Yıl 1971, yer Zonguldak E.K.İ. (şimdiki adıyla T.T.K. Türkiye Taşkömürü Kurumu; o zamanki adıyla Ereğli Kömürleri İşletmesi).
Üniversiteden sınıf arkadaşım eşimle aynı işletmenin iki farklı bölümünde çalışıyoruz. O, maden havzasında kullanılan (motorlar, devre kesiciler, trafolar gibi) elektrik cihazlarının büyük ölçekli onarım ve imalat işlerini yapmak üzere Alman Siemens firmasının kurup donattığı bir elektrik atölyesinin test mühendisi olarak çalışıyor. Ben ise, havzanın ihtiyacı olan yeni tesislerin kurulması ile ilgili etütleri yapıp, sonra da bunları -bizzat ve/ya sağlayıcı firmalar eliyle- tesis eden Etüt ve Tesis Müdürlüğü’nde mühendis olarak görev yapıyorum.
Bu hikayenin içinde adı anılması mutlaka gereken, bir kamu görevi yapan, tüm hal ve hareketleri yasalarla belirlenmiş -bu nedenle de benzer durumdaki kişilerin en az zarar görebilecek birer profil sergiledikleri- kişilere örnek olabilecek bir kişi daha var: Etüt ve Tesis Müdürü Mahmut Şükrü Gök (vefat). Mahmut bey, Zonguldak’taki maden teknik okulundan teknisyen olarak mezun olduktan sonra Almanya’ya gidip mühendislik okumuş bir kişi; bugünkü terimlerle sosyal demokrat, ama işiyle siyasi görüşünü kesin çizgilerle ayırmış. Devletin çıkarlarını koruma bakımından, görevini kişisel çıkarı için kullandığı bilinen kimi üstlerine karşı da son derece gözü kara.
O sıralarda A.I.D. olarak bilinen (Agency for International Development) bir sistemden yararlanarak, kurulan tesisler için gereken bazı teçhizatı da alabiliyoruz (o zamanlar Amerikalıların niçin böyle bir yardım (AID) yaptıklarını henüz fark etmeye başlamıştık).
Bu ayrıntıyı vermemin nedeni, yurtdışından satın alınan, kömür madenlerindeki grizulu (metan ve hava karışımı) ortamlarda kullanılabilecek elektrikli aletlerin, bir resmi sertifikaya sahip olmak zorunluğuna dikkat çekmek için. Bu sertifikalar bir çeşit tekel oluşturuyor. Az sayıda ülke (Almanya, İngiltere, Fransa, Polonya bunları başlıcaları). ABD ise bizim koşullarımıza uymayan jeolojik yapısı nedeniyle sertifikaları işe yaramıyor.
Bu sertifika konusunun önemi şuradan geliyor: Dünyada madenlerde kullanılabilir elektrikli alet üreten çok ülke var; hatta -kısmen de olsa- Türkiye de var. Ama saydığım ülkeler dışındakiler, “grizu patlamasına neden olmayacak şekilde üretilip test edildiğini garanti ederiz” anlamına gelen bir sertifika veremediği, diğer madencilik yapacak ülkeler de bunları satın almak zorunda oldukları için fiyatları son derece pahalı; Türkçesi bir sömürü düzeni oluşmuş.
Bu arada internet vb. bir bilgi kaynağı olmadığını, tek kanalın da TÜBİTAK’ın TÜRDOK adlı belge sağlama imkânı olduğunu belirtmeliyim. İşte bu ortamda, elimize İngiltere’deki test istasyonunda çekilmiş bir fotoğraf elimize geçti. Eklediğim fotoğraftaki test düzeneğini de zaten o fotoğraftan yararlanarak tasarlamıştık. Elimize geçen fotoğrafı büyüttürmüş, böylece test odasındaki patlamayı bizzat izleyen gözlemcinin, test edilen cihazdaki olası hataları görebildiği sonucunu çıkarmıştık.
Fotoğrafta görülen iner-kalkar kapak indirilip, üzerindeki büyük delik bir kağıtla kapatılıyor ve sonra da hem fotoğrafta görünen test edilecek cihazın içine, hem de dış ortama grizuyu temsil edecek bir gaz (mutfak tüpündeki propan bütan karışımı (tam patlayıcı karışım olup olmadığı da AID’den satın aldığımız ölçü aletlerince kontrol edilerek) veriliyor. Ve nihayet, test edilecek aletin içine yerleştirilmiş bir buji uzaktan (tabii ki kablolu) ateşlenip cihaz içinde patlama gerçekleştiriliyor.
Patlama anında -ne kadar hassas imal edilmiş olsa da- test edilen elektrikli aletin çeşitli yerlerinden dışarı alev çıkıyor; ama eğer bu alev cihaz içinden dışarı çıkana kadar sürünerek geçtiği metal yüzeylere ısısının bir bölümünü kaybedip soğursa -buna soğuk alev deniyor- bu durumda cihazın dışındaki patlayıcı karışımı ateşlemeye ısıl gücü yetmiyor ve cihaz alev sızdırmaz sayılıyor.
Yok böyle değil de dışarı sızan alev yeterince soğuyamamışsa bu defa dış ortamı ateşliyor; ama kapağın tepesideki kağıtla kapatılmış yer yanıp yırtılarak metal kapağın parçalanmasına (ve gözlemcinin de telef olmasına) yol açmıyor (yani biz sistemin böyle işlediğini tahmin ediyoruz).
Bu tahminlere göre tasarlanan sistemi müdürümüz Mahmut Şükrü Gök’e anlatınca bunun yararlı bir iş olduğuna karar verdi ve proje maliyeti olan ₺50,000 harcamayı onayladı. (O tarihte 1 ABD doları ~₺10 hesabıyla $5,000)
Test istasyonu, elektrik atölyesinin hemen yanında ve araç trafiği oldukça yoğun yolun kenarında. Patlama testleri için pek uygun olmasa da başka yer yok. Ayrıca o kadar heyecan duyuyoruz ki ne yeri ne de bu işin riskleri konusundaki yoğun eleştiriler önem taşıyor. Müdürümüz Mahmut bey, atölyenin başmühendisi İlgay Akbostancı, eşim Tülay ve ben projeye inanmışız, bu yetiyor.
Projenin gerçekleştirilme aşamasında her şeye o kadar özen gösteriyoruz ki, patlamanın yapılacağı metal tankın üzerindeki deliği örtecek kağıdı bile Çaycuma SEKA kağıt fabrikasında özel olarak yaptırdık.
Nihayet beklenen gün geldi. Akşamüstü 16.00da (tam da işçilerin vardiya değişim saati), yol kenarındaki test sırasında bir sorun olmaması için 3 adet telsiz cihazı temin ettik (aslında o yıllarda telsiz cihazları yasak). Telsizin birisi istasyonun yanından geçen yolun bir ucuna, diğer telsiz tam aksi uca, üçüncü telsiz de patlatma bujisini ateşleyecek kişinin bir elinde, diğerinde de patlatma butonu var.
Heyecanla bekliyoruz, fakat bir türlü yolda hiç araç olmayacak durumu yakalayamıyoruz; bu arada vardiya değişimi nedeniyle dağılan işçiler de merakla bu gizemli tabloyu seyrediyorlar. Nihayet o boşluk yakalanınca ateşleme düğmesine basıldı. Ve:
O an hatırlayabildiğim, istasyonun küçük parçalar halinde gökyüzüne doğru uçuşları ve çevredeki kişilerin de kaçışmalarıydı. Ölen ya da yaralanan olmamıştı, ama net olarak bir resim ortaya çıkmıştı: Başarısızlık!
N’olmuştu da böyle olmuştu? Halbuki ne kadar da özen göstermiştik. İlk şaşkınlık geçince, kopya çektiğimiz fotoğraftaki makaleyi yazan İngiltere Buxton’daki test istasyonu uzmanlarından E.M. Guenault’a en hızlı iletişim aracı olan teleks ile danışmak aklımıza geldi.
Guenault’tan kısa süre içinde gelen cevapta, Buxton’da ilk kuruluş yıllarında (tahminen, Almanya’daki istasyonla aynı yıllarda, 1875+) benzer bir olay olduğu; büyük olasılıkla, test odacığının tavan deliğini kapayan kağıdın yırtılmayıp, biriken basıncın her şeyi parçalamış olabileceği anlatılıyordu.
Guenault’un tahmini doğruydu. Özene bezene Çaycuma SEKA’da yaptırdığımız kraft kağıdı bu olaya yol açmıştı. (nitekim sonraki yıllarda, çarşıda satılan ince, ucuz elbise naylonlarının tam da aranan malzeme olduğu ortaya çıkacaktı).
İyi hoş, ne olduğunu anlamıştık ama bu başarısızlık Mahmut beye nasıl açıklanacak ve açmış olduğu sosyal kredi kaybı ne olacaktı?
Mahmut beyin cevabı, bu yazıya konu olan anının “ev ödevi mesajı” sayılabilir: “Öğrenmek bedava değildir; bu olay çok değerli. ₺50,000’i yenileyelim, yeniden yapın!”
Projenin bundan sonraki aşamasında adı mutlaka anılması gereken ikinci bir kamu görevlisi var: Tuğrul Erkin, zamanın Enerji Bakanlığı Müsteşar yardımcısı (iki yıl önce vefat etti).
Test istasyonu tekrar yapılırken, bu defa bir yandan da sertifika yetkisiyle resmiyet kazanması gerekiyordu. Konunun çözüleceği yer Enerji Bakanlığı; ama bu işe ikna edebileceğimiz bir kişi lazım. Çünkü, alev sızdırmaz teçhizat yurt dışından ithal edildiği sürece hem olası sorumluluk risklerinden korunuluyor, hem de ithal eden firmalar bu pahalı fiyatlardan nemalanıyorlar. Bugünün deyimiyle bir ithalat lobisi var; kısacası yurt içindeki bir istasyonun sertifika yetkisiyle donanması pek istendik bir amaç değil.
Ama her zaman bir yerlerde düzgün insanlar bulunuyor. Şehir plancısı Mim. Engin Erkin ile tanışıklığımız, bizi eşi Tuğrul beye götürdü ve Mahmut Şükrü beyin açtığı yol Tuğrul Erkin ile 19 Eylül 1973 gün ve 14660 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan sertifikasyon yetkisiyle noktalandı.
Bundan sonraki aşamalarda hizmetleri geçen insanları tek tek saymam güç; ama istasyonun ilk müdürü sınıf arkadaşımız Ergün Ünal (vefat), Dr. Saim Ülgüdür (vefat), Yılmaz Kamçı (vefat), Kemal Sarı, Necdet Karabakal hemen aklıma gelenler.
Bir de broşürleri var (tıklayın, Sah 34).
Şimdi önümüzde CB seçimleri var. Acaba “Mahmut Şükrü Gök’ün öğrenme ile ilgili sözü“nden yararlanılabilme imkânı var mı, ne dersiniz?