Fokur fokur kaynayan Türkiye | Hakan Paksoy Yazdı

Fokur fokur kaynayan Türkiye | Hakan Paksoy Yazdı
Yayınlama: 26.09.2023 13:00
A+
A-

İnsanlar geleceğine tecrübeleriyle hazırlanırlar. Tarih de geçmişe bakıp geleceğe hazırlanmak için kılavuzluk eder. Türkoloji ilminin kapılarından Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un yeni kitabı Kaynama da böyle bir yol gösterici.

Kitaba adını veren Kaynama, Millî Düşünce Merkezi’nin stratejik araştırma kurulu MİSAK’ta çıkan bir yazı. Bican Hoca yayımlanmak için gönderdiğinde, okur okumaz çok heyecanlanmıştım. Hemen kendisini arayarak heyecanımı da paylaşmıştım. Hatta sohbetlerimin referans yazılarından da birisiydi. Hoca da Söz Başı’nda,beğendiğini, onun için kitabına adını verdiğini belirtiyor. Yazılar ustaca seçilerek sıralanınca bir kaynak kitap ortaya çıkmış.

Elbette kitabı anlatmayacağım. Hem gücüm de yetmez. Heyecanlanmak isteyen, merak eden, önce bugüne sonra yarına bakmak için dünden bilgi arayan, kitabı okumalıdır.Kitap,Destan Tarih ve Milliyetçilik, Dil Yazıları ve Bizim Dünyamızdan bölümlerinden sonra Geleceğe Bakmak diyerek bitiyor.Evdeşi ProfDr Bilge Ercilasun Hoca için, “Bican, bugünde değildir, ya geçmişte ya da gelecektedir … geçmiş kadar geleceği de merak eder, gelecekte ne olacağını hayal eder.” diyor (ABE için doğumunun 80. yılında hazırlanan armağan kitap, TDK Yayınları, 2023). Kaynamatam da böyle.

Ben de kaynayan Türkiye’ye bakacağım.

Yön değiştirmek üzere olan tarih

Türkiye Türkleri çok ciddi problemlerle boğuşuyor. Toplumun dağınıklığı, tarikat ve cemaatlerin sosyal ve dinî hayata hâkimiyetleri, insanların birbiriyle ve devletiyle ilişkileri, devletin yapısındaki bozulma ve işleyişindeki dağılma, anayasa üzerindeki bitmeyen tartışmalar, 15 milyona yakın olduğu tahmin edilen sığınmacı ve yabancı kaçak problemleri dirlik ve düzen bırakmadı.Hele de sığınmacı ve yabancı kaçaklar buğday tarlasına giren çekirge sürüsü gibiler. Çıktıklarında geride bir enkaz bırakacaklar. Tabi çıkartabilirsek…

Ordumuzun yapısı bozulmuş, yargıya güven hiç kalmamış, asayiş de darmadağınık. Dış politikadaki yalnızlığımız, geçtiğimiz günlerde Hindistan’da G20 ve BM toplantılarında kendisini açıkça gösterdi. Daha önce ülke liderleriyle yapılan görüşmelerin neredeyse hiçbiri gerçekleşmedi. Geçmişte dış gezileri takip etmekten yorulan kamuoyu artık daha fazla dinlenmeye başladı.

Bütün siyasi partiler de aynı dağınıklık içinde. Vatandaş kiminle bu badireyi atlatacağını kestiremiyor.

Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu duruma Kaynama’nın ilk paragrafıyla bakalım.

Tarihe yön veren büyük olaylar, uzun yıllar süren kaynama dönemlerinden sonra ortaya çıkar. Tarihin belli bir döneminde, belli bir coğrafyada, belli bir grup insan şu veya bu şekilde bir kaynama, bir kaynaşma dönemi yaşar. Böyle dönemlerde efsaneler ve destanlar da devreye girer. İnsanlar bir ülkü çevresinde toplanır. Sonra içlerinden bir veya birkaç önder çıkar. Yönettiği grubu, destanlarla da desteklenen ülküye doğru hızla yürütür. Bütün şartların oluştuğu kaynama dönemlerinin sonunda bazı toplumlar bir tür mutasyona uğrar; tarihte büyük kırılmalar yaşanır; tarihin alışıldık, beklendik yönü değişir. Kaynama sürecini yaşayan toplum / millet, dünyanın gelecekteki birkaç yüzyılını belirler. Elbette yeni birkaç yüzyıl da ondan sonrasına yön verir.

Tam da Türkiye’nin bugününü anlatıyor. Geçmişte de benzer dönemler vardı. Mesela Türk kağanlığı (Göktürkler/Köktürkler) ve Türkiye Cumhuriyeti böyle bir kaynama döneminden sonra kuruldu.

Bican Hoca Göktürkler için de İstiklâl Savaşı verdiklerini söylüyor. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi.

Tarihte Türkler

Bican Hoca kitapta, Göktürkler için Çin kaynaklarından bilgi aktarıyor. Çin imparatoru kendi ülkesi içinde teftişe çıkmadan önce durum değerlendiriyor. Vezirlerinden birisi: Bilge Kağan sevecen ve insancıl olduğu için, halk ona seve seve hizmet ediyor. Kül Tegin ise alp olduğu ve iyi savaştığı için onun önüne kimse çıkamaz. Tonyukuk’ a gelince, her şeyi enine boyuna düşünen bir stratejisttir. Bu üç düşman gönül birliği içinde oldukları ve her zaman harekete geçmeden önce her şeyi birlikte plânladıkları için dikkatli olmaları gerektiğini söylüyor (s 78).

Çinli vezirin tehlike dediği üçlü arasındaki uyum ve birliktir. Ekipteki uyum Göktürkleri imparatorluk hâline getirmiştir.

Yine kitaptan bir not: ‘Alman ilim adamları Tunyukuk için Göktürk İmparatorluğunun Bismarck’ı’(s 80) diyorlar. Bu cümle ehliyet ve liyakati ortaya koyar.

Çok önemli bir tespit de Jean Paul Roux’dan aktarılır: ‘(Tunyukuk için) Önceden kestirilmesi imkânsız olan bu yeniden doğuşun, koyu bir milliyetçiliğin sonucu olduğu kesindir. Her şey bunu kanıtlamaktadır(s 81)’. Bu da bir ülkünün varlığını anlatır.

Yirminci yüzyılın başından 1938’e kadar bakıldığında baş döndüren bir tarihî seyir görülür. Orada da ülkü sahibi milliyetçiler, birbirine sıkı sıkıya bağlı gözüpek kahramanlar vardır. Atatürk ve arkadaşları ne sağcı ne de solcudurlar. Yürekleri sadece Türk milleti için çarpar. Türk’ü de, eğip bükmeden, ama, fakat, lakin demeden tanımlamışlardır.

Onlara göre devlet Türk’ündür.Türk yıldırımdır, boradır.Bugün siyasiler, onların kurduğu partinin temsilcileri de dahil, bu konuyu eğerek, bükerek ve farklılaştırarak söylemektedirler. Hâlbuki Tarihte Türk’tük, hâlde Türk’üz, istikbalde de Türk olacağız demişlerdir. Bunu söylerken Türklüğe düşman olanla da hiç birlikte olmamışlardır.

Tarihte böyle de gelecek nasıl?

İlk olarak bugünkü ülkümüzün ne olduğunu düşünmek gerekir. Tüm problemlerin çözümü için ilk başvuracağımız yer, devlettir. Bugün devleti sarsacak boyutta bir egemenlik problemimiz var. O hâlde yakın ülkümüz devletimizin ve Türk egemenliğinin güvenliğini sağlamaktır.

Egemenlik tıpkı namus gibidir. Bölünme ve ortak kabul etmez. Yeni anayasa diyenler milletin çeşitliliği ve kapsayıcılığı sözüyle de Türk Milletinin tarifini değiştireceklerini söylemektedirler. Sığınmacı ve yabancı kaçaklarla da fiilî durum yaratmaktadırlar. BOP bütün hızıyla devam ediyor gibidir. Dolayısıyla öncelikle bu tehlike bertaraf edilmelidir.

Sonra bozulanı düzeltme çalışmalarına başlanmalıdır. Burada da Ziya Gökalp’ın “Yeni hayat” teklifi gündeme gelir. Onun deyişiyle ‘İçtimaî inkılap’ ülküsü hayata geçirilmelidir. Cumhuriyet sonrasında devrimlerle ‘Yeni Hayat’gerçekleşmiştir. Fakat 21. yüzyılda tekrar öncesine döndürülmeye çalışılmıştır. Kısmen başarılı olmuşlardır. Başaramadıkları alanlarda da bozulma en üst düzeydedir. Dolayısıyla yeniden bir ‘Yeni Hayat’ planlaması yapılmalıdır.

Bütün bunları yapmak çok zor, diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Ama şimdi tarihe yön verme zamanıdır. Bunun için de büyük düşünmek, büyük davranmak ve fedakârlık gerekir.

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı