Siyaset, bazen gerçekler üzerine değil, kitlelerin tutkularına ve körü körüne inançlarına yaslanır. Eric Hoffer’ın Kesin İnançlılar kitabı, ideolojilere bağlanış biçimimizi anlatırken, bugünün dünyasını da aydınlatan bir eser. Peki, insanlar gerçekten mi inanıyor, yoksa inanıyormuş gibi yaparak kendilerini tatmin mi ediyor?
İşin püf noktası burada yatıyor.
İdeoloji mi, Kaçış mı?
Hoffer’a göre, büyük davalara kendini adayanların birçoğu aslında kendi hayatından kaçanlardır. Başarıya ulaşamamış, hayatında tatmin olamamış bireyler, bir hareketin içinde kimlik bularak kendilerini anlamlandırırlar. Kendi hayatlarını değiştirmek yerine, dünyayı değiştirmeye girişirler. Bu yüzden, inandıkları şeyin içeriği değil, o şeye inanma gerekliliği belirleyicidir.
Daha ilginç olan ise, kesin inançlı insanların bir ideolojiden diğerine rahatlıkla geçebilmesidir. Dün ateşli bir solcu olan biri, ertesi gün koyu bir sağcı olabilir.
Hoffer’ın dediği gibi, “Mesele inandıkları şey değil, inanmaya duydukları açlıktır.”
Eskiden Kılıç, Şimdi Klavye;
Bugün kesin inançlı bireylerin en büyük silahı, kılıç değil, klavyedir. Eskiden savaş meydanlarında can verenler, bugün sosyal medyada birbirini “hain”, “cahil”, “satılmış” ilan ederek mücadele ediyor. Fikir üretmekten çok, muhalifini düşman ilan etmekle meşguller. Düşmanın değişmesi önemli değil, önemli olan bir düşmanın olması. Dün “vatan haini” dediklerine bugün “dava adamı” diyenler de tam bu profilin içinde yer alıyor.Zaten Hoffer’in,Adorno’nun,Schimitt’in teorileri de birilerini “vatan haini” ilan etme ve tüm olumsuzlukları ona atf etmeyi politikanın doğası gereği bir duruş olarak görür
Gerçekten İnananlar mı, Yoksa Kullananlar mı?
Siyasette kesin inançlı bireyler her zaman kullanışlıdır. Ancak, işin ironisi şu ki, kesin inançlıları harekete geçirenler çoğu zaman onların inandığı şeylere inanmaz. Liderler ve elitler, ideolojileri bir araç olarak kullanır, kitleler ise mutlak gerçeklik olarak görür. Tarih boyunca büyük kitle hareketleri, kesin inançlılar sayesinde yükselmiş ama onları yönetenler çoğunlukla esnek ve pragmatik olmuştur.
Bugün bakıldığında, sosyal medyada ve siyasi liderlere kadar birçok kişi, Hoffer’ın tanımladığı kesin inançlı kitleleri harekete geçirmek için aynı yöntemi kullanıyor. Örneğin, seçim dönemlerinde “ölüm kalım meselesi” haline getirilen siyasi tartışmalar, bir süre sonra gündemden düşer ama o sırada kitleler birbirine düşmüştür bile. Televizyon ekranlarında ve miting meydanlarında coşkulu kalabalıklarla pompalanan söylemler, birkaç ay sonra unutulur, ancak kesin inançlı bireyler için o gün savundukları dava değişmez bir gerçek olarak kalır.
Günümüzden Örnekler: Fanatikleşen Toplumlar
“Eric Hoffer ve Kitlelerin Gücü: “Kabalık, zayıf insanın güç gösterisidir.”
Dünyanın farklı bölgelerinde kesin inançlı bireylerin nasıl yönlendirildiğini anlamak için pek çok güncel örnek bulunabilir:
ABD’de Trump ve “Make America Great Again” Hareketi: Hoffer’ın tanımladığı kesin inançlı kitle modeli, ABD’de Donald Trump’ın başkanlık döneminde açıkça görüldü. Seçim sonuçlarını kabullenmeyen bir grup, 6 Ocak Kongre baskınında “ülkeyi kurtarmak” adına harekete geçti. Bu kitle, seçimi kazandıkları fikrine öylesine inanmıştı ki, hiçbir kanıt onları ikna edemedi. Çünkü inançları, gerçeklerden daha güçlüydü.
Orta Doğu’da Radikal Grupların Yükselişi:
Kesin inançlı bireyler sadece seküler politik hareketlerde değil, dini hareketlerde de kendini gösterir. Orta Doğu’daki birçok terör örgütü, Hoffer’ın tanımladığı türden bireyleri kendi saflarına çekerek ideolojik militanlar yaratır. Bu insanlar, kendi kimliklerinden sıyrılıp “büyük bir dava” için kendilerini feda etmeye hazır hale gelirler.
Sosyal Medya Militanları:
Bugün Twitter günümüzde X, Facebook ve diğer sosyal medya platformlarında, kesin inançlı bireylerin nasıl hareket ettiğini her gün gözlemlemek mümkün. Bir konu hakkında ortaya atılan bir görüş, eğer kitle tarafından kabul edilmezse linç kampanyaları başlatılır. Gerçek ya da yalan olması önemli değildir; mesele, “bizim gibi düşünmeyenleri susturmaktır.”
Fanatizmin Sonu: Kendi Yolunu Çizebilenler
Hoffer’ın kitabı, sadece geçmişin ideolojik savaşlarını değil, bugünün siyasetini de anlamak için önemli. Çünkü kesin inançlılar tarih boyunca “davanın neferi” olarak hareket etmiş, ancak büyük stratejilerin sadece bir parçası olmuştur.
Bir fikre inanmak ile bir fikre teslim olmak arasındaki farkı görebilenler, bu döngüden kurtulabilir. Asıl tehlike, kitlelerin bir düşünceyi sorgusuz sualsiz kabul etmesidir. Gerçek güç, kesin inançlı olmadan, sorgulayarak ve stratejik düşünerek hareket edebilmektedir.
Şimdi asıl soru şu: Gerçekten mi inanıyorsunuz, yoksa birilerinin projesine mi hizmet ediyorsunuz?
Eğer bir fikirle yaşayıp ölüyor ama onun sizi nasıl yönlendirdiğini hiç sorgulamıyorsanız, büyük ihtimalle inançlarınız size ait değildir.