Geçtiğimiz günlerde dikkatlerden kaçan çok ilginç bir gelişme oldu
Kılıçdaroğlu, TV5 kanalında yayınlanan “liderler turu” programına konuk olarak katılarak açıklamalar yaptı. Bu açıklamalar arasında “Ben Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetme kapasitesini kaybettiğine inanıyorum. Erdoğan, Türkiye için gerçekten de artık bir milli güvenlik sorunudur” dedi.
Bu iddiasına gerekçe olarak da, Trump’ın ve ABD’nin “mal varlığını araştırırız” tehdidine karşı Erdoğan’ın sessiz kalmasını gösterdi ve “ağzına bant çekip susarsa, o kişi artık egemen güçlerin yönetebileceği, talimat alabileceği konumdadır artık” saptamasında bulundu.
Hatırlanacağı üzere CİA eski Türkiye şefi Paul Bernard Henze’nin 2006 yılında Beyaz Saray’a verdiği Türkiye raporunda: “ Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclis’i ikna ettiğimizde Ordu, Orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkabiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım konusunda tereddüt ederse, o bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz” denmişti.
Demek ki, elinde bütün yetkiler toplanmış tek adamı ikna yollarından birisi de Kılıçdaroğlu’nun belirttiği tehdit yöntemi imiş. Ya istediklerimi yaparsın, yoksa götürürüm diyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu saptaması çok ciddi idi. Bir muhalefet partisinin hem de anamuhalefet partisinin genel başkanı, Paul Henze’nin raporunda belirttiği gibi, bütün yetkileri kullanarak bu ülkeyi tek başına yöneten, iç ve dış politikada her kararı alarak uygulayan kişinin dış egemen güçler tarafından şantajla rehin alındığını ve talimatlandırıldığını iddia ediyordu. Bu iddia gerçek ise, Türkiye’nin yüksek çıkarları ve geleceği ağır tehdit altında demektir.
Son günlerde Borsa İstanbul Genel Müdürü Hakan Atilla’nın istifası ve AKP’nin 1921 ruhu lafı da, eyalet sistemini çağrıştıran bu söz de acaba ABD yönetimine verilmeye başlanan tavizler mi?
Beklenirdi ki, kurulduğundan itibaren Türk siyasetine hep yön vermiş bir büyük partinin genel başkanı böyle bir iddiada bulununca yer yerinden oynasın. Öyle olmadı, belli başlı basılı ve görsel haber mecralarında bu ifadeler yer almadı. Buna karşılık, AKP sözcüsü Kılıçdaroğlu’nun ifadelerini ciddiye alarak o iddiaya karşı bir tweet mesajı attı. Sözcünün o mesajı her yerde geniş olarak kullanıldı. Kamuoyu, Kılıçdaroğlu’nun ifadelerinden zaten o tweet sayesinde haberdar oldu.
Böyle bir tablonun ortaya çıkmasının bir nedeni kuşkusuz medyanın neredeyse tamamen sarayın kontrolü altında olmasıdır. Ancak, yegane sebep o değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının doğru şeyler söylediği zaman bile, ne söylediği artık maalesef kamuoyunun yakın ilgi alanına girmiyor. O kadar ki, muhalefete yakın haber mecraları bile genel başkanın bu son iddiasını ciddiye alarak kullanmak gereğini duymadılar. Bunun sebebi partinin kamuoyu desteğinin, yönetimin hartalarından ötürü azalmasıdır.Medya alıcısı olan malı satar.Eğer söyledikleriniz kitlelerde ilgi uyandırmıyorsa buna yer vermez. Medya yönetim merkezlerine günde yüzlerce haber, açıklama gelir, alacısı olan kullanılır diğerleri görmezden gelinir.
Böyle milli güvenlik sorunu olarak nitelenen önemli bir tespitin bile basında gerektiği kadar yer almamasını Kılıçdaroğlu ve Parti yönetiminin kendilerinden kaynaklanan sebepleri üzerinde ciddiyetle durmalarında fayda var.