“Hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler;Bu kutlu günde, burada, İstanbul’da, bizlerle olan;
Türkiye’nin, iyi ve cesur evlatları;
değerli dava arkadaşlarım;
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Adalar’a, Arnavutköy’e, Ataşehir’e;
Avcılar’a, Bağcılar’a, Bakırköy’e;
Bahçelievler’e, Başakşehir’e, Bayrampaşa’ya;
selam olsun!
Beşiktaş’a, Beykoz’a, Beylikdüzü’ne;
Beyoğlu’na, Büyükçekmece’ye, Çatalca’ya;
Çekmeköy’e, Esenler’e, Esenyurt’a;
selam olsun!
Eyüpsultan’a, Fatih’e, Gaziosmanpaşa’ya;
Güngören’e, Kadıköy’e, Kağıthane’ye;
Kartal’a, Küçükçekmece’ye, Maltepe’ye;
selam olsun!
Pendiğe, Sancaktepe’ye, Sarıyer’e;
Silivri’ye, Sultanbeyli’ye, Sultangazi’ye;
Şile’ye, Şişli’ye, Tuzla’ya;
Ümraniye’ye, Üsküdar’a, Zeytinburnu’na;
selam olsun!
Aziz İstanbul’a, selam olsun!
Aramızda olan, olamayan, tüm İstanbullulara, selam olsun!
Ekranları başından, internetten, sosyal medyadan;
bizleri takip eden, aziz milletimize, selam olsun!
Yiğit kardeşlerim, cesur dava arkadaşlarım;
Türk siyaseti, maalesef;
Siyaset simsarlarının, her şartta kazandığı;
Milletimizin ise, sürekli olarak, istismar edilip, çırak çıkartıldığı;
bir kayıkçı düzenine, sıkıştırılmış durumda…
Geldiğimiz noktada, bugün;
Türk siyasetinde;
Millet konuşulmuyor.
Milletin derdi konuşulmuyor.
Milletin geleceği konuşulmuyor.
Varsa yoksa;
Makam sahiplerinin;
kaybetme telaşları konuşuluyor.
O makamlardan, nemalananların;
karın ağrıları konuşuluyor.
Kendilerinin, varlığı veya yokluğu üzerinden;
Türk milletine, gömlek biçmeye çalışanların;
ucuz yalanları konuşuluyor.
Tarihimiz, değerlerimiz ve maneviyatımız;
bu ucuz yalanların gölgesinde;
her geçen gün, daha da örselenirken;
Dedikodular, iftiralar, sözde kulis fısıltıları,
havalarda uçuşurken;
Milletin helal oylarını, matematik hesabına indirgeyenler;
akıllarınca, millet iradesine, istikamet çiziyor…
Milletin egemenliğinin, savunucusu olması gereken, siyasi partiler;
millete rağmen, millete egemen olabilmenin, peşinde koşuyor…
Ve;
Adına, ittifak sistemi denen;
Bu “milletsiz”, siyaset düzleminde;
kazanan kim olursa olsun;
kaybeden her zaman, milletimiz oluyor.
İşte biz, İYİ Parti olarak;
farklı gözüken, ama birbirinin aynadaki sureti olan;
bu iki kutuplu, sözde siyaset anlayışını, reddettiğimiz için;
kutlu bir yola çıktık.
Millete tepeden bakan;
Seçmeni, çantada keklik gören;
Millet iradesini de, kendisine mahkûm bilen;
bu buyurgan siyasete, son vermek için;
şanlı bir yola çıktık!
Kayıkçı kavgalarına, ayna tutarak;
Kuyruk siyasetini, reddederek;
Teslimiyetçiliğe, meydan okuyarak;
hür ve müstakil, yepyeni bir yola çıktık!
Çünkü bizim siyaset anlayışımızda;
Seçim demek, koltuk demek değildir.
İktidar demek, şahsi ikbal demek değildir.
Kazanmak demek de;
kirli pazarlıkların, “al gülüm, ver gülümlerin”, peşinde koşmak değildir.
Bizim için siyaset;
Milletine, memleketine, faydalı iş yapabilmektir.
Milletinin derdini, dert edinmek;
mutluluğuyla, mutlu olabilmektir.
Milletin gösterdiği istikamete yürümek;
Milletin teveccühüne, mazhar olmak için;
durmadan çalışmaktır.
Milletin sesini duymak, duyurmak;
gerektiği yerde de, en gür sesle, haykırmaktır!
Siyasi rekabetin merkezine;
Kişileri değil, vizyonları koymaktır!
Değerlerimizi çarpıştırmak değil;
millet için, çözümleri konuşmaktır!
Hamasi nutukları değil;
projeleri yarıştırmaktır!
Rahmetli Abdürrahim Karakoç’un da söylediği gibi;
“Diyorlar ki;
Zülfü yâre dokunma.
Dokunmazsam, vicdanıma dokunur.
Bir yerde yanlış gördüğüm zaman;
Sessiz kalmak, irfanıma dokunur!”
İşte biz, İYİ Parti olarak;
Anadolu’nun, irfanını dinleyenleriz!
Milletimizin ferasetine güvenenleriz!
Vicdanımızdan başka hiçbir şeyi;
kendimize, pusula etmeyenleriz!
Değerli dava arkadaşlarım;
Faydasız ilimden, Hakk’a sığındığımız gibi;
faydasız siyasetten de, milletimize sığınırız.
Bu yüzden;
Gördüğümüz doğruyu da, yanlışı da;
gür sesle söylemeyi, milletimize karşı, bir borç biliriz.
Bugün geldiğimiz noktada, ne yazık ki;
iktidarın da, ana muhalefetin de, yegane amacı;
koltuklarını korumaktan ibaret!
Yegane vizyonu;
İktidar alanlarını, sürdürmekten ibaret!
Yöntemleri de;
Yalanla, dayatmayla, sansürle;
milletimizi, kendilerine mecbur bırakmaktan ibaret!
İki tarafın da, milletimize sunduğu, tek bir vaat var:
O da, diğer tarafın kazanmaması.
Yani;
bir tarafı, denklemden çektiğiniz anda;
iki tarafın da, milletimize sunacak, hiçbir şeyi kalmıyor.
İşte, o nedenle;
Bir şeyi, açıkça söylemek istiyorum:
Büyük Türk Milleti!
Bu kısır döngüye, mecbur değilsiniz!
Tarafların, birbirini var ettiği;
bu danışıklı dövüşe, mecbur değilsiniz!
Bu milletsiz siyasete, mecbur değilsiniz!
Bu vicdansız siyasete, mecbur değilsiniz!
Bu vasat siyasete, mecbur değilsiniz!
Ülkemiz için;
Güvenliği, özgürlüğe;
Kalkınmayı, adalete;
Vatan sevgisini de, demokrasiye;
tercih etmeye, mecbur değilsiniz!
Sesinizi duymayanlara;
Halinizi görmeyenlere;
Derdinizi umursamayanlara;
Sorumluluktan kaçanlara;
mecbur değilsiniz!
“Buyruklarıyla”, hükmettiğini sananlara;
Kendi çıkarlarını, “umut” diye satanlara;
Milletin istikbali için değil;
Kendi ikballeri için çalışanlara;
mecbur değilsiniz!
Verdiği sözü tutmayanlara;
Bol keseden, vaatler uyduranlara;
Sıkışınca, tehditlere, hakaretlere sarılanlara;
Kötüyle, daha kötü arasında, tercihe zorlayanlara;
mecbur değilsiniz!
Çünkü artık, en iyisini sunanlar var!
Çünkü artık, hür ve müstakil, İYİ Parti var!
Çünkü artık, Akif’in dizelerindeki gibi;
“Sâhipsiz olan memleketin, batması haktır;
Sen sâhip olursan, bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki; telâfi edecek bunca zarar var.”
diye haykıran, bir İYİ Parti var!
Değerli İstanbullular;
İstanbul, kadim bir şehir.
İstanbul, tarihimizi, sırtında taşıyan bir şehir.
Ve İstanbul;
Peygamber Efendimizin müjdesine;
Fatih Sultan Mehmet Han’ımızın cesaretine;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün iradesine;
şahit olan bir şehir.
Bu yüzden, İstanbul, bizim için;
kutsal emanet demektir.
İstanbul, bizim için;
Şanlı medeniyet demektir.
İstanbul, bizim için;
Türk tarihinin, serveti demektir.
İstanbul, bizim için;
Türk vatanının, ziyneti demektir.
İstanbul, bizim için;
Türk milletinin, gözünün bebeği demektir.
Ancak geldiğimiz noktada, ne yazık ki;
O aziz İstanbul, bugün;
dertlerin düğümlendiği bir şehir.
İstanbul, bugün;
deprem tehlikesiyle, yaşayan bir şehir.
İstanbul, bugün;
Sığınmacılarla, dolup taşan bir şehir.
İstanbul, bugün;
yoksullukla boğuşan bir şehir.
Ve ne yazık ki, İstanbul, bugün;
ranta boğulan bir şehir.
Şimdiye kadar, tüm Türkiye’de olduğu gibi;
İstanbul’umuzda da;
Problemler, kronikleşti…
Sorunlar, derinleşti…
İnsanlarımız, ötekileştirildi…
Elbette, bir şeyleri, değiştirmeye çalışanlar da oldu.
Elbette, sorunlara, çözüm arayanlar da oldu.
Elbette, İstanbul’a, hizmet etmeye çalışanlar da oldu.
O yüzden;
hakkı, hakka teslim etmemiz lazım.
Şimdiye kadar, İstanbul için;
Taş üstüne taş koyan, herkesten, Allah razı olsun.
İstanbullunun faydalandığı, her hizmet için;
emeği geçenlere, teşekkür ediyoruz.
Ancak görüyoruz ki;
Her ne kadar, çaba sarf edilse de;
hâlâ çözülemeyen, birçok sorun var!
hâlâ aşılamayan, birçok engel var!
hâlâ yetersiz kalan, birçok hizmet var!
Neden, biliyor musunuz?
Çünkü, siyasetin geldiği noktada;
İstanbul’a hep, paranın şehri olarak bakıldı.
İstanbul’a hep, şahsi hırs ve intikam aracı olarak bakıldı.
İstanbul’a hep, kariyer basamağı olarak bakıldı.
İşte bu yüzden;
Doğuyla batının;
iki medeniyetin;
iki kıtanın;
iki dünyanın birleştiği, nokta olan,
bu büyük şehri, artık;
İki ayağı da, yere sapasağlam basanların,
yönetmesi gerekiyor.
Bu şehri, artık;
Yalnızca çaba sarf edenlerin değil;
İstanbul yoluna, baş koyanların, yönetmesi gerekiyor.
Bu şehri, artık;
Aklı sadece, İstanbul’da olanların;
Kalbi sadece, İstanbul’la atanların, yönetmesi gerekiyor.
Bu şehri, artık;
İlgisi ve odağı sadece,
İstanbul’un sorunlarında olanların,
yönetmesi gerekiyor.
Bu şehri, artık;
Amacı sadece,
İstanbullu’nun derdine, derman olmak olanların;
yönetmesi gerekiyor.
Mesela;
Eli, Genel Merkezlerinde;
Gözü, başka mevkilerde;
Boş zamanlarında da, İstanbul’da olanlar;
bu şehri yönetemez!
Mesela;
Aklı, şahsi siyasi hesaplarında;
Sureti, İstanbullularda olanlar,
bu şehri yönetemez!
Mesela;
Sırtında;
İhmallerin, hataların, veballerin, yükünü taşıyanlar da;
Elinde;
Parti içi çıkarların, koltuk kavgalarının, taht oyunlarının, bayrağını tutanlar da;
bu şehri yönetemez!
Mesela;
Gölgesine sığındıklarının, emriyle hareket edenler de;
Kendi gölgesinden cesaret alıp, kibirle hareket edenler de;
bu şehri yönetemez!
Aziz İstanbullular;
Hal böyleyken;
Gelin artık;
İstanbul’u, şahsi saplantısı hâline getirenlerin neden olduğu,
bu vasatlık, bir son bulsun.
Gelin artık;
İstanbul’u, kendi kariyerleri için,
zıplama tahtası hâline getirenlerin, çıkardığı gürültü;
İstanbullunun sesini, daha fazla bastırmasın.
Gelin artık;
“İstanbul’u kim kazanır?” sorusu;
İstanbul’un gerçek sorunlarına, gölge düşürmesin.
Asla unutmayın!
Makam, cahilleri alim ederken;
Çığırdan çıkartıp, zalim ederken;
İstanbullu, yoklukla talim ederken;
utanmadan sefa sürenlere, mecbur değilsiniz!
İstanbul’a, ihanet edenlere de;
İstanbul’u, ihmal edenlere de, mecbur değilsiniz!
Ez cümle;
Zoraki adaya da;
emanet adaya da;
mecbur değilsiniz!
Çünkü artık, karşınızda;
İstanbul’a layık bir aday var!
İstanbul’u, başının üzerinde taşıyacak bir aday var!
İstanbullunun, hakkını koruyacak;
Hak ettiği düzeni sağlayacak;
Ve İstanbul’dan başka, hiçbir hesabı olmayacak bir aday var!
Artık karşınızda;
Buğra Kavuncu var!
Aday olduğu, ilk günden beri;
“İstanbul’u nasıl kazanırım?” diye değil;
“İstanbul nasıl kazanır?”;
“İstanbullu nasıl kazanır?” diye düşünerek çalışıyor.
Birazdan da sizlere;
İstanbul için, neler yapacağını;
sorunlara, nasıl çare bulacağını;
en iyi hizmeti, nasıl sağlayacağını anlatacak.
Sadece sorunlarla değil;
İYİ Belediyecilik vizyonuyla, projeleriyle, çözümleriyle konuşacak.
Ben yürekten inanıyorum ki;
Hakkıyla rekabet, nasıl yapılırmış;
herkese gösterecek!
Hakkıyla hizmet, nasıl edilirmiş;
herkese gösterecek!
İnşallah, siz değerli İstanbulluların, teveccühüyle de;
Hakkıyla, İstanbul’un şehremini, nasıl olunurmuş;
herkese gösterecek!
İşte o nedenle;
Ben de bugün, burada, sizden;
Buğra kardeşime, oy istiyorum!
Artık oylarınız, daha fazla heba olmasın istiyorsanız;
Buğra kardeşime, oy istiyorum!
Artık alın teriniz, birilerinin ihtirasları uğruna, harcanmasın istiyorsanız;
Buğra kardeşime, oy istiyorum!
Artık geleceğiniz, kendisine kariyer kovalayanların peşinde;
meçhule sürüklenmesin istiyorsanız;
Buğra kardeşime oy istiyorum!
Biliyorum ki;
Türkiye’nin, İYİ ve cesur insanlarının,
Dik duruşu, netliği ve dürüstlüğü;
şimdiye kadar, birilerinin hep, sinirlerini bozdu.
Valla, kimse kusura bakmasın!
Tüm yalancıların, tüm dümencilerin, tüm namertlerin,
sinirlerini bozmaya, aynen devam edeceğiz!
Türkiye’yi, şahsının sananların da;
“Yüzde 60” yalanıyla, milletin umutlarını çalanların da;
Rahatlarını bozmaya, aynen devam edeceğiz!
Bugüne kadar, kendimize dair;
hiçbir hesabımız, hiçbir çıkarımız, hiçbir korkumuz olmadığı için;
hep harbi durduk;
hep hasbi çalıştık;
hep kalbi konuştuk.
Bundan sonra da, aynen devam edeceğiz!
Tarihimizi, özümüzde;
Atamızı, gönlümüzde;
Milletimizi, başımızın üstünde taşıyacak;
Türk siyasetindeki, kayıkçı kavgalarına;
birer birer, ayna tutacağız!
Milletimize dayatılan, tüm prangaları;
birer birer kıracağız!
Vicdanları kanatan, tüm yaralarımızı;
birer birer saracağız!
Milletimizi;
Ayıran değil, birleştiren;
Bölen değil, tamamlayan;
Kutuplaştıran değil, buluşturan olacağız!
Hakaretin yerine, saygıyı;
Öfkenin yerine, anlayışı;
“Ben bilirimciliğin” yerine, ortak aklı;
nefretin yerine de, sevgiyi büyüteceğiz!
İYİ Parti olarak;
31 Mart seçimleriyle birlikte;
Hakan diye gelip, harami çıkanların;
Haktan diye gelip, batıl çıkanların;
Kaplan diye gelip, kağıttan çıkanların, devrini bitireceğiz!
Sadece ve sadece, milletimizden aldığımız güç ve teveccühle;
2028’e uzanan, şanlı bir yolculuğun, ilk adımını atacağız!
Türkiye’nin, demokratik millî yükselişini;
yerelden başlatacağız!
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları!
Fatih Sultan Mehmet Han ne diyor?
“Onlar korkularından,
denizi zincirleyecek kadar akıllı ise;
biz de, gemileri karadan yürütebilecek kadar deliyiz.’”
İşte bu sözden aldığımız ilhamla,
Biz de bugün, buradan diyoruz ki;
Varsın onlar, korkularından;
aziz milletimizin, iradesini zincirleyip;
iki kutba mahkûm edebilecek kadar;
kendilerini, akıllı zannededursunlaar…
Biz de, milletimize dayatılan, tüm o zincirleri;
tek başımıza, özü başımıza,
birer birer kıracak kadar deliyiz!
Kimse merak etmesin;
Önce sandıkta, sonra sahada!
Önce yerelde, sonra genelde!
Önce İstanbul’da;
çok yakında tüm Türkiye’de!
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.