı Turgut Özal’dı.

Özal, siyasi yasakların kalkmaması için devlet olanaklarını da kullanarak büyük bir kampanya yaptı.

Sonunda referandum geldi çattı.

Tarih, 6 Eylül 1987.

Henüz çiçeği burnunda, 2,5 yıllık bir öğretmendim.

Seçim tecrübem olmasına karşın sandık deneyimi olmayan biri olduğum halde bu referandumda sandık başkanı olarak görev aldım.

Görev yerim, yerini araya araya zor bulduğum, sanayi bölgesi içinde kaldığı için sandık kurulacak kapalı bir mekanın dahi olmadığı, Ankara ili Altındağ ilçesi Kazıkiçi Bostanlar (İskitler) Mahallesiydi.

Siyasi yasakların kaldırılmasıyla ilgili halk oylamasını (referandumu) başlattık.

Hepi topu elli altmış seçmenin yer aldığı referandum benim açımdan erken bitti.

Sandık başı görevlisi olanlarla söz sözü, sohbet sohbeti açtığı için zaman akıp gidiyordu.

Bir ara yetmiş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim biri gelip oturdu.

Sordum; Kazıkiçi Bostanlar ne demek? İsmin manası nedir? Burada daha çok kimler, nereliler ikamet eder?

Adam, bildiklerini anlatıyordu ki, birden kızarıp bozarmaya başladı.

Dinle oğul diyerek devam etti.

“Bundan yirmi yıl kadar önceydi. 957 yılı. Güllük gülistanlık bir gündü. Herkes işinde gücündeydi. Aha şuraların hepsi bağ, bahçe. Erik ağaçları, elma ağaçları, armut, ayva ağaçları, incir ağaçları… Çoluk çocuk sabahtan akşama kadar oynar gülerdi. Kapı filan kitlemezdik. Konu komşu şen şakrak vakit geçirirdik. Hani bura Ulus’a bir, Dışkapı’ya iki adım ya, İnönü ile akraba gibiydik. Kemal Paşa’yı bile bikaç kere gördüm. Ürüzgarlı sokaktaydı onlar. Bayramlaşmaya giderdik. Neyse oğul o gün Elmadağ’ın üstü birden bire zifiri bir karanlık geceye döndü. Cehennem karanlığı Ankara’ya doğru koşar adım yaklaştıkça korkudan evlere girip kapıları kitledik. Gök yarıldı sanki yere iniyor. Şimşekler bir çakıyor, bir sönüyor. Biraz sonra buralara da bir yağmur geldi ki sorma. Çatılarda kiremit, yerde taş,  toprak koymadı. Bentderesi’ne aşağı gelen sel önüne ne gelirse alıp gidiyor. Sel ta buralara kadar geldi çattı. Bir çamur yığıldı, bir çamur yığıldı yaşamak lazım. Büyük bir felaketti. Allah bir daha böyle bir afat yaşatmasın.”

İyi de niye yazdım bunları, şunun için…

Bugün bir arkadaşım ANKARA SAYLEP FACİASI – 1957 başlıklı bir video gönderdi.

Videoyu izlerken 06 Eylül 1987 yılına gittim, geldim.

Olay, bizim sandık başı misafirimizin anlattığı hadise olup 11 Eylül 1957 tarihinde yaşanmış.

11 Eylül günü gecekondu mahallesi olan Mamak, Kayaş, Saimekadın, Gülveren bölgesinde alçak uçuş yapan uçaklar halkı uyarmaktadır. “Bir kaç saat içinde bölgeye Elmadağ üzerinde oluşacak dolu yağışı sebebiyle büyük bir sel geleceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle evlerinizi terk ederek güvenli, yüksek yerlere çıkmanız hayati önem arz etmektedir. Halkımızın gerekli önlemi alması özellikle rica olunur.”

Anonslar aralıksız devam ededursun gecekondu halkı evlerimizi yıkacaklar, arsalarımızı elimizden alacaklar korkusuyla evlerine kapanır. Kapıları kilitlemekle kalmaz, kapıların arkasına ne bulurlarsa yığarlar.

Çünkü zamanın hükümetine güvenmeyen halk çaresiz bir biçimde bekleyişe geçer.

O arada Elmadağ’a ceviz büyüklüğünde yağan dolu bir metreye kadar ulaşır. Sel  Lalahan’ı hemen hemen ortadan kaldırıp Kayaş’a doğru ilerler. Mamak’ı silip süpüren sel Saimekadını devirip Bentderesi’nden ilerleyerek İskitler’e kadar etkisi altına alır.

Özellikle dere ağızlarına, dere yataklarına yaptırılan gecekondular yerle bir olur. Evlerde bulunanlar malesef çamura batar kalır. Gece karanlığında çaresiz kalan hükümet 12 Eylül 957 sabahının ilk ışıklarıyla da kendine gelemez. Numune, Cebeci, Gülhane hastanelerine her üç dakikada bir cesedin geldiğini bile dikkate almadan ölü sayısını onlarla, yirmilerle ifade eder. Oysa Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes çamur deryası nedeniyle olay yerine dahi ulaşamazlar. Olayda hayatını kaybedenlerin sayısı 1.000 civarındadır.

11 Eylül 1957 yılında meydana gelen SAYLEP FACİASI, Ankara tarihinde aslına bakarsanız milletin devlete değil belki ama hükümete duymadığı güven yüzünden yaşanmış bir büyük felakettir.

Doğru doğru, üzerinden 67 yıl geçen bu facianın benzerlerini bugün yaşamıyor muyuz?

Örneğin, 6 Şubat 2023 tarihinde altı ilimizde meydana gelen depremin ortaya çıkardığı tahribatla bu felaket arasında ihmal, istismar, rant açısından bakıldığında benzerlik yok mu?

Çünkü her iki olayda da hem siyasi anlamda, hem de maddi bakımdan büyük rant var. Her iki olayda da halkın yetkililere güveni sıfır. Her iki olayda da olayların boyutu gizlendi, saklandı. Her iki olayda da can kaybı minimize edildi. Her iki olayda da hükümetler suçu başkalarının üzerine attı. Her iki olayda da leş peşinde koşanlar  karakuş gibi yağmaya başladı, vurgun üstüne vurgun yaptı.

Her iki olayda da olan halka oldu, her iki olayda da siyaset mühendislerinin, gözü dönmüş müteahhitlerin yelkenleri şiştikçe şişti.

O olayda da çocuklar topuna, bebeğine; genç kızlar çeyizlerine ağladı. Nişanlılar birbirine hasret, hayaller yarım, bebeler öksüz kaldı. O olayda da geride kalanların gözleri yaşlı, yürekleri buruk, gönülleri kırgın, mezar taşları garipti, bu olayda da…

O gün de adalete güven yoktu, bugün de yok. O günde güç tek elde toplanmıştı bugün de tek elde toplandı. O günde halk olayın tazeliği içinde yardıma koşup iki gün sonra unuttu, bugün de unutuluyor. O günde üç beş günah keçisi bulundu, bugün de üç beş günah keçisi bulunuyor.

Velhasıl güven olmayınca insan mutlu olmuyor, güven olmayınca halk mutlu olamıyor. Halk mutlu olmayınca tek adamların baskısı artıyor, baskı arttıkça insanlar yalnızlaşıyor.

Hayat ileriye doğru yaşanıp geriye doğru anlaşılsa da demokrasi morga, adalet rafa kaldırılıyor.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi…!

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.